Onbinler toplanmış, binlerce Ay-Yıldızlı Bayrak açılmış; Bayrak topluma baktıkça heyecanla dalgalanıyor, toplum Bayrağı gördükçe coşuyor.
Zannedersiniz bahsedilen yer Anadolu’nun herhangi bir yerinde bir milli kutlama yapılan bir şehrimiz. Ama gel görelim ki bahsedilen yer Avrupa’nın en batısında Almanya’nın Oberhausen şehri. Almanya’nın en büyük kapalı salonlarından olan Arena salonu tıklım tıklım, onbinler buluşmuş ve bir o kadar insan salon kapasitesinden dolayı içeri alınamamış. Neydi bu izdiham, neydi bu heyecan, ve neydi onbinleri bir araya toplayan? Bir de buraya gelenler hep kendi imkanları ile gelmişlerdi, girişte bilet parası vererek girmişlerdi. Ne bir örtülü ödenek, ne de başka bir para gücü onları buraya taşımamıştı.
Avrupa Türk Konfederasyon’a bağlı “Almanya Türk Federasyon” 28. Büyük Kurultay’ı için bu sefer Oberhausen’da sözleşmişti. Otobanların tıkandığı, şehir içinden salona ulaşmanın izdihamdan dolayı neredeyse mümkün olmadığı bir güzergah, Kurultay salonu dahil her yer Bayraklarla süslenmişti. Türk Bayrağı’nın yanında, Azerbaycan, Türkmeneli, Doğu Türkistan ve elbette ecdat yadigarı Üç Hilal her yeri kapsamaktaydı. Türklüğün sembolü Bozkurt ise hiç eksik olur muydu?
“Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz”, “Çırpınırdın Karadeniz”, “Tuna Nehri” gibi marşlar adeta Oberhausen semalarını kaplıyordu. Bu marşları özellikle 3. ve 4. neslin okumaları ayrı bir anlam ifade ediyordu.
Heyecanın, umutların yükseldiği bir ortamda salona giriş yapan sayın Dr. Devlet Bahçeli Bey’i bir görmek lazımdı. Şeref misafiri olarak Kurultay’a davet edilen, her daim Türk Dünyası’nın ve özellikle Avrupa Türk’ünü yalnız bırakmayan Devlet bey salonda adeta ilerleyemiyordu. Onbinler onu bağrına basmış, adeta kaybederiz korkusuyla sımsıkı ona sarılmışlardı. Lider olmanın özelliği işte burada ortaya çıkıyordu, halkı ile içiçe ve onun dertlerini kendi derdi olarak görmek Devlet Bey’i adeta Devlet’leştiriyordu.
Kurultay’ın resmi açılışı sonrası kürsüye gelen Sayın Dr. Devlet Bahçeli Beyin konuşması ise mükemmeldi. Sözleri gönülleri rahatlatıyor, geleceğe umut ile bakmaya vesile oluyordu. O konuştukça gözler mutluluktan yaşarıyor, doğallık kendini gösteriyordu. Siyasi ve fikir çizgisinde hiç bir sapması olmayan, dürüstlüğü ve doğruluğu ile hiç bir zaman gündemden düşmeyen, omurga sahibi bir insanı dinlemeyi Avrupa Türk’ü özlemiş ve bu özlemi giderme mutluluğunu yaşamaktaydı.
Devlet Bey “Size Anavatanımızın dua, bereket ve sıcaklıkla perçinlenmiş selamlarını getirdim” diye başladığı konuşmada adeta bir Türk hayat felsefesini ders olarak veriyordu. Türk tarihinde Kurultay geleneğinden tutun da küreşelleşmeye kadar önemli konulara vurgu yapıyordu. İnsanımızın tamamını kucaklayın diye emir verirken, yaşamış olduğunuz ülkenin büyümesi için payınıza düşen her görevi harfiyen yapmaya devam edin diyordu. Devlet Bey: ”İftiharla söyleyebilirim ki, kültürümüzün, örf, adet ve geleneklerimizin Türkiye’deki kardeşlerinizden çok daha fazla bilincisindesiniz. Gayretleriniz ve mücadeleniz, içinde yaşadığınız yabancı toplumlar ile çatışmadan, hak ve özgürlükler seviyesinde her imkanı kullanarak, milli varlığınızı yaşatma yolunda çok önemli kazanımları getirmiştir.”
