EY Efendim!
İnsanların insanlığını unuttuğu, sevginin yerini nefretin aldığı, gönüllerin hakperestliğe kapandığı bir çağdan sana yüreğimin feryadını aşikar etmeye niyetlendim senin pak ruhuna…
Gölgenin dolaştığı yerler, hissedildiğin sineler, anıldığın mekanlar bir anda gül kokusuna bürünürken, senden uzak her hal ise zulmete boğuluyor.
Sen, insanların “belhum adal” olduğu bir devirde gelmiş ve “Ahsen-i takvime” kavuşturmuştun onları…
Ya şimdi Ey Allah’ın Resulu!
Seni bilmeyenler yine aynı zulmet dehlizlerinde kaybolurken seni bildiğini söyleyenlerin hali ne ile izah edilebilir ki? Senin adın ile söylenen yalanları, Senin “güzel ahlakı tamamlamak için gönderdiğini” anlatıp da biahlak tutumlar içinde olanları nasıl izah edeceğiz?
Senin “Müslümanlar bir vücut gibidir. Ayağa batan dikenden baş müteessir olur”, dediğin ama Müslüman’ın Müslüman’a zulmettiği hale ne diyeceğiz?
Hepsi bir hasır, birkaç avuç buğdaydan ibaret olan varlığında, kapına gelen vefa timsali Ömer, senin halini görünce gözyaşları içinde; “Ey Allah’ın Resulu, Kisra’da, Bizans’ta krallar lüks içinde saraylarda rahat ederken senin bu halin?” dediğinde;” Ey Ömer, bırak dünya onların, ahret bizim olsun istemez misin?” diyen Yüce Ruh! Ya şimdi Müslümanların bu anlaşılmaz dünya hırsı ne olaki?
Ya açlıktan midene taş bağlamak zorunda kaldığın o üçüncü gecenin ardından evinden dışarı çıktığında karşılaştığın iki vefalı dost, adalet timsali Ömer ve Sıddık Ebu Bekir’in de aynı ıstırap üzerinde olması ve acaba Ebel Heysem’in evinde bir iki hurma var mıdır? Dileği ile dost kapısını aşındırdığınız o hal; şimdiki Müslümanlara hiç mi bir şey ifade etmiyor da böylesine bir hırs içerisinde dünya adına aklın almayacağı tutumlar sergileniyor?
Hani yine sadık dostun sana “Ya Rasulullah, ne oldu da birden bire saçlarına ak düştü?” dediğinde, mesuliyetin ne demek olduğunu öğreten, “Öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Ayetine atıfta bulunarak, “Hud suresi beni ihtiyarlattı.” Diyerek bizlerin Allah’a liyakatla kulluk etmemizi ifade ettiğin o anlayışa liyakat ne oldu?
Ey Efendimiz!
Sana halimizi arz ediyoruz. Kainat senin hürmetine yaratılmış ise ve sen “Habibim” denilerek gönderilmiş isen biz de senin o yüce ruhunu vesile kılarak bir kez daha sana olan hasretimizi dillendiriyoruz.
Diliyoruz ve istiyoruz ki! Senin “kardeşlerim” dediğin hitaba layık olalım ve kardeşliğimizi tesis edelim bu güzel vatanda…
Senin “ Bunyan-ı Mersus” diye, kenetlenmiş bir bina şeklinde tarif ettiğin Müslümanların birbiri ile muntazam bir şekilde kenetlenmesini nasip olsun Alem-i İslam’da…
Ve…
Ey Rabbimiz, Efendimiz(SAV) vesilesi le senden dileniyoruz.
İslam’ın son karakoulu bu güzel vatanımızı, İsalm’ın hizmetkarı yüce Türk milletini, bu millete hak ve hakikat adına hizmeti gaye edinen vefa erlerini, ülkü ve ülke sevdalılarını koru.