Ali BEDEMCİ
Dünkü yazımda tanıdığım ve eserleriyle iyi bildiğim ağabeyimiz Nevzat Kösoğlu’nun bir portresini çizmeye çalışmıştım. Bugünkü gazetelerde onunla yıllarca beraberliği olmuş ve onun yolunu terkederek “görüşlerim değişti” diyenlerin kuru ve sıradan ifâdelerle kaleme alınmış bir yazılarını okudum. Gerçi o ve benzer insanlar hiçbir zaman Kösoğlu’nun fikirlerinde olmadıkları halde sâdece zaman icabı öyle görünmüşlerdir. Çünkü Tanrı katına göçen ağabeyimiz son nefesine kadar tıpkı MHP dâvâsı mahkemelerindeki gibi erkek ve dik duruşunu muhafaza ederek bir ülkücü dâvâ adamı olarak bizlerle vedâlaşmıştır. Vedâlaşmıştır, diyorum çünkü Türk Ocakları’nın davetlisi olarak birkaç ay önce Adana’ya gelmiş ve gerçekten “sanki vedâlaşarak” bizleri de son defa irşâd etmişlerdi. Adana’da bizlerle beraber olduğu iki gün sonunda dönmüş olduğu Ankara’da da bir veya iki defa telefonla görüşmüştük. Zâten sonrası malum rahatsızlık yüzünden hastahaneye kaldırılmış ve orada da ruhunu teslim etmiştir. Millet ve devlet töreni ile ölümsüz kişiliğine uygun uğurlanması bizleri ziyâdesiyle memnun ettiği gibi Sayın Bahçeli’nin elindeki kürekle ebedi istirahatgâhına toprak atarak helâlleşmiş olması başımızı göğe kaldırmıştır.
Nevzat Abi için yazı yazanlar çok ilgi çekicidir ki kitaplarının çoğunu sayarken onun şahsiyetini ayân-beyân aksettiren “Şehit Enver Paşa” eserine önem atfetmiyorlar ki hiç bahsini bile etmiyorlar. Fikrini almak için bir bilene sordum ve “Acaba kasıt olmayabilir mi?” dedim ama kesinlikle kasıt olduğunu ifade etti. Bana göre de öyledir. Gerçekte rahmetli önemli ve hacimli kitabı ile ülkede öyle bir ikilem yarattı ki, adetâ, ”Mustafa Kemâl’i sevmeyenler Enver Paşa’cı, Enver Paşa’yı sevmeyenler ise onun fikirleri üzerinden Mustafa Kemâl’i” vurur oldular.
Ülkücülükte Kösoğlu’nu örnek alan biri olarak şahsen “Şehit Enver Paşa”nın hazırlanışının her safhasını biliyorum. Bu sebeple ısrarla bu eseri hazırlarken Ağabey’in Paşa’yı yaşadığını kesinlikle ifâde edebilirim. Ayrıca eserin muhtelif yerlerine lafzen veya satır aralarında onu “Ülkücü” diye nitelendirdiğini biliyorum. İyice incelenirse bu hususları açıkça sizler de tesbit edersiniz.
Tarihle uğraşanlar ve bir kısım kalem erbabı rahmetliyi kıskandıkları için hiç okumadan eseri tenkid etmişlerdir. Bilemiyorlar ki, tarih yazabilecek insan, en azından eğitim yolu ile yetiştirilebildiği halde öyle yorum ve değerlendirme yapacak, olaylardan ders alarak ideologya üretecek insan yetiştirmek pek zor bir iştir. Aynı konuda 1500 sayfa neşriyat yapmış ve bu işe 20’li yaşlardan beri 45 yıl kadar ömrünü vermiş birisi olarak bizim kitaplarımızın “Şehit Enver Paşa” kadar hizmet ettiğini söyleyemem. Bir yayın yanlışlığı olarak o kitap tarih eseri olarak sunulmuştur. Çünkü bu kitap bir tarih eseri değil başlıbaşına ülkücülük hikâyesi ve “ideologya örgüsü”dür. Okuyuculardan da zaman zaman böyle değerlendirmeler yayınevi ve bizlere kadar ulaşmıştır. Kitaplarımdan yapmış oluğu alıntılarda da en ufak hatâ veyâ eksiklik olmamıştır. Yardımlarım için kitabının önsözündeki teşekkürlerini ölünceye kadar başımda taşıyacağım. Ben sözkonusu önsözde “Enver Paşa’yı Ali Bademci’in ülkücü kişiliğinden öğrenmek” gibi tavsiyelerini okududuğum zaman gözlerim dolmuştur. Ama, benden doküman talebinde bulundukları zaman daha kitabım yayınlanmadan, telefonda, çalışmalarımı emrine gönderdiğimi, çünkü kendilerinin bizim ağabeyimiz olduğunu beyân ettiğim zaman sanıyorum ki karşılık olarak tıpkı benim gözlerimin dolması gibi duygulandıklarını hissettim. Mekanı cennet olsun.