Türkçe Mitinginin Anlam ve Önemi
Hüseyin YENİÇERİ
Türkçe Mitingi’nin gerçekleştirileceği yerin Konya olarak belirlenmesi de tarihi bir temele dayanır. Bilindiği gibi Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinden sonra da Arapçanın aydın çevreler üzerinde etkisi sürmekteydi. Sanat yoluyla da Farsçanın etkisi vardı. Başta Mevlana olmak üzere birçok aydınımız Türkçe yerine eserlerini Farsça yazıyordu. Doğu Türkçesinde de aynı etki söz konusuydu. Kaşgarlı Mahmut, Arapçaya karşı; Ali Şir Nevai,Farsçaya karşı Türkçeyi öne çıkarmaya çalışıyorlardı. Batı Türkçesini şaha kaldırmak görevi de Karamanoğlu Mehmet Bey’e düşmüştü. Arap ve Fars kültürü hayranları kendisini elaştirse de Karamanoğlu, tarihin gereğini yapıyordu. Mademki bu topraklar Türkündü; öyleyse üzerinde de Türkün sesi duyulmalıydı. Suyu yokuşa doğru akıtmaya çalışan Türklük düşmanları ne söylerse söylesin, Karamanoğlu tarihin gereğini yerine getiriyor: “Bundan böyle; divanda, dergâhta, bargâhta, çarşıda, meydanda Türk dilinden başka dille konuşulmayacaktır!” diyordu. Çünkü Karamanoğlu, bir toprağa hakimiyetin hep kılıç gücüyle sağlanamayacağını sezmiş, o toprakları fetheden milletin sesini de o topraklar üzerinde hakim kılmaya çalışıyordu.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in 1278’de yayınladığı bu ferman iki bakımdan önemli sonuçlar doğurdu. Birincisi Türkçenin ana dilimiz olduğu bilincini Türklere ve hakimiyetimiz altında yaşayan diğer topluluklara benimsetmek olmuştur. Artık Türkçe konuşan insan beylik nezdinde değerlidir. Yabancı dil bilmeyenlerin aşağılık duygusu içine düşmelerine gerek yoktur. Hatta dinini öğrenmek için de Türkçe yeterlidir. Arapça ayetlerin anlamlarını iyi öğrenmek için Türkçe kavramlar öne çıkmaya başlamıştır. Türkçe ilahiler, mevlitler, hikâyeler, mesneviler yazılmaya başlanmıştır. İkincisi de Türkçenin yazı dili haline gelmesi, aydınların eserlerini olabildiğince dilimizin söz değerleri ile oluşturmaya başlamasıdır. Öyle ki Mevlana’nın karşısına pırıl pırıl Türkçesiyle Yunus Emre çıkarken Mevlana’nın oğlu Sultan Velet, şiirlerini Türkçe söylemeye başlamıştır.
Yunus’un ortaya çıkışında dil konusunda yönetimin takındığı tavrın rolü vardır. En çok % 22 oranında Arapça, Farsça sözcük kullanan Yunus’ta bilinçli bir Türkçecilik görülür:
Farsça günah yerine Türkçe yazuk, yazık;
Arapça deva, Farsça derman yerine Türkçe em;
Farsça pend, Arapça nasihat yerine Türkçe öğüt;
Arapça aşk yerine sevi, Cennet yerineUçmak, Cehennem yerine Tamu, Allah yerine hem Allah, hem de Çalap ve Tanrı vb. demesi Türkçecilik bilincindendir. Her biri dilimizin ne denli elverişli bir şiir dili olduğunu kanıtlayan şu dörtlüklere bakalım:
Bu dünya bir gelindir
Yeşil, kızıl donanmış
Kişi yeni geline
Bakubanı doyamaz
Yavu kıldım ben yoldaşı
Onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı
Irmak olur çağlar mısın?
Sultan Velet’ten de Türkçe bir iki dize verelim:
Ne datludur senün aşkun, ki benden gönlümi aldı
Ana bir can feda kıldım, iki bin can bana geldi.
Karamanoğlu’nun başlattığı Türkçe çığırı; Çarhname yazarı Ahmet akih’in, Mevlit yazarı Süleyman Çelebi’nin, İskendername yazarı Ahmedî’nin, Garibname yazarı şıkpaşa’nın, Destan-ı Yusuf yazarı Şeyyad Hamza’nın, Hurşid-name yazarı Şeyhoğlu Mustafa’nın, Işkname yazarı Mehmed’in, Mantıku’t-Tayr yazarı Gülşehri’nin yetişmesine yol açar. Bu dönemde yetişen şairlerimizin Türkçeyi aruz ölçüsüne uydurmakta zorlandıklarını da biliyoruz. Bu duruma Süheyl ü Nevbahar’ın sonunda Mesud bin Ahmed’in söylediği şu beyti örnek gösterebiliriz:
Bu bir niçe beyti düzince benüm
Hacaletten eridi yaru tenüm.
16. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan döneme genellikle Osmanlı Türkçesi denmektedir. Bu dönemde Türkçecilik ruhu tavsamış yabancı sözcük ve kurallar dilimize dolmuş ve kullanılmıştır. Dildeki bu yabancılaşmaya de Edirneli Nazmi ve arkadaşlarının başlattığı Basit Türkçe Akımı ile Nabi’nin başlattığı Nedim ve Galib’in sürdürdüğü Mahallileşme Akımı cılız da olsa birer tepkidir.
Günümüzde Türkçe yerine İngilizce öğretim yapan kurumların yanlış yol seçimleri üzerinde kafa yorarken hatta bu gidişi önlemek üzere Üniversite ve Yüksek Okullarda Türkçe Toplulukları kurarken bölücü bir girişim patlak vermiş, Türkçeden başka dillerle öğretim hakkı istekleri ortaya çıkmıştır. Bu yüzden MHP’nin düzenlediği Türkçe Mitingi, ülke bütünlüğünü korumak bakımından çok anlamlı ve önemlidir. M. Esad Coşan, Dilimiz ve Kültürümüz adlı eserinde şöyle diyor: Millî kültürün en önemli unsurlarından biri dildir. Aynı dili konuşan, aynı edebî mirasa malik insanlar, kendini bir ve beraber hissederler. Tarihte, başka milletlerin arasına karışıp, onların dillerine konuşarak, kendi millî benliklerini kaybetmiş topluluklara çok rastlanır. Bu olay, inanç ve din alanında da vuku bularak cereyan ederse daha hızlı ve kesin bir şekilde sonuçlanır. Onun için düşmanlar, bir milleti dağıtmak maksadıyla dili bozmaya, dildeki birliği parçalamaya büyük özen gösterir. (s.16)
Millete hizmet, milletin can damarı olan diline sahip çıkmakla olur. Yeniden Millî Mücadelecilerden bunu beklemek imkânsızdır. Orhun Anıtları’nın yolunu yapmak da Türkçeye bir hizmettir; ama o anıtların ruhuna uymak ve bu ruhla ülkeyi bir ve bütün tutmak daha büyük bir hizmettir. Milleti bütün değerlerinden soyutlayarak, milletin ruhunu yok ederek millete hizmet edilmez. Bu bakımdan Türkçe Mitingi’ni düzenleyenleri kutlamak gerekir.Türkçe konuşan, yazan, düşünen, rüya gören herkes bu mitingte yerini almalıdır.