
Celal Adan: “Reform sözcüğünü ağzından düşürmeyen Adalet ve Kalkınma Partisinin KOBİ’ler lehine “reform” sözcüğünü bir kere olsun kullandığı, adım attığı görülmemiştir. Hükûmetin KOBİ’ler lehine bir politikası yoktur ama KOBİ’leri un ufak eden bir politikası olduğu açıktır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda, 2014 yılı bütçe görüşmelerinin 11’inci turunda; Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı(KOBİ) Bütçesi hakkında MHP Grubu adına bir konuşma yapan MHP Genel BaşkanYardımcısı ve İstanbul Milletvekili Celal Adan; “Türkiye’de piyasayı KOBİ’ler ve tüm çalışanların yüzde 70’ini oluşturan KOBİ çalışanları ayakta tutar.İç piyasaya her saldırı, Türkiye’de KOBİ’lere saldırıdır. Başbakan her sıkıştığında yeni bir çağ başlatmıştır, şimdi az susamlı simit çağını başlatmıştır” dedi. Adan’ın konuşması şu şekilde:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Hükûmet, KOBİ’lerin ekonominin motoru olduğunu ifade etmekte, “KOBİ’leri destekledik, geliştirdik.” gibi lafları ağzından düşürmemekte. Ama Hükûmetin herhangi bir KOBİ politikası yoktur, sadece KOBİ retoriği vardır. Şöyle diyor Başbakan: “Hükûmet olarak geçtiğimiz on bir yılda KOBİ’lere 2,2 milyar lira destek sağlayarak bu muazzam potansiyeli destekledik, güçlendirdik, geliştirdik. Ayrıca, KOBİ’lerimizin kullandıkları kredilerin faizlerinin 1 milyar liralık bölümünü Hükûmet olarak karşıladık.” KOBİ’leri gülümseten bir itiraftır bu.
Türkiye’de, mikro ölçekli olanlar dâhil, 2 milyondan fazla KOBİ bulunmaktadır. Demek ki on bir yılda her bir KOBİ’ye 1.100 Türk lirası verilmiş. Bu da KOBİ’lerin her birine yılda 100 Türk lirası tekabül etmiş demektir. Peki, Başbakan bir yılda 100 lira verdiği KOBİ’lerden ne kadar vergi, harç ve ceza aldığını da hesaplayabilmiş midir? 212 bin KOBİ’ye 1 milyar Türk lirası faiz desteği vermiş yani her bir KOBİ’ye 4.600 Türk lirası. İşte, can suyu bu. Bir aylık kira bedelini karşılamayan ve ifadesi can suyu olan destek. Ayıplamıyoruz, Başbakan zaten “Bizim sadaka kültürümüz vardır.” demişti ama unutulmasın verdiği can suyu, krizden bayılıp yerde upuzun yatan KOBİ’lere verilmişti. Başbakan bu sadakayı verirken kaç bin KOBİ’yi boğduğunu da bilmekte midir? 2013’ün ilk yarısı sonunda haciz altındaki 190 bin KOBİ neyin nesidir Sayın Bakan? Dik durup eğri konuşmak mı, eğri oturup doğru konuşmak mı?Hükûmet daima birinciyi seçtiği için ben ikincisini seçiyorum.
Biliyorsunuz, Türkiye’de KOBİ’lerin en temel sorunu finansal kaynaklara erişimdir.Niçin? KOBİ’lere bu yol kapatılmıştır da ondan. Peki, Hükûmet bu yolu açmış mıdır? Açmak için on bir yıl boyunca bu yönde tek bir girişim de bulunmuş mudur? Bulunmamıştır. Sorulduğunda, “Sorumlusu ben değilim faiz lobisidir.” diye laf dolaştırmakta. Gelin, gerçek durumun ne olduğuna bakalım. Hükûmetin her etkinliğine katılıp boy fotoğrafı çektirmeyi hiç ihmal etmediği gerçek bir KOBİ teşkilatı olan MÜSİAD raporu ne demiş, ona göz atalım. Haziran 2003’te şunları demiş MÜSİAD: “Bankacılığın teminata kredi veren sistemden projeye de kredi veren sisteme geçmesi gerekir. Kamu bankalarının mevduat bankacılığı kadar yatırım bankacılığı faaliyetlerinde de ağırlık kazanması