Nemli, sıcak ve tuzlusu karışımının oluşturduğu hava yüzünü yakmış, yer yer siyahlı beyazlı benekler oluşturmuştu. Çok gençti, 30 yaşları civarında olmalıydı. Dile kolay; evinden, sevdiklerinden 7 ay 8 gün uzak kaldığını söylüyordu.
Yaklaşık 1400 deniz mili süren Süveyş Kanalı çıkışı – Aden arasındaki Kızıl Deniz’in temmuz – ağustos aylarında dünyanın en sıcak bölgesi olduğu söylenir. Her iki tarafı çöl, ortada Kızıl Deniz, geminin soğutma sistemlerinin (ait condation) iyi olması yetmez, yaşayan canlıyı denizde haşlar, uzun vade de iflahını söker. İşte konuştuğum genç kahramanlardan biri T.C.G.GÖKSU’ da (F- 497) görev yapmış personel. Duygulanıyor, ben de: “Ne zamanlar heyecanlandın” diye soruyorum:
-“ Üç dört haber var, onlar duyulduğunda, gemi ana devresinden anons edildiğinde, sadece ben değil gemideki herkesi bir heyecan dalgası sardı, sevinçler çoğaldı; bilemezsiniz gözlerdeki o mutlu ışıkları,” dedi ve devam etti. “ Görevin bitip Anayurt’a – Türkiye’ye intikale geçildiği anı anlamak için yaşamak gerekti.”
“İkinci heyecan dalgası yaklaşık 90 deniz mili ( 165 km.) süren Süveyş – Port Sait arasındaki Süveyş Kanalı’nın bitip, fırkateynde ki kılavuz kaptan ve Süveyş Palamarcıları’nın gemiden ayrılmaları. O andan itibaren gemimiz Akdeniz’e girdi. Rota 318 kuzey batıda Rodos Kanalı. Mesafeler kısalıyor Port Said – Çanakkale şehir önleri ( orta Ege’den) 653 deniz mili (1 210 km.) Zor mu zor geçti!
Gemim, benim gemim, sevdiğim Gökova Fırkateyni, Rodos Kanalı’ndan sonra Türk Karasuları’na girdiğinde sanki başka bir heyecan yaşandı. Gerçi personel görev müddetince gemiden evi ile görüşebiliyordu, ama elindeki cep telefonu ile Batı Anadolu sahillerindeki baz istasyonları ile Türkiye de hasretle kendilerini bekleyenlerin seslerini duyuyor, sıcaklıklarını hissediyorlardı. Ne kadar da yaklaşmışlardı! Orta Ege’de kuzeye doğru yükseliyorlardı. Sancakta, uzaklarda, Anadolu’nun türküleri ta buralarda duyuluyor gibiydi.
Üçüncü büyük tatlı anı; Çanakkale Boğazı’ndan girdikten kısa süre sonra iskele tarafta, yamaçlarda “Çanakkale Anıtı”nı, dağa yaslanmış ülkeyi bekleyen ve ebediyen de bekleyecek şehitleri ve bir elini semaya açmış eri selamlaması; başlı başına bir 18 Mart efsanesi.
SOKOTRA ADASI VE ÇEVRESİ
Biz Türkiye olarak dünya denizlerinde ne askeri ve ne de deniz ticaretinde ön sıralarda değiliz. Yılda en az bir iki defa Uzak Doğu’da, Güney Amerika’da, Afrika’da Türk Donanması’nın 2-3 gemi ile ziyaret edebileceği, bayrak gösterebileceği, müttefikleri, dostları, liman arkadaşları yok. Ayrıca buna ekonomik olarak da pek gücü yok. Ama idealleri var, hayalleri var!
Ticaret gemilerine gelince gene dünyadaki payımız pek öyle atılıp tutulduğu gibi değil. Burada o dev pastada payımız % 2,5’un altında.
