TÜRK BİR TİTRERSE! Türk’ün titremesinin ne anlama geldiğini tarihi tecrübelerle çok iyi bilen belli karanlık mahfiller ve içimizdeki İMPARATORLUK TORTULARI ‘’Ey Türk! Titre ve kendine dön’’ sözünden hiç mi hiç hoşlanmazlar.
‘’EY TÜRK! TİTRE VE KENDİNE DÖN’’
*** Türk milleti asker millet oluşundan dolayıdır ki bir komutan bekliyor, kendisine ”EY TÜRK! TİTREYİP KENDİNE DÖNME ZAMANINDIR, DAHA DÜN İZMİR’DEN DEDENİN DENİZE DÖKTÜKLERİNİN GERİDE KALAN ENİKLERİ ŞİMDİ SANA KEFEN BİÇİYOR” emrini verecek ***
VATAN VE NAMUSLU İNSAN!
VATAN:Üzerinde İslâm inancının ve Türk töresinin gereği şekilde yaşanabildiği, ananın, bacının, eşin namusu, iffeti ve bekâretinin ancak ve ancak onunla korunup kollanabildiği, muazzez, mübârek ve müstesna bir kutlu mekânın adıdır!
BU SEBEPLERDEN DOLAYIDIR Kİ;
İman – İrfan – İffet – Namus – Hayâ – Edep – Vicdan – Ahlâk sahibi olup, karısının, kızının, komşusunun ve dahası 75 milyon Türk insanının namusunu kıskanan haysiyet ve üstün şeref sahibi insanlar; vatanı, milleti, bayrağı, ordusu ve ülkesinin bölünmez bütünlüğü üzerine, KUR’AN’İ, TURAN’İ VE MUHAMMED’İ bir hassasiyetle titrerler!
BU TİTREYİŞ, ÖYLE BİR İLÂH-İ CEZBE HALİDİR Kİ TASAVVUF DİLİYLE İFADE EDİLECEK OLURSA;
Allah’a tevekkülün, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan HZ. Muhammed Mustafa’ya karşı olan muhabbetin ve Türk milletine karşı duyulan mensubiyet şuurunun, ilâh-i Nazargâh olan gönüllerde yaktığı aşk ateşinin insan ruhunu sarsışıdır!
”EY TÜRK! TİTRE VE KENDİNE DÖN”
sözündeki titreme, beden-i olmaktan öte bir ruhi titreyiştir ki tasavvufta buna cezbe hali denir.
At, arpayı görünce kişner çünkü at en çok arpaya düşkündür.
Mü’min kişi, Allah lâfzı geçince ‘’Ya Hakk’’ diye kendinden geçer.
Asil ve soylu insanlar ise, VATAN / BAYRAK / MİLLET kavramlarını duyunca öylesi bir titrerler ki gönüllerinde korlanan milli duygular, vücudunun bütün hücrelerine sirayet ederek, her bir hücreyi pimi çekili patlamaya hazır bir el bombasına çevirir.
BU TİTREYİŞ;
Romatizmal ağrıların veya yükselen sıtma ateşinin neticesinde meydana gelen bedeni bir titreme olmayıp, yüce bir imânın, yüksek bir asaletin ve karakterin neticesi ruhlarda kopan fırtınadır.
BU TİTREYİŞ;
Türk’e has milli ve mânevi değerlere karşı duyulan muhabbetin, gönüllerde yaktığı aşk ateşinin etkisiyle hücrelerde meydana gelen volkanik patlamalar olup, asil ve soylu insanlara mahsus bir titreyiştir ve bir cezbenin tezahürüdür.
BU İFADE, KUVAYI MİLLİYECİLERDEN SONRA;
YALNIZ VE YALNIZ ÜLKÜCÜ BOZKURTLARA YAKIŞAN VE ONLARLA ÖRTÜŞEN YÜKSEK BİR VASIFTIR.
VE BU TİTREYİŞİN SONUCUNUN;
Atilla ile Roma’nın kalbinin mızrak gibi delinmesi /
Kılıçarslan’la Haçlının perişan edilişi /
Alparslan’la Mâlazgirt’te Romen Diyojen’in hazin sonu /
Fatih Sultan’la 1453 İstanbul’un fethi /
VE DAHASI;
Çanakkale ile boğazın karanlık sularının yedi düvele mezar oluşu /
Atatürk ve Kuvayı Milliye ruhuyla, İstiklâl Savaşının akabinde 9 EYLÜL 1922 de İzmir’den denize dökülüşleri olduğunu çok iyi bilirler /
NETİCE OLARAK DERİM Kİ
İstiklâl Savaşının kılıç artıklarından olup, imparatorluk tortusu olarak içimizde bu zamana kadar barınan kanı bozuk ve soy özürlü etnik çete mensuplarından böylesi bir vatan, bayrak, namus hassasiyetini ve de titremelerini beklemek, büyük bir çelişkidir ve aynı zamanda onlara karşı yapılmış olan bir haksızlıktır (!)
‘’NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE’’