Ali BADEMCİ
Hâlâ kızakta bulunan Sayın Aytaç Durak ile ilgili yazdığım birkaç yazı için olumlu tepkiler yanında haksızlık yaptığımı belirterek “Akpartililer”den farkımın kalmadığı gibi, mesnetsiz ve seviyesiz olduğu kadar da akılsız tenkitler yapıldı. Beni tanımayan genç bir gazeteci arkadaş o meşhûr harcı alem üslupla yazıların “ısmarlama” olduğunu ileri sürecek derece iddiâların derinliğini görmemezlikten geldi. Mezkûr yazılarımı Adana basınında bazı yayın organları da iktibas edip beni de bizâtihî arayarak onurlandırdılar. Gazeteci câmiadan genel olarak tepki almadığım gibi saygı ifâdelerinden de alanya escort meslek edebi adına duygulandığımı özellikle belirtmek isterim. Bu sebeble gazetecileri bu yazılardaki tartışmaların dışında fakat hakem mevkiinde görmek istiyorum. Makale yazarlığında başarılı olduğumu söyleyemem ama “yazı” meselesinde işimi de iyi bilenlerdenim. Bizim kuşağın başarısız kart politikacılarından biri, Aytaç Abi’ye ayıp olduğundan bahisle şahıs olarak ne istediğimi sorarak sâdece ben değil “ülkücülerin vefâsızlığı”nı neden görmemezlikten geldiğimi sormaktadır! Bunun yanında Abi’nin hizmetleri, geçmişte MHP’lilere yaptığı iyilikler, âilenin milliyetçilik dâhil mânevî değerlere verdiği kıymet vs., ayrıca sorgu ve tenkit konularından. Aslında bu hacimdeki yazılar ve güyâ üslûptaki telâşla Abi’yi gündemde tutmak gibi iyi bir şey yaptığımızı söyleyen çok ileri zekâlılar da yok değil.. Vallahi beyler bunların hepsi hikâye. Bir kere ayıp olacak hiçbir şey yapılmamıştır. Yazımıza özellikle mahallî yayınlarda görülen belden aşağı veya şantajvari anlatımlar gibi aşağılık ifâdeler kesinlikle yer almamış olduğu “Zirve”nin dışında yayımlandığı iki “ulusal yayın organı”nda şık düşmeyen yanı olmadığı iddia edilmemiş aksine Adanalılar’ın dışında birçok şahsın ilgilerini çektiği görülmüştür. Yazıyı tekrar etmenin fazla anlamı yok. Hangi akılsız kişi veya kurumun, bu satırların yazarı gibi “endazeye sığmayan” bir “terörist sûretine”ısmarlama yapacağı ayrıca anlaşılması zor olan husustur.Tâbir yerinde ise yazı bir “çamurnâme” değil “tenkitnâme”dir. Böyle bir yazıya ancak o hudûtlar içinde cevap verilebilir ki, o işi kendilerinin bile becerecek güçleri olmadığını, ancak kuru ifâdeleri havi “kulis”ten başka bir şey yapamayacaklarını çok iyi bilenlerdenim. Denilir ki ”Adam mahkemelerde aklanmadı mı?” Bizim ifâdelerimizde böyle bir iddiâ ve ithâm yok ki! Şu tekerlemelere de şahsen şaşarım! Başkanlıktan önce ne âile ne de zât-ı âlileri kabûl edelim ki bu kadar varlıklı değildi. Bunu bir itham konusu olmaktan ziyâde şunun için yazıyorum: Acaba başkanlıktan önce sui-istimal yapmadığından hiç bahsetmiyen Abi’nin özellikle hayatının şu ağır “yargı” yıllarında neden durmadan “Ben hırsızlık yapmadım” diye bağırıyor! Bunu daha evvel böyle bir görev yapmadığı veya iddialar karşısında bu yola başvurduğu gibi sıradan cevaplarla geçirtiremez. Bunu başkanlık yıllarındaki ticârî işlerinin iyi gitmesi ve Allah vergisi olan son ile de îzâh edemeyiz. Esâsında bu varlığın onun karekterini derinden etkilediğini ve onu şizofreniye sürüklediği gerçeği üzerinde durmalıyız. İşte o zaman