İşte yukarıdaki kısa açıklamalar bizim gücümüzü gösteriyor. 2008’den sonra Umman Denizi, Aden Körfezi, Kızıl Deniz ve Hint Okyanusu çevresinde oluşan deniz soygunlarını ve haydutluklara karşı oluşan güçte bi şekilde yer aldık.
Bölgeyi bilenler, oradan geçenler farklı; eline kalemi alıp sadece harita üzerinde gördükleri ile değerlendirme yapanlar, ahkâm kesenlerin ortaya koyduğu yorum ve tavsiyeler gene farklı. Kurgu, korsan filmleri gibi.
Kızıl Deniz’den Babül Mendep Boğazı ile Aden Körfezi’ne giren ticaret gemisi Sokodra Adalarını sancağında bırakıp uzaklaşana kadar tehlike devam ediyor, saldırı oluşabiliyor. Eğer uyarsanız burada bir “Tavsiye Edilen Transit Geçiş Koridoru” var. (Internationally Recommened Transit Corridor.) Kısaca IRTC koridoru deniyor. Ve koridorda geliş gidiş rotaları; 072- 252.
Somali’nin kuzeyine bakan Aden Körfezi’ndeki Karin, Mait, Durdureh, Tohen ve Candale kasaba ve şehirlerinde yaşayan yoksul, saldırgan bilinçsiz deniz haydutları bu bölgenin ve transit deniz taşımacılığının baş belâları. (Buradaki bilgiler, 2006 öncesi bölgeye ait benim şahsi tecrübelerimi içermektedir.)
Aden Körfezi’nde Somali’nin 240 km. doğusundaki Sokodra Adaları’nın açık kuzeyinde (İRTC Koridoru’nda) seyreden gemilere kolay kolay korsan saldırısı olmuyor. Çünkü eşkiyanın elindeki küçük tekne, Somali sahillerinden kalkıp Yemen sahillerinin Salala, Sayhut ve Ahvar kasabalarının 25-35 mil açığına kadar gidip geri dönmesi zor. Aden Körfezi’nin bu bölgedeki genişliği yer yer 300 kilometreyi (160 deniz milini) geçiyor.
Çorbada bizimde tuzumuz var. Dünyanın değişik yerlerinde limanlarda ve seyir halindeki ticaret gemilerine korsan saldırılar yapılıyor. Bunun en kesif olduğu bölge 2005 – 10 arası Aden Körfezi’nde yaşandı. NATO ortak kararları gereği, bizde 2008’den beri 5 senedir bölgede bir firkateyn bulunduruyoruz. “Deniz Haydutluğu ile Mücadele Görevi” nde ki katkımız, kendini büyük addeden bazı Avrupa ülkelerinden daha fazla.
29 Ekim 2008’de bu göreve ilk başlayan gemimiz TCG GÖKSU Fırkateyni idi. O günden bu güne 15 defa görev değişikliği oldu. Son olarak Aralık 2013’ün ilk günlerinde Marmaris – Aksaz Deniz Üssü’nden sevgi ve dualarla uğurlanan TCG.GELİBOLU (F-493) bölgeye ulaştı ve görevi devraldı. Artık Göksu Fırkateynı bir dönemini daha tamamlamıştı; dönüşe – intikal seyrine geçti. Bölgede en uzun süre bu gemimiz görev yaptı. “Aden Körfezi’nde bir Türk Fırkateyni” denince ilk akla gelen isim o dur.
Konuya yabancı olanlara kısaca tanıtmak gerekirse: her iki fırkateyn de Gabya Sınıfı olup, Amerikan orijinli gemilerdir. 4 100 ton tam kapasiteli, 135.6 m.boyunda, 30 deniz mili sürat yapabilen, 12 subay 203 diğer personelle görev yapıyorlar. 18 mil iktisadi süratle seyir siası 5000 deniz mili mesafe kat’ ederler. Bizdeki adı TCG.Gökova ( F-497) , orijinal ismi USS.Estocin ( FFG -15 ) Amerikalılardan alınırken re-organizasyon görmüşler, yenilenmişler.
