Sevgili okuyucularım, 2010 yılının nisan ayında, GATA’da aletlere bağlı olarak yatmakta olan Özel Kuvvetler eski Komutanı emekli Korgeneral Engin Alan’dan bir mektup almıştım. Saygı Öztürk’le hastanede ziyaretine gittik. Alan o sırada tutuklanmış, sonra serbest bırakılmış, hakkında bir kez daha tutuklama kararı verilmişti. Taburcu olunca Silivri’ye gidecekti… Ve gitti.
Cezaevinde iken MHP’den milletvekili seçildi. Balyoz’dan 18 yıl hapis aldı, karar Yargıtay tarafından onandı. Üstelik 28 Şubat davasından bir kez daha tutuklandı. Son Balyoz kararı sonrasında milletvekilliği düşecek(miş). Engin Paşa “Ben anamdan milletvekili doğmadım, ne yaparlarsa yapsınlar” dedi.
Aşağıdaki yazım Sözcü’de 11 Nisan 2010 günü, bundan yaklaşık üç buçuk yıl önce yayınlanmıştı. Lütfen bir kez daha okuyun, Balyoz davasında yaşananları anımsayın.
O yazıyı sizlere yeniden iletiyorum.
İşte üç buçuk yıl önceki o yazım ve işte Engin Paşa’nın söyledikleri. Olacakları nasıl bildiğini yazıyı okuyunca göreceksiniz.
* * *
“Silivri Cezaevinde Balyoz’dan yatmakta olan emekli Korgeneral, Özel Kuvvetler eski Komutanı Engin Alan’ın yazdığı bir mektup önceki gün elime ulaştı. Ben mektubu aldığımda Alan tahliye edilmiş, sonra yine tutuklama kararı alınmış ve şimdi GATA’da yatıyordu. Dün Engin Paşa’yı Saygı Öztürk’le birlikte hastane odasında ziyaret ettik. Bir sürü aletlere bağlı, pijamalarıyla yatıyordu. İki gün önce anjiyo yapılmış.
Engin Alan Paşa, gerçek bir kahramandı.
Yıllarca Özel Kuvvetler Komutanı olarak Güneydoğu ve Kuzey Irak’ta PKK ile vuruşmuş, Şemdin Sakık’ı yakalayıp Türkiye’ye getirmiş, Abdullah Öcalan olayının pek çok aşamasında bulunmuştu. Dün hastane odasında konuştuklarımızla bana gönderdiği 6 sayfalık mektupta söylediklerini harmanlayarak yazıyorum.
“Ben hayatımda Aspirin almamış adamım. İlk kez hastanede yatıyorum ve bu bana çok koyuyor. Son yaşadıklarımızın etkisiyle tansiyonumda anormal oynaklıklar, kalpte bozukluk ortaya çıkınca buraya yatırdılar. Şimdi hayatımda ilk kez bir sürü ilaç veriyorlar. Ben dağlarda ölümlerden dönmüş adamım. Kucağımda nice Mehmetçikler, hatta Emir Subayım şehit düştü. Üç kez helikopterde mermi yedim, iki kez yerde PKK tarafından tarandım. Kuzey Irak’ta Metina dağlarında Tümgeneral rütbesiyle tam 38 gün kaldım. Vücuduma su değmedi ve bitlendim. Ben bedavadan yaşayan adamım. Ölümden korkmam. Ben bunlardan mı korkacağım, bunlara mı diz çökeceğim? Benim 20 yıl savaştığım adamlar Habur’dan girdi, seyyar mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Şimdi biz terörist olduk! Hem bunlar, hem de Türkiye’nin göz göre göre bitirilişi bana çok koyuyor. Bize poliste ve savcılıkta yapılan işlemler daha da fazla koyuyor.
