Savder TANIK
I. Vidin İsyanı
1849’da, Vidin’e bağlı Boynitza köyünde; Velço adlı bir köy öğretmeni ile Vasili ve Puyo adlı köy papazı önderliğinde, gospodarlık sistemine (Bir çeşit ağalık) karşı bir ayaklanma baş göstermiş. Sırpların, 10.000 asker ile sınırda beklediği söylentisi ise isyanın diğer köylere yayılmasına neden olmuş.
Osmanlı yetkilileri, vakit kaybetmeksizin isyancılara nasihatçiler göndermiş, bunun çare olmaması ile de isyancılara karşı düzenli bir askeri birlik yola çıkarılmış.
Osmanlı ordusunun geldiğini duyan asiler, dağılırken isyanın önde gelenleri de Sırbistan’a kaçmış. Ancak; bunlar, daha sonra Sırbistan tarafından Osmanlı Devleti’ne iade edilmiş.
Sırbistan, Osmanlı toprağı değil mi?
Osmanlı, 1829 Edirne Antlaşması ile Sırbistan’a özerklik vermiş. Ancak, Sırplar; bununla yetinmemiş, topraklarını bir üs gibi Bulgarlara kullandırmak ve onlara personel ile lojistik destek vermek suretiyle bağımsızlığı elde etmeye çalışmış. Rusya’yı arkalarına almaları ise Osmanlı’nın bu ülkeye müdahalesini zorlaştırmış.
Bulgar Kilisesi’nin Kurulması
1849’da, Patrikhane’nin izni ve Sultan Abdülmecit’in onayı ile Patrikhane’ye bağlı Bulgar Kilisesi kurulmuş. Bundan sonra, Bulgar Kilisesi; Patrikhane ile olan ilişkisini her geçen gün gevşetmiş, bağımsız bir kilise gibi hareket etmeye başlamış.
Sultan Abdülmecit; bunu, neden kabul etmiş?
Sultan Abdülmecit; bu demokratik açılım ile Bulgar halkının sevgi ve saygısını kazanmaya, isyanın tabana da yayılmasını engellemeye çalışmış.
Demokratik açılımların bir faydası oldu mu?
Osmanlı, Tanzimat ile Fatih Sultan Mehmet’ten o güne kadar olan en büyük demokratik açılımı yapmış. Gayrimüslim tebaa ile Müslim tebaa arasındaki farkı kaldırmış.
Bundan sonra, gayrimüslim tebaa ve yabancılar; yabancı devletler ile yapılan antlaşmalar sonucu kazandıkları yeni haklar ile Müslim tebaaya oranla imtiyazlı bir konuma gelmiş. Bu sefer de Müslim tebaa arasında sorunlar çıkmaya başlamış.
Sonuç olarak; demokratik açılımlar, ayrılıkçı hareketlere çare olamamış, sadece Osmanlı’ya zaman kazandırmış.
Niçin?
Osmanlı; 1789 Fransız devrimi ile 1830 ve 1848 devrimlerini iyi tahlil edememiş, ne anlama geldiğini anlayamamış, ya da anlamak istememiş.
Topraklarında, Panhelenizm-Panslavizm rüzgârlarının hızla estiği bir ortamda, vatandaşlık temeline dayalı sanal Osmanlı kimliği ile toplumsal bütünlüğü sağlayacağını zannetmiş.
Gayrimüslim tebaa tanıdığı hak ve hürriyetler ile asli unsuru olan Müslim tebaayı ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürmüş.
Gayrimüslim tebaanın eğitim ve refah seviyesi yükselirken, eğitimsizlik ve fakirlik Müslim tebaanın kaderi olmuş. Dolayısıyla bu kesimde de desteğini kaybetmiş.
Yılların getirdiği alışkanlık ve birikimi yetersiz yöneticiler, uygulamaya konulan kanunların ağır aksak işleyişine neden olurken, güçlü bir merkezi yönetim oluşturulamamış.
Ekonomik sorunlar-siyasi olaylar-büyük devletlerin tehdit ve tacizleri, her açılım sonrasında; Osmanlı’nın aleyhine işleyen, yeni bir açılımı gündeme getirmiş. Bu da asileri cesaretlendirmiş, güçlendirmiş nihayetinde de isyanların büyümesine yol açmış.
1849 Romen Ayaklanması
1849’da, “1848 devrimini” örnek alan Romenler; Romanya’yı kurmak amacıyla Osmanlı’ya özerk bir statü ile bağlı bulunan Eflak ve Boğdan’da ayaklanmış, isyan burası ile sınırlı kalmayarak Rusya’nın egemenliğinde bulunan Besarabya’ya da (Moldova) sıçramış.
