“Donanma Kenti Gölcük”te, eski yıllardaki bayramlarla şimdiki bayramlar farklı. Sokaklarını şenlendiren insanların yarıya yakını omuzlarında, kollarında inceli kalınlı sırmalar, daha genç leventlerin göğüslerinde ise paletleri parlardı. Kaç yıl oldu bilmiyorum, güvenlik gerekçesiyle olsa gerek şimdi Gölcük’ün, Değirmendere’nin ve Karamürsel’in sokaklarında böyle sırmalı, düğmeli, dışarıdan görenleri imrendiren, yaşlı insanlara; “Maşallah Nazar Değmesin!” dedirten göz kamaştırıcı bahriye görüntüleri yok. O günler tarihe karıştı, karıştırıldı!
Gölcük istatistiklere göre halen ülkenin 81 vilayetinin 41’inden daha büyük, çevresi ile ekonomik olarak daha güçlü, kültürel yönden ise batıya açık çağdaş bir şehirdir. Samanlı Dağlarının kuzey eteklerinde kurulmuş, şehir giriş tanıtım tabelâsına göre 135 000’in üzerinde genç, üretken ve kozmopolit bir nüfusa sahiptir.
Bu bölgenin 1926 – 35’lerden beri lokomotifi, cazibe merkezi, mesleki ve askeri olarak “denizcilik” bazında, ülke genelini de etkisi altına alan, iş sahaları oluşturan Donanma’dır. Türk Bahriyesi’nin çok yönlü ve hatta her bakımdan çıkış noktasıdır. Yakın dönemde, Gölcük girişinde, Başiskele bölgesinde kurulan Ford Otosan’da yarattığı iş sahası ile bölgenin hayat standardını yükseltmektedir.
Nemli, insan sağlığına aykırı bir havası vardır. Çevrede, Gölcük’e göre Körfez’in kuzey batısında dev bacalarından çıkan kimyasal atıkları ile İPRAŞ ve PETKİM bitki örtüsünün dengesini bozmuştur. Alınan tedbirlerle ne kadar doğal hale gelir, çevrecilerin bilip – değerlendireceği konu. Ama ileriki yıllarda İzmit’e yakın olmasına rağmen il statüsü kazanabilir. Olmaz demeyin! Örnekleri var. Burdur’un hemen yakınında Isparta genelde hak etmektedir ama bu şekilde il olmuştu. Gölcüğün de önü açılacaktır. Ve o günlere ulaşmak için 10’larca yıl da beklemek gerekmeyecektir.
İnsanları geçmişe bağlayan düğümler, yaşadığı hatıralarda toplanır. Biz denizcileri geçmişe bağlayan zincirin halkaları eğer koparsa, paslanırsa, tükenişimiz hızlanır. Bunun bilincinde olarak yaşamalıyız. Hayat rüzgârları ne yönden eserse essin, mümkünse, üzün süren ömürde pruvadan esenlere karşı daha bir dikkatli olmalıyız.
Son dört yıldır kurban bayramlarını Değirmendere, Gölcük ve Karamürsel çevresinde geçiriyoruz. Buralarda eski, güngörmüş,“Birikimli deniz kurtları”na rastlarsak onların hatıralarına canla – başla kulak veriyoruz. Mesela geçen yıl gelen 52’liler (1952 Deniz Harp Okulu mezunları) 1930 – 31 doğumluların sayısı 7 – 8 aileden, 3’e 4’e inmişti.
15 ve 16 Ekim 2013 Kurban Bayramı’nın ilk günleriydi; o sınıflardan mı bilmiyorum masaya gelişinde herkesin ayağa kalktığı emekli bahriyeli; “…ben 1945’te bahriyeye katıldım…” dedi ve o mealde anılarını anlatmaya devam etti. Zinde, canlı yaşına göre de hafızasının yerinde olduğu anlaşılıyordu. Dinlerseniz belli ki söyleyecek çok şeyi vardı.
Başka mı, Nevgün Gürkaya Hanım’la (1) sohbet ettik. Böyle geçmişi anlatırken dinleyenlerin yüreğinde burukluk yaratan insanlara bu yörede Yüzbaşılar’da, Değirmendere’de rastlamak mümkün.
Kaç kişi vefalı? Veya daha açıkçası kaç kişi 66’lı – 67’lilerin iyi bildiği, yaşadığı dönemde sınıfının gözbebeği, iyi bir sporcu, genç yaşta yüzbaşıyken kanserden ölen denizaltıcı Murat Uzkan’ın Değirmendere’deki kabrini ziyaret etti veya ediyor? Benim bildiğim yok.
Yaşamı denizde gemilerde veya karada geçmiş, şimdi emekli, hep o hatıralarla dolu saygın kişilerin azaldığını, bilgi ve birikimlerini bizlere yeterince aktaramadıklarını düşünüyorum.
