MHP’de bu seçimin sürprizi, 12 Eylül mağduru, en az 5 yıl demir parmaklıklar ve işkence hücrelerinde boş yere eziyet gören, ömür tüketen dünün çocuğu, bugünün ihtiyarı ülkücülerin, partinin en ön saflarında çalışmalara fiilen iştirak etmeleridir. ”Yusufiyeliler” çeşitli telâkkilerle gerçi biraz müdahil görülmüyor iseler de, onlar çok akıllı insanlar olmaları sıfatı ile tek olan, doğru yolu tutacaklardır.Taşmedreseliler’e ise söylenecek söz yok ki bunlara genel merkez il teşkilâtları bünyesinde genel başkan tarafından kurumsal kimlik sağlanmıştır.
Kart politikacılar bu işin bir şey kazandırmayacağını söyleseler de öyle değildir. Bu insanlar 33 yıl önce yalın ayak, başıkabak, bir lokma bir hırka çetin bir vatan savunması yaptıklarını bilmeyenlerin kesinlikle tetkik ederek öğrenmesi gereklidir. Şahsen 1980 tutuklamalarında kısa da olsa beraber bulunduğum ülkücü delikanlılarla bire-bir görüşmelerim ve sıcağı-sıcağına tespitlerim olmuştur zaman 15 yaşına kadar olanların birçoğu ne için getirildiklerini tam olarak ifade edemiyorlardı. Sol siyasiden üniversite hocası bir dostum da benim gibi benzer saha çalışması denilebilecek çalışmalar yaptığını söylemişti. Misal olmak üzere kendisinin “Hoyrat” merakı yüzünden aynı fikirdeki insanlar tarafından tartaklandığını, fakat ülkücülerin kendisine sahip çıkarak kaba kuvvetin elinden aldığını yana-yakıla anlatmıştı. Solcularda din-iman duygularının olmamasına karşılık milliyetçi gençlerin bu konularda pek duyarlı olduklarını, fakat şu milliyetçilik denen şeyi bir türlü tarif edemediklerini; İslami konularda ise inançlarına paralel bir derinlik tespit edemediğini, hatta doğru-dürüst ”gusül” bilmediklerini aktardı.
Maalesef sol görüşlü hocanın tespitlerinin birçoğu doğruydu. Çünkü aynı denemeler tarafımdan da yapılmış, çoğunluk olarak ülkücü gençler her soruya karşılık “Türkeşçiyiz” cevabını vermişti. Bazı gençler ise bugünkü “Kürtçüler” gibi “Ülkücülük”ün yiğitlik olduğunu belirtmişlerdir. Esasında 1980 sonrası mahkûm edilip de içeride tutulanlardan, solcuları pekiyi bilmiyorum ama ülkücüler bu ortamı pek iyi değerlendirmişlerdir. Çoğunluğu liseden terk olan gençlerin azımsanmayacak bir oranı burada evvela lise sonra açık öğretim fakültesi diploması almışlardır. Bugün bunlardan serbest ve devlet hayatında bir hayli başarılı olanlar çıkmıştır. Cezaevi hayatında toplumdan ve aileden gelen eksiklikler de bihakkın tamamlanmıştır. İşte başlıktaki deyimler de haklı olarak bu insanların unvanı olmuştur.
Gerçekten bugün her “Taşmedrese” ve “Yusufiye”li, evvelemirde mamur bir Müslümandır. Dışarı hayatlarında kurdukları ailelere hayran olmamak mümkün değildir. Örtülü, tertipli düzenli giyinmiş eşleri en fazla bizleri gururlandırmıştır. Çocuklarının da kendileri gibi yiğit, cesur ve çalışkan olacağından kesinlikle eminim. Çünkü onlar gösteriş veya istismar Müslümanı değil, gerçekten “Tefekkür” yüklüdürler. Şöyle camilerde ibadet ettiklerini görüyorum ki, başlarında dantelden beyaz bir takke, tertemiz örtülü giyecekler; beyaz çoraplar ve güzel kokular. Oh be diyorum.. İşte Türk’ün Müslümanlığı.. Ellerini Tanrı’ya açıp aman dileyenler, kendilerine değil milletlerine dua etmektedirler. Kendilerine değil bacılarına, karındaşlarına talepte bulunuyorlar.. Ne güzel değil mi? Rabbim emsalinizi bol etsin, sizi ve güzel duygularınızı heba etmesin.. Ve her şeyden önemlisi bir daha 12 Eylül zebanileri ile karşılaştırmasın.
Kendimizi muhafaza edersek mutlak bu güzelliklerin meyvelerini göreceğiz. Şimdi siyasi arenada bu emsalsiz insanların kendilerini ve davalarını anlatmalarını bekliyoruz. Onlar kesinlikle çağımızın “Alperenleri”dir. Rahmetli Galip Erdem, onlara hiç laf söyletmedi. Hatta bizleri onlara yardım ve normal hayata döndürmek için politikanın bile dışına çekti. Fakat ne yazık ki hepsinin tahliyesini göremeden bu fani dünyadan göç etti. Bu şekilde hareketimiz bilmem doğru muydu ama şu anda bile çok yanlış görülmüyor. Bir yanlışı vardı ki siyaset temsilcileri biraz zayıf kaldılar. İşte inşallah şimdi bu boşluğu davanın gerçek sahipleri dolduracaktır.
“Yusufiyeliller, Taşmedreseliler”.. Sizlere verilen önemin şuurunda olun. Her milletin, topluluğun veya siyasi cereyanın “kahramanları” kendileri için pek kıymetlidir. Amma Türklüğün yılmaz savunucusu ve yiğit bir ülkücüsü olmak herkesin kârı değildir. Çünkü milletimizin tarih boyunca işgal ettiği coğrafyalarda tutunmaları, yüzyılları bulmuştur.. Şöyle bir bakın coğrafyamıza, kaynamaca kaynıyor.. Anadolu, Suriye, İran, Türkistan; İdil-Ural, Doğu Türkistan.. Hatta Mısır, Hicaz ve Afrika.. Kurban olmak lazım o millete ki, Yemen de bile seve seve canını vermiştir. 200 yıldan fazla Avrupa ortalarından Anadolu’ya kadar çekilmenin can olarak karşılığını hesap edebilir misiniz? Bakınız Ermenistan işgal altında tuttuğu “Dağlık Karabağ’a yerleştirecek adam bulamıyor. Belki İsrail’den sonra dünyada nüfus kaybına uğrayan ikinci ve en önemli devlet Ermenistan değil mi? Bir de kendinize bakınız! Güvensiz diye gösterilen Güney Doğu Anadolu’ya Gaziantep’ten Diyarbakır’a kadar bir milyon Arap güvenli bölge diye sığınmıştır. Aradaki farkı lütfen hesap edin!
Milliyetçi Hareket, en yakın hedef olarak 2014 mahalli seçimlerinde başlarından iş geçmiş ve böylece kemale ermiş ülkücülerden çok şey bekliyor. Birçokları Başkanlık ve Meclis üyelilikleri kazanacaklar. Aman bizleri mahcup etmeyin. Sizlere teslim edilen makamların mutlak bekçileri ve şühedanın nöbetçileri olun. Millet malını çaldırmayın; hırsızları teşhir edin. Değerlerimize özellikle Milli Mücadele’mizi kazananlara en başta Atatürk’e laf söyletmeyin. Tabusu olmayan millet, tanrısız din, sevgilisiz er olamaz.. Sadece ülke değil millet size emanet.. Kolay gelsin..
Haydi zafere.. Sağlıcakla.