Hz. Rasûlullah ve “Gülen’in Bedduası”
Dr. Hayati BİCE
Kamuoyunun ilgi ile izlediği son gelişmeler sırasında “Fethullah Gülen’in Bedduası” etrafında da bir tartışma gelişti. Bazı kişiler, Müslümanın Müslümana beddua edemeyeceğini savunurken, bir diğer kesim ise İslâm tarihi boyunca değişik şart ve zamanlarda beddua bir yana müslümanın müslümanın gözünü bile oyduğunu hatırlattılar.
Bosna’da Katliam Yapan Sırplara Beddua
Bu tartışma bana ise, 20 yıl kadar öncesinde, 1994 yılı Ramazan’ında umre yapmak üzere bulunduğum Medine-i Münevvere’de, Mescid-i Nebevi’de kıldığımız bir sabah namazı sonrası, imamın yaptığı kunut duasını hatırlattı. 5 Şubat 1994 günü Bosna’daki Markale pazaryerine bir top mermisi ile saldıran Sırplar 68 Boşnak’ı şehid etmiş 144’ünü de ağır şekilde yaralamışlardı. İnsanın yüreğini dağlayan o katliam görüntüleri, ajanslar vasıtasıyla bütün dünyaya, o arada Suudi Arabistan medyasına da yayılmıştı. Mescid-i Nebevi imamı da iç acıtıcı bu görüntüler üzerine, sabah namazının farzının ikinci rekâtında rükûdan doğrulunca secdeye varmadan ellerini semaya kaldırıp, Sırpların helak olmaları için, yaklaşık beş dakika süreyle, candan feryadlarla dua etmişti.
İşte o duanın bir kısmı, Mescid-i Nebevî’deki imamının bazı dua ifadeleri, Gülen’in bedduasının son kısmında yer alan “Allahumme ehzimhum ve zelzilhum ve şettit şemlehum…” sözlerini içeriyordu: “Ya Rabbi, Bosna’da, müslümanları katleden Sırplara belâlar yağdır!… Onları hezimete uğrat, birliklerini sars!…”
***
Aradan yaklaşık yirmi yıl geçtikten sonra, Gülen’in feryad ederek benzeri bir duayı dile getirdiğini işittim. Bedduanın kısmen yayınlandığı TV’lerde, duanın Türkçe kısmındaki “Dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa, İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar… Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin.” ifadeleri yeterince açıktı.
Bedduanın Arapça kısmı ilk önce pek anlaşılamadı ise de, kısa sürede Arapça ifadelerin tercümesi de internet üzerinden yayıldı:
“Allahım onları hezimete uğrat! Onları sars! Birliklerini boz! Onları paramparça et! Onları birbirlerine musallat et! Onlara karşı bize yardım et! Onları birbirlerine kırdır! Onlara karşı bize yardım et! Güçlerini birbirlerine karşı kullandır! Onlara karşı bize yardım et!
Ey merhametlilerin en merhametlisi! Zatın hakkı için, Sıfatların hakkı için, Esma-i Hüsna’n hakkı için, İsmi Âzam’ının hakkı ve hürmeti için, Efendimiz Hazret-i Muhammed’in hakkı için, Katında şefaat yetkisi bulunanların hakkı ve hürmeti için, ey İkram ve Celal Sahibi –Allahım-…”
Müslüman Beddua Eder mi?
Bir müslüman için muhatab olduğunda yüreğini haşyetle titretecek bu ağır ifadelerin ardından, müslümanın müslümana beddua edip edemeyeceği, Diyanet’in beddua hakkındaki genel yorumu da gündem geldi. Konunun muhatabı olan siyasî çevrelerden bazı kişiler ise Hocaefendi’nin “hoşgörü ve diyalog” taraftarlığı ile bu bedduayı bağdaştıramadıklarını kibarca söylerken, daha ileri giden bazıları, Gülen için ağza alınmayacak küfürler yanında “Cia ajanı”, “Papaz hayranı”, “Vatikan kardinali” gibi galiz ifadeleri dillendirdiler.
İslâm tarihi kaynaklarından hareketle Hz. Rasûlullah’ın Taif’te kendisini taşlayanlara bile beddua etmediğini söyleyen bazı kanaat önderlerine göre, Gülen’in beddua etmesinin İslâm’da yeri yoktu.