İlk gün açık, ikinci, üçüncü ve dördüncü bayram günleri yağmurlu, gri, kötü bir hava. Ülke geneli yağmurlu ama Gölcük’te bu hava daha bir kötü, daha bir gri, çekilmez hâl alıyor.
İlk defa görüyormuş gibi önce Karamürsel’i, sonra Değirmendere’yi gezdim, çevreyi kolaçan ettim. 16 Ekim 2013 Kurban Bayramı’nın ikinci günü, Gölcük’te dolaşırken esnafla, sokaktaki insanlarla görüşebildiğim herkesle dertleştim; konu hep bahriye idi.
Orta yaşın üzerindeki bir esnaf: “Kaç yıl oldu bir levent, bir palet görmez olduk, yoksa artık burası bir ‘Bahriye Kenti’ olmaktan çıktı mı bey, ne diyorsun ?” diye sordu. Bense : “Bu konuda bir cevabım yok.” demekle yetindim.
Şehrin merkezindeki parkın ortasında olduğunu düşündüğüm Atatürk heykeli o parkın kuzey tarafına taşınmış, batı ortasına da devasa, muhteşem kelimesini içine alabilecek “sarı” bir pervane konmuştu. Bayram günleri buralar kalabalık olur; sıkıntılı havada çiseleyen yağmura rağmen “Anıt Pervane” önünde resim çektiren hayli insan ve özellikle çiftler vardı. Normal bir bayram kalabalığıydı.
Baktım bu insanlar, bu albenili, çekici, güzel mi güzel pervanenin kime, hangi gemiye ait olduğunu öğrenmek istiyorlardı. O gün itibariyle pervanenin çevresini dolaştım, tetkik ettim, tanıtıcı bir bilgi, üzerinde kimliğini gösteren bir plaket aradım nafile, yoktu. Sonra bilmesi muhtemel kişilere sordum, onlarda bilmiyorlardı ve böyle konulara yabancı bir havadaydılar.
O pervane 2 Ekim 1992’de, Kuzey Ege’de, Saros Körfezi’nde, “Kararlılık Gösterisi – 92 Tatbikatı” hitamında U.S.S.Saratoga uçak gemisinden fırlatılan 2 füze ile vurulduktan sonra Gölcük’e yedeklenerek getirilen ve sonrada onarılamayarak hurdaya çıkarılanTC.G.Muavenet (DM-357) mayın dökücü fırkateynin (muhrip) 5 kanatlı, 20 ton ağırlığındaki pervanesiydi.
İnsanlar iyi bilgilendirilmemişti veya konuya yabancı idiler. Bazıları şehir girişindeki başka bir pervanenin buraya getirildiğini duymuşlardı, çevrelerine öyle anlatıyorlardı.
“Şehrin muhtelif yerlerinde pervaneler var.” deniyordu. Bunların en göz önünde olanı İzmit – Bursa D – 130 karayolu Gölcük güzergâh girişi- Amiral Sağlam Caddesi’nin başına, bir kaide üzerine Ekim 2007’li yıllarda zamanın Gölcük Ana Üs Komutanı Atilla Kezek ( 2 ) ve Gölcük Belediye Başkan Yardımcısı Kemal Kahraman’ın gayretleri ile konmuş olan Yavuz’un pervanelerinden biriydi.
Daha sonra şehirde yapılan bir kamuoyu yoklaması ile TCG. Yavuz ağır kruvazörünün pervanesi şehrin simgesi olarak kabul edildi.
“Donanma Şehri Gölcük” ün Kavaklı sahilinde düzgün bir kaideye yerleştirilen TCG. Yarhisar (P-113) de bir zenginlik sergilemekte, bulunduğu yere geçmişinden izler taşıyan değerler katmaktadır. Bunu normal günlerden daha çok çevreden gelen vatandaşların ve çocukların ilgisinde, yüzlerindeki tebessümden anlamak mümkün oluyor.
Ekonomik gücünü, canlılığını, “Donanma Kenti” olmasına borçlu olan Gölcük, şehrin simgesi olarak T.C.G. Yavuz’un taşıdığı 4 pervaneden birini, 3 kanatlı sarı uskuru seçmesi, simgesi, logosu olarak kullanması halkı da mutlu etmiş, ama o “Efsane Kruvazör”ü yeni nesil pek bilmiyor, hatta tanımıyor.
Bu muhteşem ağır kruvazör Almanlardaki ismi SMS.Goeben, beraberinde Breslav(Midilli) ile 16 Ağustos1914’te Dolmabahçe önlerinde demirlediler ve kıç gönderlerine Türk sancağı toka edildi. Geminin Türkçe ismi üç safha geçirdi: 1914-30 Yavuz Sulan Selim, 1930-36 Yavuz Selim ve 1936-54 T.C.G.Yavuz olarak anıldı.