İsyan, Osmanlı ve Rus askeri birliklerinin ortak müdahalesi ile bastırılmış.
II. Vidin İsyanı
1850’de, Kaptan Kristo-Stolo Todorov-İvan Kulin-Pırvan Bırbanov ve-Petko Marinov’dan oluşan komite tarafından, Vidin‘de yeni bir isyan başlatılmış.
İsyan; kısa sürede, 80 köye yayılmış, isyancı sayısı da 10.000’e kadar yükselmiş.
Asiler; bölgede bulunan ve o gün için stratejik önem arz eden tesis ve kurumları ele geçirmiş, bölgeyi dışa bağlayan yolları kontrol altına almış, bölgenin ileri gelenlerini katletmiş. Bununla kalmayan asiler, erkek-kadın-çocuk demeden, Türk ve Müslümanları öldürmeye başlamış, Bulgaristan’ın diğer şehirlerine gönderdikleri isyancılar ile de Bulgarları isyana teşvik etmiş.
Osmanlı Hükümeti’nin, tereddütte kalarak düzenli bir askeri birliği bir türlü yola çıkarmayışı; asileri cesaretlendirmiş, saldırıların Vidin Kalesi’ni hedef alan bir boyuta kadar da gelişmesine yol açmış.
Sabri Paşa olayından dolayı sürekli çekimser kalan Vidin Vilayet Meclisi, durumun ciddiyeti karşısında, “ başıbozuk birliklerin, asiler üzerine sevk edilmesi” kararını almış.
İsyan; başıbozuk birliklerce bastırılmış, bölge Ali Rıza Paşa komutasında gelen düzenli askeri birliklerce de kontrol altına alınmış. Ancak; Sırbistan’a kaçan asiler, sınırı geçerek bölgede tekrar tehdit unsuru olmuş. Bunun üzerine Ali Rıza Paşa’ya bağlı düzenli askeri birlikler, Sırbistan’a girerek asilerin peşine düşmüş. Bu da Sırbistan’ın asilere olan desteğini kesmesine neden olmuş.
İsyanın karakteristik özelliği nedir?
Bulgar asiler; Niş İsyanından, kendilerine ders çıkararak Rusya’nın desteğinin önemini kavramışlar. Geçmişteki Bulgar isyanları ile 1848 devrimlerini inceleyerek Bulgaristan’ın geneline yayılacak bir isyanı planlamışlar. Bu bakımdan I. Vidin İsyanı bunun provası, II. Vidin İsyanı ise bunun bir uygulamasıdır. Bunun için bu isyan, o ana kadar vuku bulan Bulgar isyanları içinde en organize ve yaygın olanıdır. Buna karşılık Osmanlı Hükümeti, bu isyanı iyi analiz edememiş, tereddütte kalarak zamanında müdahale etmemiş, isyanın yayılmasını ve büyümesini engelleyememiş.
Osmanlı Hükümeti, neden tereddütte kaldı?
Osmanlı Hükümeti, önce bunu önemsemedi, isyanın yayılması ve büyümesi karşısında da telaşa kapıldı, çatışmaların Türk-Bulgar çatışmasına dönüşerek Rusya’nın müdahil olması ise en büyük endişe kaynağı idi.
Siyasi Af
1850’de, Bağımsız Bulgar Kilisesi’nin fikir babalarından biri olan İlarion Makaripolski affedilmiş, affedilmesi ile de İstanbul’a dönmüş.
Kırım Savaşı
1854’te, 2000 kişiden oluşan bir Bulgar gönüllü ordusu, Rusların safında Kırım Savaşı’na katılmış.
Eğitim Seferberliği
1856’da, Köy ve kasabalarda Bulgarca okuma-yazma öğreten, Çitalişte adı verilen okuma odaları açılmaya başlanmış.
Basın Yayın Furyası
1856’da, Bulgarlar arasında milli duygular ile bağımsızlık fikirlerin yayılmasını hedefleyen kitap sayısı, yılda ortalama 70’e yükselmiş. Bu kitapların birçoğu ise Avusturya-Romanya-Rusya’da basılarak ülkeye gönderilen kitaplardan oluşmuş.
Yine aynı yılda, Bulgaristan ve dışında Bulgarca çıkan gazete-dergi sayısı 95’e yükselmiş. Bunun 32 tanesi ise Osmanlı topraklarında basılarak yayınlanmış.
Basılıp, yayınlanan tüm kitap, gazete ve dergilerin finansmanını ise Rusya-Avusturya ve Romanya’da yaşayan Bulgar işadamları üstlenmiş.