Dünyadaki dengesizliğe de değinen Devlet Bey şöyle haykırıyordu: “Dünya çok vahşi, çok dengesiz, ahlaken de iflas etmiş bir süreçten geçmektedir. Yeri gelince insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri ağızlarına sakız yapanlar, beşeriyetin sosyal ve ekonomik felaketlerini ısrarla görmezden gelmektedir. Şunu açık seçik ifade etmeliyim ki, Kongolu bir çocuk rahat ve zenginlik içinde büyüyen Münihli bir çocuktan daha önemsiz değildir. İstemez ve dilemeyiz ama, mesela Frankfurt’ta saldırıya uğrayan birisi için dünyayı ayağa kaldırmaya hazır olanlar, acaba Kerkük’te, Telafer’de ilkokul çağında katledilen küçücük Türkmen çocuklara niçin sessizdir?”
Devlet Beyin Türkiye siyasetinden bahsederken ise üzüntüler yüzlerde belirtilerini gösteriyordu, fakat Lider konuştukça umutsuzluk umut olmaya dönüşüyordu. “Sizler burada Türk olmaktan gurur duyuyorsunuz, ancak Anavatan’da Türklüğü silmeye ve sindirmeye çalışan bir hükümet işbaşındadır. Sizler burada bayrağınızdan iftihar ediyorsunuz, ancak Türkiye’de bayrağı indirmek için küresel projelerden, Sevr artıklarından, hainlerden, işbirlikçilerden destek ve himaye uman bir yönetim görevdedir. Hükümet Türk milletiyle adeta hesaplaşmaktadır. Türklükle adeta savaşmakta, düşmanlık aşılamaktadır. Bugün peşmerge başı, yanına aldığı, bölücülükten sabıkalı sözde bir sanatçıyla Habur’dan Türkiye’ye giriş yapmış ve tezahüratlarla karşılanmıştır. Bu bize göre ikinci Habur rezaletidir. Türkiye risk altındadır. Türk milleti büyük bir tehdidin, bizzat Başbakan’ın devrede olduğu çok ciddi yıkım ve dağılmanın arifesindedir. Ancak buna izin vermeyeceğiz. Türk milleti tekrar zafer arabasına binerse; eline kamçı yerine yıldırımları alır, önüne at diye kasırgaları koşar, başına taç diye de en parlak yıldızı koymaktan asla kaçınmaz.”
Ve Devlet bey’in son sözleri, adeta Avrupa Türk’ünün heyecandan kalbin dışa vurduğu an: “Bilmelisiniz ki, sizler bu diyarlarda asla yalnız değilsiniz;
√ Arkanızda koskoca bir Türk dünyası,
√ Yanınızda yüreği sizler için çarpan milliyetçi-ülkücü dava arkadaşlarınız,
√ Yanınızda mübarek şehitlerimizin duası, üstünüzde Cenab-ı Allah’ın himayesi vardır.”
Avrupa’da böyle coşkulu, bu kadar katılımlı bir Kurultay görmemiştim. Hele salonun yarıdan çoğunun 3. ve 4. nesil kuşak olması ileri için umut veriyordu. Nice Kurultaylarını görmüştüm Almanya Türk Federasyon’un, ama bu sefer her şey başkaydı. Ve yine kendimi tutamadım; bugünlere katkı sağlayıp, bugünlere gelmemize vesile olmuş, fakat sonunda nefsine yenik düşmüşleri de aklıma getirememezlik yapamadım. Şimdi Ay-Yıldızlı ortamlarda manevi mutluluk yaşayacakları yerine, onun bunun nefesine göre orada burada olanları düşündüm ve onlar adına üzüldüm. Allah herkese gelişmeyi nasip etsin, fakat kimseyi eski ya da bağımsızlık maskesi altında birilerine iradeyi teslim edenlerden etmesin.
Sayın Dr. Devlet Bahçeli Bey’in otelde Hollanda Türk Federasyon yönetim kurulunu kabul edip kısa bir hasbihal ortamı yakalamak bir başka güzellikti. Karşımızda adeta özlenen Devlet’i görürcesine samimi, sıcak ve babacan tavırlarıyla bir güzel insan ve lider portresi. Ve ayrılırken “Efendim bir emriniz var mı” diye sorulan soruya cevabı: “Soğukkanlı olun, özellikle Türkiye’de var olan son gelişmeler milletimizi bir kavgaya sürüklemek istemekte. Hiç bir tahrike kapılmayın, oyunlara gelmeyin. Türkiye bizim işimiz, Allah’ın izniyle hepsinin üstesinden geleceğiz, özellikle sizler çok ama çok dikkatlı olun.” Alınan emri özetlersek: “İnsanımızı kucaklayın, hizmet vermeye devam edin, yani görevinizi yapın.”
E-posta: muratgedik@muratgedik.nl