Hüseyin Nihal Atsız Beğ, ( 12 Ocak 1905- 11 Aralık 1975) Cumhuriyet tarihimizde yaşadığı devri ziyadesiyle etkilemiş yazar, şair, edip, tarihçi ve ideologdur. Atsız Beğ, Ziya Gökalp Okulu’nun ondan fazla konuşulan fikirleri ile sâdece Türkiye’yi değil tekmil Türk Dünyası’nı aydınlatmış ve bugün de devam eden derin izler bırakmıştır. Kendini hikâye ettiği “Ruh Adam”da tanıdığımız kişiliği ve prensipleri ile düşüncelerinden taviz vermemiş belki de, ilk ve tek insandır. Zaman zaman çok yakınlarıyla bile anlaşmazlığa düşmüş, fakat hapsolduğu tefekkür dünyasının çemberinin dışına çıkmamıştır. İşte bu dünyayı çok güzel bir resim olarak “Bozkurtlar”da müşahede etmekteyiz. Bu şaheseri sanırım hangi görüşte olursa olsun bütün Cumhuriyet nesilleri okumuş ve onun dünyasına hayran kalmıştır. Bugün adı geçer geçmez herkesin aklına hemen bu eserleri gelmektedir.
Bugün, onun şu fâni dünyayı terk ettiği yaşa gelen bizlerin her teneffüsümüzde manevi dünyamızda derin izlerini hatırlamaktayız. Âdeta Türk Milliyetçiliği, onun adı ile bütünleşmiş, hele “Türkçülük”, ta kendisi hâline gelmiştir. Hasbelkader onu bir defa, kardeşi Necdet Sançar’ı birkaç defa görmek gibi lütuf, bugün bile mutluluğumuzun yegâne kaynağıdır. Yazdıkları ile Türk Tarihi ve edebiyatına tayin ettiği istikamet bugün her Türk münevverinin olmazsa olmaz çizgileridir. Atsız Hoca’dan, en başta Türk Dünyası etkilendiği halde, tamamen konjonktürel ve siyasi sebeplerle ondan tam olarak faydalanılmadığı da bir gerçektir. Belki zamansız göçü nedeniyle, fikir ve düşüncelerinin yarıda kalmadığı bugün izinden giden milyonların varlığından ziyadesiyle anlaşılmaktadır. Aynı fikirlerle Cumhuriyetin ikinci kuşağı olarak gelselerdi; fikirleri siyaset cenderesinde ezilmemiş olsaydı şimdi durum daha değişik olacaktı.
Atsız Hoca, her şeyden evvel Hocası Fuat Köprülü gibi son dönem Osmanlı münevverlerinin derin görüşlerine tam olarak hâkimdi. Ama ne yazık ki Atatürk’ün ancak kendisinin ölümüne kadar taşıdığı görüşlerini “Atsız Mektebi” demokrasi kuşağı olan bizlere bin bir güçlüklerle aktarabilmiştir. İşte 1944 Milliyetçilik olayları da, bu yüzden meydana gelmiştir. Şurası bir gerçektir ki, Gazi’nin Cumhuriyete esas olan Türkçülüğü, 2.Savaş ortamında devlet siyasetimiz olmaktan çıkarılarak, onun kurduğu partinin mecra değiştirmesi sürecinde boşluğu “Atsız Ekolü” doldurmuştur. Böyle bir kaymayı bugün yeniden milliyetçiliğe dönüştürmeye çalışan ihtiyar parti aydınlarının hala bizleri “Stalin Kılıcı” ile kandırmaya çalıştıklarına siz fazla aldırmayın. Çünkü CHP’nin Ecevit’e kadar gelen iktidar arayışlarında, 1940’lardaki dönüşün hiç de mecburiyetten kaynaklanmadığı ispatlanmıştır. Kendilerini onun yolunda sananlar, ülkenin bölünmeye kadar geldiği noktada, hadiselerden ders almışlar mıdır, hala bilinmiyor.. Ama eylemleri ile geçen zamanda bu işe çanak tutmuş olduklarını çok iyi bilmekteyiz. İşte 1940’lardan günümüze kadar Atatürk düşüncesini taşıma görevini de “Atsız Mektebi” yapmıştır dersek hiç hata yapmış olmayız. Gerçekten bugün “Ülkücülük”, hem Atatürkçülüğün hem de Türkçülüğün siyasette en gelişmiş adıdır. Bu hususu iyi idrak etmek zorundayız.
Atsız Hoca ile ilgili bilhassa “Sosyal Medya”da çok güzel şeyler yazılıyor. Lâkin bunlar tevatür olmanın ötesine geçemiyor. Hocanın bıraktıklarını “Ötüken Yayınevi”, bazı dostlarımız memnun olmasa da, hiç olamazsa bir bütün olarak önümüze koyma görevini yapıyor. Bu konuda oğul Yağmur Atsız Beğ de, kendi üzerine düşen görevi bihakkın yerine getirmektedir. Gerçi bir komünist bühtanı olan “Irkçılık” gibi çağdışı bir nitelemeyi babalarına lâyık görmekle, bizleri pek üzmüşlerdir ama yine de, bir şey diyemiyoruz, çünkü o netice itibariyle Atsız Beğ’in soyundan gelmektedir.
Atsız Beğ ile ilgili görevlerini yapanlardan ziyade, yapmayanların üzücü hallerini görerek yıllardan beri şahsen hayıflanırım. Bunlardan iki hanım tanıyorum ki, ikisi de onun çok yakınında bulunmuş iki Adanalı Sevgi Kafalı ve Nevin Çelik Hanımefendilerdir. Biliyorsunuz Sevgi Kafalı yine Atsız Beğ dergâhından olan tarihçi Prof. Mustafa Kafalı’nın eşidir. Nevin Çelik ise bugün aramızda bulunmayan, yine aynı ekol mensubu ve aynı zamanda milliyetçi liderlerden Sadi Somuncuoğlu’nun kayın biraderi Abdurrahman Çelik’in eşidir. Maşallah çoluk-çocuk aile boyu hep Atsızcılar.. Ama maalesef ortaya koydukları bir şey yok. Âdeta Atsız Bey’in evinde büyüyen ve en azından yüksel tahsil gibi uzun süreyi dizi dibinde geçiren ablalar muhakkak çok şeylere şahit olmuşlardır. Bugün elleri kalem tutan “Hanımbeğler”in, çok kısa süren şu dünya hayatından göçmeden bu önemli görevi yerine getirmelerini ısrarla bekliyoruz. Bu konuda kafalarını şişirmeye şahsen inatla devam edeceğim.
İşte bütün bu sebeplerle, Atsız Beğ’in bu ölüm yıldönümünde dikkat ederseniz herkesin yazdığı şeyleri yazmadım; yazmadıklarını yazmağa ve bazı hatırlatmalarda bulunmağa çalıştım. Biliyorum, yazdıklarım belki çok şey ifade etmez ama değişik olsun, hedefleri bulunsun istedim. Hoca’ya ve o dünyaya göçen tabutluk arkadaşları ve ülküdaşlarına Tanrıdan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.