Sayın Bahçeli kamuoyu veya parti içi konuşmalarında sürekli olarak 2014 mahalli seçimlerinin siyasi hayatımız açısından ehemmiyetini vurgulamaktadır. Sanıyorum bu konuda bildikleri mutlaka bizden fazla ve çok da doğrudur. Çünkü netice itibariyle biz tahminler ve izlenimler üzerine analiz yaparken kendileri devlete ait bilgilere bizden daha yakın ve hâkim olmaları lâzımdır. İşte genel başkanlık da bu noktadan sonra başlamaktadır.
Buraya kadar herşey normal olmaya normal de, biz bazı hastalıklardan kendimizi kurtaramıyoruz. Bir kere olur olmaz bir şekilde genel merkez ve hele hele genel başkan tenkit edilmez. Hatta teşkilâtlara da veryansın etmek kimsenin hakkı değildir. Böyle işlerin başka partilerde de olduğunu söyleyip kötüyü örnek almanın da çok anlamı yok. Olursa olsun bana ne! Kaldı ki öyle değil Sayın Başbakan’ın sıkı isen aleyhinde konuş bak sana ne yaparlar! Birinci hastalığımız bu..
İkinci hastalığımız ise “şu şunun bu bunun adamı”.. Allah aşkına bundan harcıalem lâf var mı? Şahsen biz MHP’nin birinci kuşağıyız. Yaşımız 65’i buldu. Kimin ve ne için adamı olacağız? İnsanların görüşlerinin değiştiğini kabul ediyor da hatâ yapabileceklerine neden düşünmüyoruz? Meselâ çok gerilerde bir refarandum geçirdik; bazı arkadaşlarımız parti talimâtına uymayarak “evet” reyi verdiler.. Yani o kişinin dostu ve arkadaşı olarak ben de mi öyle rey verdim? Veya bir çoğumuzun AKP’li dostları var; gidiyor Başbakan’a “şu ülkücü bize lâzım” diyorlar ve üç-beş gün sonra o zât çağrılıyor sohbete.. Arkadaş kanıyorsa zâten hatâ yapmıştır gidiyor; gitmiyorsa hâlâ bizim çadırda.. Yani şimdi bu andan itibaren hem o arkadaşımıza hem de çevresine “hâin” demenin ne anlamı var? Kusura bakmayın ama hadi kişi ne ise çevresi bu kadar avel mi?
Bir başka hastalığmız da eleştiriye hiç dayanamıyor, her şeye bir kulp takıyoruz.. Yani bir vekilin köyünde MHP seçim kazanamamışsa bunu yazmanın neresi yıkıcılıktır? Belediye başkanımızın etrafını üç kağıtçılar sarmış ve hasbelkader kendileri de bunu görmüyorsa yazmak neden sırrı dışarıya vermek oluyor? Vallahi kusura bakmayın ama biraz tenkide de dayanamıyoruz. Birisi yazmış ki; güya hain damgası yememiş adam ülkücü olamazmış.. Böyle saçma şey mi olur? Bu hainlik ve vatanseverlik bu kadar sıradan ve ucuz mudur? Azizim ülkücünün hâini olmaz, lütfen hâini başka yerde arayın.. Çünkü ülkücülüğün diğer adı vatanını ve milletini ölesiye sevmek, yani milliyetçiliktir.. Kendimize böyle şeyleri yakıştırıyorsak yazık ediyoruz. Çünkü ihanet eden, yani hain milliyetçi olamaz.. Hatta bir insanın hain olmaması için çoğu zaman “Türk” olması bile yeterlidir. Atsız Beğ’in Vahideddin’i ihanet çemberinin dışına bu mantıkla çıkardığını hatırlayınız..
Şahsen benim yazdığım yazıların yorum kısmına bakın bazı arkadaşlar hayalperest diyor, bazıları ırkçı diyor, filan.. Edep dışına çıkanlar da var ki onlara zaten ülkücü diyemiyorum, çünkü ülkücü öyle sinkefli konuşmaz.. Ülkücü değilse zaten kötü söz sahibine aittir. Netice itibariyle ben daha iyi sövmesini bilirim.. Ömrü sokaklarda geçmiş bir adamım. Evet sokaklarda büyümüşüm ama bir ülkücü olarak.. Bizim böyle olmadığımızı iddia edecek babayiğit var mı?
Lütfen eteklerdeki taşları dökelim. Artık seçim sathı mailine girilmek üzeredir. Karar sahipleri özellikle adaylar hususunda bizleri incitmesinler.. Arkadaşlarımız da adam olup teşkilât ve adaylar aleyhinde konuşmamalıdır.. Vallahi size bir şey diyeyim mi; konuşanlar kesinle bizden değildir.. Eleştiriye açık olalım.. Bu lafımız sadece arkadaşlarımıza değil aynı zamanda teşkilât başkanları ve adaylaradır.. Açık ve aleni tenkit her zaman uyarıcıdır; dikkat çekmektir.. Tetkik edersin yanlışsa cevap veya açıklama ile düzeltirsin.. Başka bir şeye gerek var mı? Vallahi bana istediğiniz kadar kızın kovuluncaya kadar yazacağım.. Sağlıcakla..