Karadeniz’de Rus Donanması’na karşı üstün başarılar gösterdi. Aldığı bir mayın yarasından sonra uzun süre Tuzla önlerinde demirde yattı. Gölcük’te Alman mühendislerin hazırladığı havuzun tamamlanmasını bekledi. Yedeklenerek getirildi. 9 Aralık 1926’da havuza alındı; ancak bu havuz çöktü. Gemi kıçtan tekrar hasar gördü. Rauf Orbay’la zirve yapan, saygınlığı üst düzeye çıkan Bahriye Nazırlığı görevi meydana gelen bu hadiseden sonra lâğvedildi. Görevdeki Bahriye Vekili İhsan Bey (Eryavuz) Yüce Divan’a verildi ve mahkûm oldu. Yani zincirin halkası koptu, koca Bahriye bir müsteşarlıkla Milli Müdafaa Vekaleti’ne bağlandı. Efsane geminin havuz ve onarım işleri Türk mühendislerce tamamlandı. Sonrada, 20Aralık 1950’de hizmet dışı kalana kadar uzun yıllar muhteşem görevler ifa etmeye devam etti.
14 Ekim 1954’te Gölcük – Poyraz Rıhtımı’na alındı. 7 Haziran1973’te gene Poyraz Rıhtımı’nda uzun konuşmalar yapıldı;Donanma Bandosu’nun çaldığı İstiklâl marşı ile kıç gönderindeki Türk sancağı ağır ağır indirildi; halatları yaşayan eski komutanlar ve personelce fora edildi. Bando gözyaşları ile “Yavuz geliyor Yavuz, denizi yara yara…” , “Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk’ün bayrağına..” ve “…Sivastopol(Akyar) önünde yatan gemiler..” marşları/türkülerini çalarken “Efsane” söküme gönderiliyordu.( 3 )
Gemilerde canlı organizmalar gibidir. İnşa edilir, görev yapar, kendi kaderlerini yaşar ve bazıları ölürken isim bırakırlar ve ebediyen anılırlar. İşte şanlı Yavuz ağır kruvazörü böyle bir gemiydi. Söküm işlerinden geriye kalan izlerden biride pruva direğinin Heybeliada’da Deniz Lisesi’nin bahçesine dikilmesi oldu.
Şimdi Gölcük şehir girişinde ki bir ve Donanma Komutanlığı önlerindeki iki adet Yavuz Kruvazörü pervanesi, onları gören yeni nesle yukarıdaki şanlı tarihinden en az birkaç anıyı gözlerinin önüne getirebilmeli, diye düşünüyorum.
Bayram gezisi ve Yavuz Kruvazörü pervanesi derken Donanma Komutanlığı sınırları içindeki Hamidiye kahramanı Rauf Orbay adını taşıyan, “Rauf Orbay kütüphanesi”ni , “Fahri Korutürk Kapalı yüzme havuzu”nu, ki 10 kulvarlı ve olimpik standartlara haiz.. “Oramiral Güven Erkaya Spor Salonu” tesislerini de gezip görmelisiniz.
Gölcük’te bir değil daha çok bayramlar geçirmeli, bu şehri dünyada donanmalarına üs seçmiş gelişmiş ülkelerin şehirleri ayarına getirmeliyiz.
O büyük 4 adet, 3’er kanatlı “Sarı” pervanelerin üstünde, yıllarca güvertelerinde role ve savaş talimleri yapmış, cephane ve kömür taşımış, taret ve kazmetlerinde atışlara katılmış, aylar yıllar sevgililerinden hasretle mektup beklemiş subay, astsubay ve kahraman erlerin anılarını dile getirmeye çalıştım. Ve hâlâ dillerde dolaşan ve bizlerden sonrada devam edecek olan türküsü; “ Yavuz geliyor Yavuz” u mırıldanarak, yaşlanmanın da verdiği duygusallıkla Poyraz Rıhtımı’nda, 1966’da Yavuz’un güvertesine ilk çıktığım günü hatırladım…
1 – ) 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda T.C.G.Kocatepe’de şehit olan Muhabere Subayı Kd.Ütğm.Necati Gürkaya’nın eşi Nevgün Hanım. 1965 Deniz Harp Okulu mezunları, 65’liler “Gürkaya Sınıfı” olarak anılır.
2 – ) Önü açık olduğu halde Balyoz Davası’nın Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesince onaylanmasını protesto ederek istifa eden Koramiral Atilla Kezek
3 – ) Deniz Kuvvetleri (Donanma) Dergisi – Ekim1973. Sayı-483 “T.C.G.Yavuz’un Donanma’dan ayrılma töreni” eki.