gerekir. Bankacılık sistemi proje finansmanı için teşvik edilmeli, kamu projelerini finanse edebilir ölçeklere bölün, projelerin gerçekleştirilmesinde tabanı genişletin. Enerji yatırımlarında orta büyüklükteki işletmelerin önünü açın, büyük ölçekli portföy özelleştirmelerinde kademeli uygulamaya gidin.” Bu talepler Adalet ve Kalkınma Partisinin ağzından düşürmediği KOBİ edebiyatı eşliğinde on bir yılda gelinen noktaya işaret etmekte. KOBİ’lerin bu talepleri ancak bir dizi reformla karşılanabilir. Reform sözcüğünü ağzından düşürmeyen Adalet ve Kalkınma Partisinin KOBİ’ler lehine “reform” sözcüğünü bir kere olsun kullandığı, adım attığı görülmemiştir. Hükûmetin KOBİ’ler lehine bir politikası yoktur ama KOBİ’leri un ufak eden bir politikası olduğu açıktır. Üstelik, 2014 yılına girerken KOBİ’lere karşı güttüğü bu husumet politikasını daha da yoğunlaştıracağı açıklanmıştır. Orta Vadeli Program’ı KOBİ’lerin fedakârlığına bağlamıştır. Nasıl mı? Biliyorsunuz, Hükûmet 2016’ya kadar ekonomik büyüme hedeflerini geri çekti. Bir de tasarruf politikası ilan etti. Peş peşe daralma tedbirleri almaya başladı, besbelli ki KOBİ’lerin ümüğünü biraz daha sıkacak. Önce, şu tarafına bakalım: Hükûmet, ekonomide büyüme hızını düşürme politikalarında daha vizyonsuz kalıyor; sıkıştıkça piyasaya saldırıyor, kaba saba önlemlere başvuruyor, tüketimi kısmak için yasaklara yöneliyor.Yarın postmodern narhçılık yapmaya özenirse hiç şaşmayın!Borçlanmayla kapatamayacağını anladığı noktada cari açığı azaltmak için üretken reel ekonomiye saldırıyor. Oysa, biz biliyoruz ki, Türkiye’de piyasayı KOBİ’ler ve tüm çalışanların yüzde 70’ini oluşturan KOBİ çalışanları ayakta tutar.İç piyasaya her saldırı, Türkiye’de KOBİ’lere saldırıdır. Başbakan her sıkıştığında yeni bir çağ başlatmıştır, şimdi az susamlı simit çağını başlatmıştır. Herkes biliyor ve söylüyor: Cari açık, tüketim mallarının tüketiminden doğmuyor, ara malı tüketiminden doğuyor. Yani, tüketirken değil, üretirken doğuyor; tek çaresi yüksek katma değerli üretimdir.
Hükûmet, birkaç yıl önce, törenlerle, “yeni” dediği bir sanayileşme stratejisi ilan etmişti, ithal ikamesi yani.Nesi yeni? Türkiye’nin 1960-1980 arasındaki politikası.
AKP usulü sanayileşmenin bir ayağı da KOBİ stratejisi ve eylem planıydı. KOBİ’lerin yönetim becerileri ve kurumsal yetenekleri geliştirilecek, KOBİ’lere AR-GE ve yenilik kapasitesi kazandırılacaktı. Ama nasıl? KOBİ’leri dışlayarak.
5746 sayılı AR-GE Merkezleri Kanunu çıkarıldı. Kuranlara; destek, muafiyet, istisnalar sağlandı -elbette 50 ve daha fazla tam zamanlı araştırmacı çalıştırma koşuluyla- sonra bu sayı 30’a indirildi. “Sayılara bakılmasın, KOBİ’ler zaten araştırma, geliştirme yapamaz, yapmasın.” denmiş. 3-5 araştırmacı mı var? “Bu işe yaramaz.” diye bakılmış. Bu anlayış KOBİ’leri yüksek katma değerli üretime taşıyamaz. Bu anlayış KOBİ’leri rekabetçi yapamaz. Oysa, Avrupa Birliğinin AR-GE için geliştirdiği çerçeve programlarına bakıyoruz: “Nasıl ederim de KOBİ’lere imtiyaz tanırım.” diye kurgulanmış. 30, 50, 100 araştırmacı istihdam aramıyor, AR-GE yapmaya istekli KOBİ arıyor, tek bir araştırmacıyı bile destekliyor. İşte AB, işte AKP, işte KOBİ politikası.