Poliste, sanki aranan sabıkalılar gibi üzerimize levha koyup resimlerimizi çektiler, parmak izlerimiz alındı. Savcılar, sorgulamada bir tek suçlama getiremedi. Ancak gözlerindeki kin ve nefreti hepimiz görüyorduk. Neyle suçlandığımı bilmiyorum çünkü mahkemenin gizlilik kararı varmış ve her şey gizliymiş. Bizi düşman ordusunun esir düşen generalleri gibi sorguladılar. Bunların hepsi onurumuzu kırmak için yapılıyordu.”
Peki, Özel Kuvvetler Komutanı Engin Alan Paşa, hastanede yatmayı sürdürecek mi?
“Doktorlar bıraktığı anda, ben burada bir dakika durmam. Silah arkadaşlarımcezaevinde yatarken ben burada yatmam. Doktorlar karşı bile çıksa mutlaka Silivri’ye döneceğim. O yürek, o cesaret bende var. İşte, aletleri görüyorsunuz. Bir sürü aletle sağlık durumum 24 saat izleniyor. Tek çareleri beni öldürüp kurtulmaktır. İdam cezasını getirsinler, beni assınlar, ona bile razıyım. Ya da beni İmralı’da Abdullah Öcalan’ın, veya Diyarbakır’da Şemdin Sakık’ın yanına gönderecekler, yarım kalan hesabımızı orada bitireceğim.”
Peki Balyoz olayı nedir? Var mı böyle darbe gibi şeyler?
“Yok böyle bir şey. O seminere katılan 162 komutan aklını mı yitirdi ki böyle bir şey olsun! Cami bombalama falan külliyen yalan. Orada, Yunanistan’la aramızda savaş çıktığında arkamızda toplu isyan olursa ne yapılır, onlar irdelendi.”
Geçmişte, Engin Paşa Gelibolu’da Kolordu Komutanı iken Tayyip’le aralarında bir sürtüşme yaşanmış mıydı?
“18 Mart (Çanakkale) törenlerinden Kolordu olarak biz sorumluyduk. Bütün program yapıldı. Bana Vali aracılığı ile haber gönderiyor, iki saat geç gelecekmiş, töreni geç başlatsınlar diyor! Kabul etmedim, emir değişmez dedim. O da zamanında gelmek zorunda kaldı.
Konuşması bitti. Ayağa kalkmadım, alkışlamadım. Olay budur.”
Bunlar özellikle Özel Kuvvetlerden korkuyor mu?
“Hepimizden korkuyorlar. Çok korkaklar. Ama en büyük korkuları Özel Kuvvetlerle birlikte, denizcilerin SAS ve SAT komandolarıdır. Onun için denizcilerin üzerine gidiyorlar.”
* * *
Sevgili okuyucularım, bordo berelilerin efsane komutanı Engin Alan Paşa’dan aldığım mektup ve dün kendisiyle Saygı Öztürk’le hastane odasında yaptığımız söyleşiyi harmanlayarak yazdığımı belirtmiştim. Şimdi bu bölümde, uzun mektubunu özetleyerek devam ediyorum:
“Sayın Çölaşan… Balyoz isimli tertip sonucu cezaevindeyiz. Bu mektup benim için bir ilk. Sadece size yazıyorum. Neden size? Düşüncelerimi onurlu, namuslu, yürekli bir yurtsever, Atatürk milliyetçisi ile paylaşmak için… 26 Şubat’ta (2010) Çetin Doğan Paşa ile savcılık sorgusuna alındık. Tam 2.5 saatlik sorguda bana, benimle ilgili bir tek soru yok! Ben ne yapmışım? Yok! Arada bir de tuzak soru var. Diğer ordular da böyle seminerler yapar mı? Amaçları, olayı TSK’nın bütününe yansıtmak. Adalet Bakanlığı Müsteşarı o gün, bizler tutuklanmadan önce, Beşiktaş Adliyesi’nin hemen yanındaki Four Seasons Oteli’nde kamp kurmuş durumda.
