Ergun Kaftancı’yı, Millî Hareket dergisini yayınlamağa başladığım 1966 yılı sonlarında, o yıllarda çalıştığı Yeni İstanbul Gazetesi’nde, aynı gazetede beraber çalıştığı dostum ve sevgili arkadaşım Yücel Hacaloğlu vasıtasıyla tanıdım.
Kaftancı, genç fakat çok iyi yetişmiş biriydi. Galatasaray Lisesi’nde okumuş, dil bilen (Bizim aramızda bu, o zaman çok önemli bir özellikti.), siyaseti yakından izleyen, entelektüel bir aileden gelmiş, basın dünyasında ve özel hayatında sözünü sakınmayan biriydi.
Tanıştıktan sonra, kendisinden ummadığım bir yakınlık gördüm. Ona, dergide siyasî yorum yapacak kimsenin olmadığını söyledim. Bana, hem onbeş günün haber ve yorumunu yapabileceğini, hem de ayrı bir yazı yazabileceğini söyledi. Dergi yayına devam ettiği sürece de bunu sürdürdü.
O, ne bir para talep ediyor, ne bir karşılık bekliyordu. Zaten para verecek durumumuz da yoktu. Tam tersine, gazeteye, yazılara almaya gidince, biz onun bol bol çayını içiyor, varsa simidini yiyorduk.
Geçen zaman içinde, en zor günlerde bile, ne zaman bir milliyetçi yayın çıksa Kaftancı orada görev almıştır. Çileli basın dünyasının, çileli bir fedakârıdır.
Kaftancı ile tanışmamızdan uzun zaman geçti. Vesileler oldukça görüşüyorduk. Ben onu, uzaktan da olsa basın dünyasından takip ederim. Yayınlanan pek çok gazete ve dergide çalışır, durur. Ne çizgisinden saptı, ne de kimsenin önünde eğildi. Dün ne ise, bu gün de o…