2014 yılına büyük bir belirsizlikle giriyor Türkiye. Yüz binlerce KOBİ endişe içinde; zaten kârsız çalışıyor, desteksiz çalışıyor, yarın ne olacağını bilmiyor. Hani, bir küçüğü koruma kanunumuz vardı, AB KOBİ şartlarına uyacağız demiştik, KOBİ’leri koruyacaktık. Hani KOBİ’ler kamu alımlarında öne çıkacaktı? Hani ödemelerde KOBİ’lere öncelik tanınacaktı, alım şartnameleri KOBİ’lere göre yeniden yazılacaktı? Süpermarketler, AVM’ler ödemelerde KOBİ’yi gözeteceklerdi? Bunların hiçbirisi olmadı, olmuyor ve kısaca AKP’yle olmayacak. Hani KOBİ’leri ilgilendiren, üretimi destekleyen, mali, idari reform sözleri? Hani vergi reformunuz? Gelir vergisinin yüzde 80’e yakınını ücretliler ve çalışanlar, kalanını da küçük esnaf ve KOBİ’ler ödüyor. 348 milyar liralık vergi geliri öngörüyorsunuz, kimden alacaksınız? 118 milyarını tüketimden, dolaylı vergilerden. AKP maliyeciliği otomatik bir haraç toplama makinesi hâline gelmiştir. Vergi incelemesi denilen medeni bir uygulamayı bu vergi baskınlarına dönüştürdünüz. Buna vergilendirme denmez, ekonomiye saldırı denir. Bu gidişle vergilendirecek KOBİ bulamayacaksınız. KOBİ reformlarını gündeminize alın, zamanıdır diyeceğim ama niyetiniz yok.
Söz konusu olan ekonomi olunca AKP laftır, iş değildir. AKP’nin büyük ekonomistleri var, her tökezlemeye bir bahane bulmakta sıkıntı çekmezler. Birinci sığınakları küreselleşmedir. Yabancı sermaye girişi mi yavaşladı, kusur FED’indir; ihracatta sıkışıklık mı var, kusur krizden çıkmayı bir türlü beceremeyen Avrupa’nındır. Yüksek katma değer yerine tonaj mı ihraç ediyorsunuz, sebep AR-GE yatırımından kaçınan özel sektördür, KOBİ’lerdir, faiz lobisidir. Cari açık mı büyük; bahane hazır, sebep enerji ithalatımızdır. Peki, Güney Kore 110 milyar dolarlık enerji ithal ediyor ama cari fazlası var. Bu nasıl oluyor? AKP’nin hiç kusuru yok, AKP mazlumdur, suçlu olan küreselleşmedir. Sürekli küreselleşmeden yakınan bir Hükûmetin küresel iddialarda bulunması inandırıcı olabilir mi?
Hükûmetin ekonomik kararlarının tümüne cari açık yön veriyor. “Büyüdü mü? Kredileri kes, KOBİ’leri boğazla, piyasayı daralt. Düştü mü? Ara malı ithalatını hızlandır, dahilde işlemeyi canlandır, ihracatı arttır.” Kimin yüksek katma değerini kime satıyorsunuz? Bu politikayla cari açıkla mücadele edilmez.
Türkiye, 1923-2002 arasında seksen yılda 57 milyar dolar cari açık verdi. AKP, 2002’de cari açığın millî gelire oranı yüzde 3,5 olan bir ekonomi devraldı. On bir yılda önceki seksen yılın toplam cari açığının 7 katı cari açık üretti, açığın millî gelire oranını 3 katına çıkarttı, yüksek katma değerli üretime geçiş iddiasında sınıfta kaldı çünkü politikasızdı. Türkiye yüksek katma değer üretimine geçemez mi? Politikası olursa geçer. Önce KOBİ’lere yüksek katma değerli üretim yaptırabilmenin altyapısı hazırlanacak. Altyapının öncelikli ayağı eğitimdir, üniversitelerdir, çok sayıda araştırmacı yetiştirmektir. AKP, bu konuları ele almaktan çekinmektedir.
Eğitimle ilgili başlattığı tartışmalara bakın bugün Türkiye’de. Türkiye’nin ihtiyacı olan tartışma bunlar mıdır?Eğitimin niteliği bu olmamalıdır. Bu eğitimle rekabetçi olunamaz. Hani farklı ve eleştirel düşünme, nerede inovatif zekânın teşvik edilmesi? Oysa, Hükûmet toplumsal zekâyı frenlemekle meşgul. Bu yaklaşımla ekonomide girdi maliyetlerini sıfırlasanız da cari açığı kapatamazsınız. Aslında, Türkiye’de cari açık falan yok, liyakat açıklığı vardır.