Tutuklamayla ilgili ben ve avukatlarım ısrarla neyle suçlandığımızı gösteren belge ve bilgileri istiyoruz.
Cevap:
Mahkemenin gizlilik kararı var. Hele bir Silivri’ye git, orada öğrenirsin!
Okyanus ötesinde ABD-CIA, Fethullah, AKP üçlüsü tarafından tezgahlanan sahte ve düzmece bir kurgu ile insanların onuru ve şerefi ayaklar altına alınıyor. TSK her gün hakaretlere uğruyor. ÇOK GİZLİ PLANLARINI bile koruyamaz, tatbikat ve seminer yapamaz, üç kamyonunu yürütemez, mühimmatını taşıyamaz hale getiriliyor.
TSK’yı bitirdikten sonra gelsin Kıbrıs, gelsin Ermenistan protokolu. ABD çekilince Irak bataklığı ve bunun öncüsü olan KÜRT AÇILIMI. Sonra gelsin ABD’nin İran planları. İşgalci TC, Kürdistan’dan defol… Öcalan’a özgürlük!.. İşte size sıfır sorun! (Hükümet o sırada Suriye rezaletini henüz yaratmamıştı. EÇ.)
Ben niye 20 yıl bunlarla (PKK ile) mücadele ettim? Niye fidan gibi şehit evlatlarımı toprağa koydum? Ben neyin bedelini ödüyorum? Terörist yaftalamasıyla beni Silivri’ye attıran irade kim? Bunları sormak hakkım değil mi?
Ben hapisten, mahkemeden, ölümden korkmam. Asla diz çökmem, teslim olmam. Eğer bir şey yaparsam, yaptım diyecek ve bunun bedelini ödeyecek yürek ve cesaret sahibiyim. Öyle bir durumda savcı, hakim ve infaz memuru da ben olurum, infazı bunlara bırakmam. Ama bu haksızlıkların, hukuksuzlukların bir sonu olmalıdır diye düşünüyorum.
Belki inanmayacaksınız ama Sayın Çölaşan, ben ne Sakık, ne de Öcalan olayını eşim ve çocuklarımla bile paylaşmadım. O sırları mezara götüreceğim. Ama bugün ilk defa düşüncelerimi sizinle, bir vatanseverle paylaşmak istedim. Bu mektup, bu isteğimin ürünüdür. Size ve Hanımefendiye saygılar sunuyorum.”
Bu mektubu okuyunca gözlerim dolmuştu. Dün GATA’daki kısa ziyaretimizde bu kez, hayatımda ilk kez görüp tanıştığım Engin Alan Paşa’nın da gözlerinin dolduğunu gördüm. O sırada kucağında can veren şehitlerimizden söz ediyordu.
Vedalaşırken sarıldık… Bir şey daha söyledi, bu kez benim gözlerim doldu:
“Düzeldiğim anda cezaevine döneceğim. Gidişim fazla uzun sürmeyecek. Ama başımı eğmeyeceğim, dimdik ayakta olacağım… Ve şunu herkes iyi bilsin. Hak, hukuk, adalet kalmadığı için, bir girdik mi bizi bir daha bırakmayacaklar, dışarı çıkarmayacaklar.”
Bir kahramanla, efsane komutanla sarıldık, vedalaştık.”
* * *
Evet sevgili okuyucularım, 11 Nisan 2010 tarihli yazım aynen böyleydi. O gün hastane odasında gerçek bir kahramanla tanışmış, onunla birlikte olmaktan onur duymuştum.
Olacakları taaa o zaman -Kürt açılımı (!) dahil- tam isabetle tahmin ettiğini şimdi görüyoruz.
“Hak, hukuk, adalet kalmadığı için, bir girdik mi bizi bir daha bırakmayacaklar, dışarı çıkarmayacaklar” demişti.
Engin Paşa müneccim miydi, olacakları nasıl biliyordu!
Sözcü
Emin Çölaşan