Tartışma bu noktaya ulaşınca dinî bilgisi konusunda hiç kimsenin itiraz edemeyeceği Gülen’in bedduasına benzer bir olayın olup olmadığını araştırdığımda İmam-ı Rabbanî olarak bilinen Ahmed Farukî Sirhindî’nin Mektubât-ı Rabbanî olarak ünlenmiş olan kitabında Hz. Rasûlullah’ın lânet okumasına dair bir ibareye rastladım. Mektubât-ı Rabbanî’de yer alan 193. Mektubun ilgili yeri şu şekilde idi:
“(…) Rasulûllah S.A. efendimiz, şirk ehline şu ibare ile beddua etmiştir:
“Allahım, onların topluluklarını dağıt, cemiyetlerini böl; binalarını harab et; onların güçlü kuvvetlilerini al..”
İslâm’ın ve Müslümanların izzeti, ancak kâfirlerin ve küfrün açık düşürülmesindedir. Cizye almaktan dahi gaye: Küffarı açık düşürmek ve onları alçaltmaktır.
İslâm ehlinin düşkünlüğü, kâfirlerin üstünlüğü kadar olur. Bu iş üzerinde iyi uyanık olmak gerek. Çokları bu manâyı zayetti. Şumluğundan dinini harab etti. Onu toz duman edip savurdu. Halbuki Allah-ü Taâlâ’nın emri şudur:
“Ey Nebi, kâfirlerle, münafıklarla cihad eyle; onlara sert çık.”(9/73)
Bu manadan ötürü, küffarla cihad etmek ve onlara sert davranmak, dinî zaruretler arasındadır.(…)” [1]
Kâfire / Müşrike Beddua İbadettir
Hz. Rasûlullah s.a.v.’i etrafa sürekli gülücükler saçan, bir ‘sevgi pıtırcığı’ gibi karikatürize eden ahirzaman çarpıtmasını boşa çıkaran bu alıntının en önemli noktası, Rasûlullah’ın bedduasına muhatab olanların Allah’a ortak koşan müşrikler ve dini inkâr eden kâfirler oluşudur. Fethullah Gülen’in bu inceliği bilmiyor olması düşünülemez. Ancak benim anladığım, öylesine bir öfke seline kapılmıştır ki, muhatabının kim olduğuna bakmadan, bu bedduayı –TV kamerası önünde kayda alındığı için- milyonlarca kişiye ulaşacağını bilerek, taammüden icra etmiştir. Aslında, “düşman kahrolsun” için okunan bu bedduanın bir benzerinin sabah namazları sonrası 14 kez, diğer namazlardan sonra 11 kez okunmasının tavsiye edilmesi Gülen çevresinin bu tarz bed/dualara pek de yabancı olmadığını gösteriyordu.[2]
Gülen’in bedduasının kamuoyuna mal olması sonrasında iktidara yakın çevrelerin, Gülen’in rol yaptığı, birilerinin işareti ile böylesi yollara tevessül ettiği gibi insan psikolojisini anlamaktan uzak tavırları da ibret verici idi. Bir din bilgininin kendisini harab edercesine baş koyduğu bir konuya, alaycı bir bakışla yaklaşıp, etki alanını küçültme çabalarının bir işe yaradığını sanmıyorum. Bir kendini kandırma gayreti olan bu hafife alma tavrını, son derecesine ulaşmış bir gafletin eseri olarak değerlendiriyorum. Konunun iki tarafına da, hemen hemen aynı mesafede durmaya çalışan birisi olarak, benim için önemli olan, Gülen’in nasıl olup da böylesi bir kırgınlığa ve endişeye sürüklendiğidir.
Bedduanın İlk Testi 30 Mart 2014’de…
1994 yılında Mescid-i Nebevi imamının sabah namazı sırasında okuduğu duanın, Sırp katil sürülerinin başındaki Miloseviç ve Karadjiç’in akıbetine ne kadar etkisi oldu, bilmiyorum ama; Gülen’in bedduasının ilk somut siyasî etkisi, 30 Mart 2014 günü yapılacak mahallî idareler seçiminde ortaya çıkacaktır.
Bekleyelim, görelim.
__________________________________________
İletişim: http://www.hayatibice.net
[1] Ahmed Farûkî Sirhindî’nin Mektubât-ı Rabbanî eserindeki 193. mektubunun, Abdulkadir Akçiçek tarafından tercüme edilen tam metni için bkz: http://sufiforum.com/viewtopic.php?f=111&t=3152
[2] “Evliyanın Virdi ve Kalkanı” başlığı başlığı ile sunulan duanın tam metni ve tercümesi için bkz: http://yeryuzumirascilari.com/yym/2011/evliyanin-virdi-ve-kalkani/