Ali BADEMCİ
Bu yazıyı bir bayram yazısı olarak görebilirsiniz. Acaba Bayram Namazı’nda ne düşündünüz, ne dua ettiniz? Tanrı huzurunda böyle önemli günlerde O’na sığınmak, teslim olmak, farz olan “Hutbe”yi huşu ile dinlemek, içine çekmek varken, her nedense olmaz şeyleri aklımızdan geçirir, çoğu zaman “acaba yanlış mı düşünüyorum, burası hakikatten yeri midir” diye düşünceleri kovaladıkça kovalar, birileri ile paylaşmaya çekinirken düşünceler kafamızı yumruklar, değil mi?
Ben şahsen ömrüm boyunca sâkin bir hayat yaşamayı, evimde kitaplarımla haşir-neşir olup mümkün mertebe çok dumanlı olan politik mekânlardan hep kendimi geri çekmişimdir. Hele yanımda bulunan insanların istenmeyen hâdiselere müdâhil olmasından hiç hoşlanmamışım da ”varsın benim başım yansın” diye 80 öncesindeki gibi kendimi olayların içinde bulmuşumdur. Şükür ki o yabancı provokatörlerin yönlendirdiği bir nesli mahveden silâhlı tedhiş günlerini geride bıraktık. O günleri özlercesine it-kopuklara kendini kullandıranlara da pek tavırlıyım. Ülkücüler olarak işte fikir, işte meydan, işte siyâset diyenlerin yollarının daha doğru olduğuna inanıyorum.
İşte bütün bu sebebler yüzünden son birkaç aydır içim-içime sığmıyor! Çok tarzım olmadığı için benden günlük yazı yazmam talep edildiği zaman isteksiz davranmış biraz da korkmuştum. Çünkü âcizane çalışmalarıma zararı dokunur diye düşünmüştüm. Ama şimdi o kadar yazacak şey var ki bir saatte birkaç yazı yazabiliyorum. Ülke gündemindeki endazeye sığmaz meseleleri artık mevcut imkânlarla, ancak çok büyük emek ve enerji sarfederek göğüsleyebileceğimize inanıyorum. Yaz başında Adana’ya gelen ustamız Necdet Özkaya çok iyi olmayan sağlığına rağmen kapı-kapı dolaşarak ülkücü ve milliyetçi arkadaşlara “Aman hata yapmayın, varsa da yoksa da MHP” diyerek adeta yalvarmaları karşısında kendilerin on yaş kadar küçük olan bizlere çok çetin görevler düştüğünü anlayarak kendimi işe yaramaz insanlardan gördüm. Dün de bayram vesilesi ile âdeta ağlaşarak yarınları konuştuk. İnternet medyayı tâkip edemediğini bizim gazetenin de eline geçmemesi sebebiyle yazdıklarımızı, yazmanız gerekli diye sıkı tembihatta bulundu.
Necdet Özkaya gündelik siyâsette hiç yolunu şaşırmadı. MHP’nin baraja takıldığı seçimde Adana’nın liste başı idi. Şu anda böyle şeyleri aklından geçirdiğini de sanmıyorum. Ama şu cemaat-memeat işlerini bırakıp dâvâya dört elle sarılmanın zamanın geçtiğine şiddetle inananlardandır.
Adana’nın gururu Sevgi Kafalı Abla için de aynı şeyleri açıklıkla belirtmem lâzım. Gününün tamamını hasta yatağında kucağındaki bilgisayar ile “Sosyal Medya”yı en iyi tâkip eden ve milliyetçi-ülkücü istikamette yönlendirenlerdendir. Tabiî ki o bizi okuyor ikâzlarını yapıyor ve ara sıra fırçasını da kaydırıyor.
Bu işin özeti şudur: Âlimden allemeye, gençten ihtiyara, erkekten hanıma kadar Türklüğe bir ömür verenlerde korkunç bir duyarlılık var. Herkes artık eteklerdeki taşların dökülmesini bir ve beraber olan siyâsi çatımız altında buluşmayı, görüşmeyi, koklaşmayı savunuyor. Zâten gidecek başka yerimiz, sığınanacak başka limanımız da yok.. Tenkid, dedikodu, hiçbir şeyi beğenmeme, yozlaşma, ”Ben olmazsam olmaz” görüşünde olanlar için siyâset treninde maalesef ayrı bir kompartıman da bulunmuyor. Cumhuriyet, Atatürk, Atsız, Türkeş ve daha niceleri ile, köşe başlarında boynu bükülen veya darağacına giden mübarek ülkücü şehitlerimiz de işte bu trende.. Bu vagonları tam doldurmazsak, safları hareket edilemez hale getiremezsek yazıklar olsun bizlere. Milletin bünyesinde elbet bizimkilerden başka kahramanlar da vardır. Ama unutmamalıdır ki şu veya bu sebeble, ama ülke ve millet için ipe gidenlere sahip olunmadığı dönemler çok gerilerde kalmıştır.
İnatlığı bırakalım. Zaman içinde insanların hareket şekilleri değişebilir, hattâ çok büyük hatalar da yapabilirler; ama kişiliklerin değişmesi mümkün değildir. İşte büyük mekân da; kucağını açıp artık şu “ihânet, hâin” teranelerinden vazgeçip Hz. Mevlâna, Hacı Bektaş, Yunus Emre ve Ahmed Yesevî ocağı gibi olmalıdır. Şer yok, Hayy’ra devam edilmelidir. İşte bütün bu sebeplerle dün ülkücülüğe tavırlı olan aydınlarımızın ve bir kısım halkımızın şimdi “Galiba tek sığınacak yer MHP” demek zorunda kalındığı şu günlerde, partiye sığınmak bir zaruret değil mecburiyettir. Hatta kerhen değil güle oynaya gelmelisiniz. Kalın sağlıcakla.