anlaşılmayan birçok husûsu aydınlatmış oluruz. Firâvunlarda olduğu gibi insanoğlunu isyâna kadar götüren gurur ve kendini beğenmişliğin bu insandaki tezâhürünün zâten başka izâhı da olamaz. O gerçekten şeytânî düşünceleriyle âile hasletlerini bir kenera koymuş insan konumu ile, ilk yıllarını çoktan unutarak maddî yükselişin mânevî inkıraz bataklığına düşmüştür. İşte birçok dostları kendisini bu sebeble terketmiş ve şartlar ne olursa olsun Akparti’de de bu sebeble hiç tutmamıştır. Ülkücülerin nankörlüğüne gelince. Abi’nin “Bunca yıl Türkeşçi oldum biraz da Aytaççı olsam ne olur” gibi beyanlarla yanında yeralan ilk ülkücü dostları tertemiz insanlardı. Bunların sayıları da az değildi. Birçoğu o güne kadar hiçbir pisliğe bulaşmamamış yetişmiş bürokratlardı. Politikacıları ise yanında olmuşlar istediği kadar öğünsün, kendileri kendi ahlâklarında yetişmişlerdi. Bunun aksi vârid olsaydı bilhâssa ülkücü olanlar kendi partilerinde becerilerini denemezler miydi? Sayın Başbakan Abi’nin üzerine gelince o bu dostların çoğunu sattı ve bâzılarını da ihbar etmek gibi hoş olmayan işlere imzâ atarak çevresini cezaevine gönderen belki de dünyada en enteresan adamların başında yer aldı. Gerçekte bir takım görülmesini istemediği şeyleri kamufle etmek için yeni karekterinin vazgeçemediği kuralı olan “şovlar”la durumu kurtarmaya çalıştı. Bir kere kendilerinin izâh ettiği gibi bu arkadaşlar “hırsız” ise hocaları zât-ı âlileri değil midir? Onlar bu işi ülkü ocaklarında öğrenmediklerine ve mekân da belediye olduğuna göre gerçek sorumlu kim? Şimdi yıllarca beraber olduğu ülkücü dostları “hırsız” kendileri sütten çıkmış ak kaşıkmış.. Aytaç Abi’nin çok kısa süren MHP’lilik döneminde kendilerini partinin yalnız bıraktığı husûsu ise çok harcıâlem bir kandırmacadır. Bir defa “Efendi”nin yaradılışında bir partiye bağlanmak, onun disiplin çemberine girmek, kısaca partili olmak gibi bir itaat ve sabır şuûruna sâhip olmak gibi hasleti yok ki! Her partili olmuş, bu yönü ile yivi seti kalmamış bir adam.. Ona göre her işi kendi yönetecek, her şeye kendileri karar verecek, iyi işlerin sahibi, kötü işlerin ihbarcısı olacak! Üç günlük MHP’lilik için partinin 40 yıllık ağırlığı ile onu koruması, hatta Meclisi boykot etmesi veya sine-i millete mi dönmesi gerekiyordu! Anladık ki başka artıları da varmış. Partinin yokluk günlerinde yardım ederek vekiller yaratmış, onlara tertemiz kasetler dolusu skandallar kahramanı olmalarının yolunu açmış, cemaatle irtibat sağlıyarak sâhip çıkmalarını temin etmiş, ülkücüleri de hep kapı nöbetçisi olarak görmek sureti ile güyâ maneviyatçıları Meclis’e taşımış, yıllarca “ucuz adam” olarak görüp, hep ülkücülerle oynayarak fikriyâtı yozlaştırmış bir ideoloji kaatilini MHP ve Devlet Bey neden sâhiplensin? Şahsen “rızk” dağıtımında hiçbir şekilde yakınında olmadığım ve bazı özelliği olan “özel” sayılabilecek ilk yıl hâtıraları ile fetvâ verip genelleştirme yapmıyarak, bu işleri çok uzaktan seyrettiğimi söyleyip, Abi’nin bir Tevbe-i istiğfar ile kendini yenileyerek ahir ömrünü ceddine yakışır biçimde tamamlamasını ve ülkücülerin aklından ellerini çekmesini tavsiye edeceğim. Sağlıcakla kalın.