Desteksiz atmasıyla namlı Ekonomi Bakanımız sık sık söylüyor: “100 bin ihracatçı KOBİ’miz olacak. İhracata dayalı büyümemiz olacak.” Nasıl olacak, lafla mı? KOBİ ihracatçı olamıyor çünkü yabancı piyasaları bilmiyor, pazar araştırması yapamıyor, bürokratik engelleri aşamıyor. KOBİ’lerin istihdam, ihracat, inovasyon, teknoloji, ARGE, finansman kapasitelerini iyileştirecek destekler yok denecek kadar düşük, olanı da erişilmez bir yerde duruyor. KOBİ olanı bile almaya istekli değil. KOBİ’lerin kamu desteklerine erişebileceği noktalara bakınız, KOSGEB’tir, kalkınma ajanslarıdır.Bunların her biri bürokratik bir kümelenmeden ibarettir. AKP yeni bir laf daha üretti “Orta gelir tuzağından çıkalım.” diyor. Bunun bilinen bir tek yolu vardır; KOBİ’lere daha uygun ortamlar yaratacaksınız, KOBİ’leri cahil yerine koymayacaksınız. KOBİ’ler cahil değildir, tam aksine Türkiye ekonomisinin entelektüel ve deneysel zekâsı KOBİ’lerdedir. KOBİ’ler sadaka değil, doğru politika istemektedir. Girişimcilik için uygun ortam yok, girişimci yetişmiyor çünkü girişimci sermayesi yok, girişimcinin kaynak bulması ve yaratması zor, girişimci destekleri varla yok arasında, artacağına gittikçe azalıyor. Çağımızda yaratıcılığı ve girişimciliği popülerleştiren birinci sektör bilişim sektörüdür. Yeni ekonomiyi ve bilgi toplumunu bilişim sektörü kurmaktadır. Türkiye’de KOBİ’ler hâlâ bu sektörün dışındadır. En büyük işsizlik, çözümsüzlük, politikasızlık bilişim sektöründe yaşanmaktadır. KOBİ’ler için hâlâ bilişim sektöründe kümelenme yaratacak somut bir proje bulunmamaktadır. Girişimcilik öyle bir şeydir ki AKP’nin politikasızlığı nedeniyle Türkiye’de girişimciliğin kendisi değil, korkusu yaşanmaktadır. Türkiye orta gelir tuzağından nasıl çıkar? AR-GE ve inovasyonla çıkar ama AKP’nin politikasızlığıyla asla çıkamaz. Ciddiyet lazım. Politikasızlık var, ciddiyetsizlik var. Örnek veriyorum: Birkaç yıldır “2023 Vizyonu” ağızlarından düşmüyor. Sanılır ki böyle bir vizyon gerçekte var. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda telif hakkı istemeyiz ama sulandırma davası açma hakkımız var. Bin bir emekle hazırlanmış bir toplum projesini iğdiş edip ayağa düşürmenin bir başka örneği görüşmemiştir. Bilen bilir de bilmeyenler öğrensin. Altında Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli’nin imzası olan Vizyon 2023 çalışmasına ve Strateji Belgesi 2003-2023’e dikkatinizi çekmek isterim. Bu çalışmanın tarafımızdan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda Aralık 2000’de başlatılan bir çalışma olduğunu, her sektörden ve her kesimden binlerce uzmanın katıldığını, 2023 yılına uzanan yirmi yıllık bilim ve teknoloji politikalarına odaklandığını, toplumsal bir proje olarak ele alındığını, bir yılda toplam 192 toplantı, 36 geniş katılımlı panel toplantısı, 7 bin uzmana gidildiğini, 2.400 uzmandan yanıt alındığını, toplam 94 teknolojik faaliyet konusu için yol haritaları hazırlandığını biliniz, yeter. AKP’nin 2023 vizyonu vizyon değildir, 57’nci Hükûmetin 2023 vizyonunun devamı da değildir. 2023: Sadece, Adalet ve Kalkınma Partisi bir şakadır.
Değerli milletvekilleri, dış politikada büyük senaryolar çizdiler, dünyayı yönetiyorlardı, yanı başımızda Erbil’i yönetemediler, Suriye’yi yönetemediler, hiçbir dinamiği yönetemediler.
Zamanımız daraldığı için söylüyorum. 2002’de iç borç 92 milyar dolar, bugün 201 milyar dolar; dış borç 86 milyar dolar 2002’de, bugün 114 milyar dolar. Özel sektör dış borcu 2002’de 43 milyar dolar, bugün 252 milyar dolar. Toplam dış borç 129 milyar dolar 2002’de, şu anda 367 milyar dolar. Tüketici kredisi önemli, 2,3 milyar Türk lirası, şu anda 213 milyar Türk lirası. Kredi kartı borçlusu 4,1 milyar Türk lirası, şu anda 84 milyar Türk lirası.
Bu vesileyle düşüncelerimizi değerli milletvekilleri, sizinle paylaştım. Milletimize hayırlı olmasını diliyorum, buna ret oyu vereceğimizi de ifade ederek hepinize saygılarımı sunuyorum.