218 GÜN VE 15 LİMAN
Gemi, bölgede 13 Mayıs 2013 ile 6 Aralık 2013 arasında geçen 7 ay 8 günlük sürede, 32 bin deniz mili yaklaşık ( 59 260 km.) seyir yaptı. Bu 218 günün 54 günü liman ziyaretleri ile geçti. Ki bunlar az denizcinin görebileceği yerlerdi. Bakıldığında: 2 defa Cidde, 2 kez Bahreyn, bir kez Dubai, bir kez Muskat/ Umman, 3 kez Salalah/ Umman, 4 kez Cibuti, bir kez Darüsselam ve bir kez de Hint Okyanusu’nda “ Turistik bir cennet” diye anılan Şeyseller de Viktoria liman.
Hem zor hem heyecanlı. İşte külfet, işte nimet; deniz sabredenlere cennet bile vaat eder!
Yüzündeki beneklerin oluşmasında okyanus rüzgârlarının etkisi vardı. O bir açık deniz sevdalısıydı.
***
Kahramanımızın en çok etkilendiği 4’üncü olay TCG.Göksu Fırkateni’nin 16 Aralık 2013 Pazartesi sabahı Gölcük Körfezi’ne girişi. Hani hep yabancı filmlerde seyrettiğimiz, anlı şanlı donanmalara sahip ülkelerin gemilerinin limana dönüşünü hatırlatıyordu. Gelende, karşılayan Donanma Komutanlığı yetkilileri de iyi hazırlanmıştı. Haber kanallarının yayınladıkları görüntülerde güzeldi. Göksu Fırkateyni, gerek alargada şamandıraya bağlı gemiler, gerekse Poyraz Rıhtımı’nda kıçtan kara olan diğerleri tarafından gemi düdükleri çalınarak, serenleri flamalarla süslenerek karşılandı. Aileler çok heyecanlıydı, aylardır babasını görmek için çocuk arabalarında bekleyen bebekler, eşler, kardeşler, nişanlılar, babalarına aylardır hasret çocuklar, ilk karşılaşmalarında yoğun anlar yaşadılar.
Bir er-bir palet Uğurcan Kurt, sağında annesi, solunda nişanlısı İpek Özdağlı, elinde büyük sarı bir kartona yazılmış, sevgi yüklü sloganla karşılıyor. “Vatana hoş geldin sevdiğim -İpek Böceğin” yazıyordu. Ertesi gün bu pankartın, haber kanalları ve bazı gazetelere yansıdığı görüldü. Bir denizci için muhteşem bir sonun başlangıcıydı.
Asıl resim, bu geminin o “Eşkıya Dünya”da deniz korsanları ile boğuşurken neler yaptığını, neler yapacağını anlamak için SAT (Su Altı Taarruz) Timi’nden de bahsetmeden geçmek olmazdı. Gemide korsanlarla çıkacak çatışmada esas görev bu 11’e düşüyordu. Bölgeyi iyi bilen üçüncü defadır giden Yzb. Deniz Çetik SAT komutanı olarak mutlu görünüyor, objektiflere bakarken, “Bize her zaman, her yerde, hep güvenin!” der gibiydi.
Aden Körfezi’ne bir Türk Fırkateynin gidişi de, dönüşü de, yüreğimizi kaldırıyor, gururumuzu okşuyor.Dileğimiz dünyanın diğer denizlerinde de Türk sancağını dalgalandırmak, gücümüzü hissettirmek. Ama bu idealler sadece Akdeniz’de, iç denizde oyalanmakla olmaz. Burada enspektörlükle, büro görevleriyle veya sarı sırmaların altında; sadece laf üreterek, okyanusları bilmeyen, görmeyen veya görmemiş “ Açık Deniz tecrübesi olmayan” kadrolarla zor gerçekleşir.Ama bizim umudumuz da bilincimiz de mevcut.