Ali BADEMCİ
Ne yazalım derken, o kadar çok yazacak şey var ki sormayın. ABD’nin düşüşünü, Rusya’nın eski tahtına oturması için çabalarını mı yazsak! Yoksa kendi başımıza icâd ettiğimiz “Kürd Meselemiz”i veyâ uzun boylu bir ağırlığı olmayan “Suriye Kürtleri”ni, yâhud da, yine başta Türkiye’nin yanlış politikaları ve ve komşuların da, bizden kopuk hattâ bize karşı mâlüm politikaları yüzünden bölgenin “İsrail”i olma yolunda bulunan “Barzanî’nin Kürdistanı”nı mı konuşsak! Kıbrıs meselesi, Yunanistan ve Bulgaristan ile aramızda bulunan husûmet konularını da çoktan unutmuş gibiyiz. Ya İran! 40 milyon soydaşımızın bulunduğu ve çok ağır şartlar altında kendilerini ifâde hürriyetleri bile olmayan, dili bizden, dini bizden, yüzü bizden insanlara ne demeli? Irak’ı zâten çoktan unuttuk! Kerkük ne oldu? Zavâllı Sünnî ve Şiî soydaşlarımız ne âlemde? Tarihin hiçbir döneminde Irak’ın bu coğrafyasında azınlık durumuna düşmemiş Türkmenler şimdi nüfus kaydıyla değil mezar taşları ile ancak mülkiyet iddiasında bulunabiliyorlar. Rusya gün geçtikçe bağımsız ve otonom Türk Cumhuriyetleri’nin üzerine kâbus gibi çöküyor.. 10 yıl gibi kısa bir zamanda dış politikada bu kadar değişiklik esasında 1000 yıllık iktidarı yerinden oynatır ama ülkemizde halk düzeyinde bu işleri düşünen de yok gibi.
Millet, hattâ devlet olarak birilerini suçlamaktan ziyâde uyarıda bulunmak daha doğrudur. Çünkü suçlamak, hele hele mesnetsiz iddialarda bulunmanın sâdece bu millete ve devlete zararı vardır. Sanıyorum şu “Ulusalcılar”ın yaptıkları bu. Hatta kaç zamandan beri CHP’nin olduğu söylenen Halk TV de bunu yapmaktadır. Görülüyor ki tahrikten başka bir şey yapılmamaktadır. Buvari açıklama ve yayınlarsa memleketin iç huzûrunu bozmaktan ve devleti meşgûl etmekten başka işe yaramaz. Yanlışın yerine doğruyu koyabiliyor musun, işte o zaman tenkidin faydası vardır ve uyarıcı görev yapmıştır. Meselelerin altında ezildiği görülen iktidarın dinlese de dinlemese de böyle uyarılara şiddetle ihtiyacı vardır. Suriye-Filistin-Mısır gibi ülke insanları “Arap Kardeşliği” adı altında kucaklanırken dünyanın malumu olan bir “Türk ve Türklük Meselesi”ni görmemezlikten gelmek ne derece doğrudur. Bu hususu durmadan dillendirmek lâzımdır. Hem de her gün. Arkadaşlarımızın şu “Arap Kardeşliği” de çok iyi anlaşılmış değildir. Arap kültürü ve yerleşiminin Arabistan dışı arka bahçesi gerçekte “Irak-ı Arab” dediğimiz bölgedir. Hadi Filistin’in doğusu ve Ürdün Arap sayılsa da Suriye ve Mısır’a kadar olan kıyı şeridi, bilhassa İskenderiye Arap falan da değildir. Buralardaki insanlar sonradan Araplaşmış ve Müslümanlaşmış kitlelerdir. Bir noktada birleşememelerinin gerçek sebebi de budur.
Gelelim hâl-i pür melâlimize. Sanıyorum son 10 yılın kimliksizlik politikasının dış siyâsetimize çok zararı olmuştur. Bir “Osmanlı” örneğinden bahsedilmiş, hattâ ağza “Neo-Osmanlılıcılık” gibi bir elmalı şeker de alınmıştır; ama, bugün gelinen noktada böyle bir şeyden bahsedilmediği gibi “Stratejik Derinlik” kaydı da silinmişe benziyor. Aslında bu düşüncelere ilişmek ne kadar samimi olursa olsun daha evvel ve tam zamânında denenip hiç faydası görülmediği için son deneme de tabii olarak içi boş çıkmıştır. Hatta bazı safdiller ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”ni “Osmanlının Dönüşü” gibi yorumlamışlarsa da bugün gelinen noktada hiç de böyle olmadığı anlaşılmıştır.
Bütün bu karmaşık işler içinde evvela Irak’ın parçalanmasından aslan payını kapan Barzani, daha sonra hapishaneden örgüt yöneten Abdullah Öcalan’ın PKK ve KCK’sı, nihâyet PYD diye adlanan ve Suriye’deki otorite boşluğundan faydalanarak Esad’ın Türkiye’ye inad izni ile gözünün gördüğü kadar topraklarda hak iddiasında bulunması bölgesel ”Kürd” menfaatları açısından hiç de kazanım olarak kabul edilemez. Bunlar kazanım sanılan geçici görüntülerdir. Bu görüntüler ”Kürtler’in Öteki Yüzü” yani, görünmeyen tarafının üfürmeleridir. Anadolu’da 1000 yıldan beri Kürtler’in bizimle beraber olduğu, Sarıkamış ve Çanakkale’de bizimle omuz omuza döğüştükleri gibi doğru olmayan şeyleri şöyle bir kenara koyalım. Malazgirt’de de berabermişiz! Hâlbuki Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli’ne göre Semerkand’da Sultan Alparslan’ı öldüren haydut bile bir Kürttür. Doğrusu şudur ki biz Türkler Horasan, Hindistan, İran, Kafkasya, Anadolu, Irak, Suriye, Mısır coğrafyasında tek başına elde ettiğimiz kazanımlara kendimizden ayırt etmediğimiz “Kürt” kardeşlerimizi de ortak etmişizdir. Şeyh İdris-i Bitlisi’den, Şeref Han’ın Şerefnamesi’ne kadar birer Kürt tarafından yazılmış eserler bu hakikati göz ardı etmemişlerdir. İşte Kürd’ün gerçek yüzü, insan yüzü budur. Şöven, saldırgan, hırsız, kepeze Kürt, Kürt değil çapulcudur. Umutları da boştur. Kürdün kaderi geçmişde olduğu gibi gelecekte de Türk’le beraberlik ve samimiyettir. Sağlıcakla..