Romanya’nın Kuruluşu
1859’da, Osmanlı’ya özerk statü ile bağlı bulunan, Eflak ve Boğdan birleşerek Romanya’yı oluşturmuş.
Bulgar Kilisesi’nin Bağımsızlığını İlan Etmesi
1858’de İlarion Makaripolski’nin başpiskopos olması, Patrikhane ile ilişkileri kopma noktasına getirmiş, gerginlik öyle bir safhaya gelmiş ki Bulgarlar, Patrikhane’yi Hıristiyan Katolik mezhebine geçmekle tehdit etmişler.
1860’da İlarion Makaripolski, Bulgar Kilisesi’nin bağımsızlığını ilan etmiş. Tabii ki bu ne Patrikhane, ne de Osmanlı Devleti tarafından tanınmamış.
Eyaletten Vilayete Geçiş
Tanzimat ile eyalet sisteminden, merkezi yönetime geçilmesi kararlaştırılmış ise de bunun bir türlü uygulamasına geçilememiş.
1861’de, Cebel-i Lübnan’da; çıkan karışıklık ve büyük devletlerin müdahalesi ile de özerk bir yapının kurulması, bardağı taşıran son damla olmuş. Bunun sonucu olarak, merkezi yönetim çalışmaları hızlandırılmış, 1864’te de “Vilayet Nizamnamesi” çıkarılmış.
Uygulamada, önce bir pilot bölge seçilmesi, burada kazanılacak tecrübe ile de safha, safha diğer bölgelere geçilmesi gibi bir strateji izlenmiş.
Niş-Vidin-Rusçuk eyaletleri birleştirilerek “Tuna Vilayeti” adı altında ilk uygulamaya geçilmiş, başına da Mithat Paşa getirilmiş.
Bulgar Gizli Merkez Komitasının Kurulması
Bulgar tarihçiler; Bulgar Gizli Merkez Komitası’nın kurulmasını, Bulgar milli kurtuluş hareketinin başlangıcı olarak kabul ediyor.
Bulgar Gizli Merkez Komitası; 1866’da, “1862’den bu yana bu konuda çalışmaları bulunan ve Bulgar çetecilerinin ideoloğu sayılan Georgi Rakovski” tarafından kurulmuş.
Georgi Rakovski kimdir?
1821’de, Bulgaristan’ın Kuzeydoğusunda bulunan Kotel kasabasında doğmuş. Zengin, vatansever bir Bulgar ailesinden geliyor.
Fener Rum Ortodoks Koleji’nde eğitim-öğrenim görmüş, terör eylemi nedeni ile idama mahkûm olmuş, Yunanlı bir arkadaşının yardımı ile Yunanistan’a kaçırılmış.
Balkanları gezmiş, Balkan komitacıları ile tanışmış, Romanya’da komitacılık faaliyeti nedeniyle tutuklanmış ise de oradan Paris’e kaçmış.
1848’de, Paris Komünü direnişine katılmış.
1849’da, gizli olarak İstanbul’a dönmüş, Bağımsız Bulgar Kilisesi eylemlerine iştirak etmiş, Rus elçiliği ile ilişki kurmuş.
1861’de, Belgrat’a gelmiş.
1862’de, içinde Sırpların da yer aldığı Bulgar Gönüllüler Örgütü ve Bulgar Lejyonunu kurmuş.
1866’da, Bükreş’e geçerek Bulgar Gizli Merkez Komitası’nı inşa etmiş.
Örgütün Hedefi, Yapısı ve Eylem Stratejisi
Örgüt, bağımsız bir Bulgar Devleti’ni kurmayı amaçlamış.
Örgüt yapısı, Bükreş’te inşa edilen merkez komitası ile bu komitanın emir, talimat ve kontrolünde hareket eden, Romanya’nın Bulgaristan sınırında üstlenen çetelerden oluşmuş.
Çeteler, az sayıda personelden oluşan, vur kaç taktiğini uygulayan, hızlı hareket eden bir yapıda organize edilmiş.
Örgütün temel stratejisi; küçük gruplar halinde Bulgaristan’a sızmak, baskınlar düzenlemek, propaganda yapmak, yeni eleman-taraftar kazanmak, lojistik destek sağlamak, neticede kurtarılmış bölgeler oluşturmak şeklinde imiş. Bunu uygulayan Bulgar çeteleri ise her defasında büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmış. Bunun için de bu strateji ve taktikler eleştirilmeye başlanmış.
1867’de Georgi Rakovski, yakalandığı tüberküloz hastalığı nedeni ile Bükreş’te ölmüş. Bunun sonucu olarak; Bulgar Gizli Merkez Komitası, Rusya’nın da tavsiyesi ile eylemlerine ara vermiş.
-DEVAM EDECEK-