BİZE DE HAYAT HAKKI
Ali BADEMCİ
Şimdi de yeni moda olmuş ki “Türkçülük” de bölücülükmüş! Efendim derler ki “Canım siz Türkçülük” derseniz en başta Sayın Başbakanımızın 30’un üzerinde “Anasır”ı karşımıza çıkacak… Yani “Kürtçülük, Arapçılık, Boşnakçılık, Lazcılık, Rumculuk, Ermenicilik, Gürcücülük, Abazacılık, Çerkezcilik…” gibi.. Bir de bunlara dinî veya mezhebî mensûbiyetleri ilâve edersek, ”Alevilik-Sünnilik-Nusayrilik” gibi vay hâline Türkiye’nin..
1940’lı yıllardan sonra 2.Dünya Savaşı dolâyısiyle hükümetlerimizin Sovyetler’e şirin görünmek için “Türkçüler”in üzerine gittiklerini biliyoruz. ”1944 Milliyetçilik Olayı”nın da zâten sebebi budur. Nihâl Atsız Beğ ve arkadaşlarının tabutluk hikâyelerinin gerekçesi de aynıdır. Gerçi Atatürk’ün sağlığında ve İsmet Paşa’nın Başbakanlığında “Ayrılıkçılar üzerine gidilmesi, bomba, uçak, Sabiha Gökçen“ falân hikâyelerinde başbakanın Cumhuriyet Gazetesinde manşet olan beyanlarının muhtevası 1944 Türkçülerinin suç sayılan eylemlerinin fersah fersah üzerindedir ama işte o zaman öyleydi… Esâsında İsmet Paşa’nın gerçekten 1944 zulmü yutulur cinsten değildi ama, Sabahittin Selek’in kaleme aldığı hatıralarında onun önümde eğilmemek kabil değildir. Paşa bizim Türkçüler gibi sanık sandalyesine oturtulsaydı kendi hukuk canilerinin vallahi elinden kurtulamazdı.. Fakat biz daha sonraki hatalarını da görmüyor ve Paşa’yı seviyoruz.
1944’lerder Sovyet yanlıları ve oportünistler “Türkçülük arabası olan bir adamın arabacılığı gibidir” kabilinden benzetmelerinin hiçbir ilmi ve fikri değerinin olmadığı ispatlandığı gibi böyle bir ideolojinin varlığı 1990’lardan sonra Sovyetlerin dağılması ve Türk Cumhuriyetleri’nin ortaya çıkması ile daha iyi anlaşılmıştır. O zamanlarda dini görüş sahibleri daha evvel İttihad ve Terakki içinde hep Türkçülerle beraber oldukları için milliyetçilere solcular kadar hücûm etmezlerdi. Tabii özellikle mensûbiyeti kimliği bağlayan ve imparatorluk bakiyyesi olarak kendi kimliğinden tereddüde düşen bir kısım dinî görüş sahipleri ortada duran “Mehmet Akif” gerçeğini bile görmemezlikten gelerek Türkçülüğü ırkçılık olarak telâkki etmişler ve Türklüğün sembolü olan ve tabii ki “Şamanizm”den beri gelen “Bozkurt” gibi “Milli Mit”imize “köpek” deme bahtsızlığını göstermişlerdir.
2000’lerden sonra iktidara gelen “İslâmcı Kardeşlerimiz” devrinde ise bırakın Türkçülük adını telâffuz etmeyi “Türk” adı bile temel yasalardan çıkarılmağa çalışılmaktadır. Öyle ki başına bela olur diye bizim MHP bile “3 Mayıs Türkçüler Günü”nü birkaç sene evvel “Milliyetçiler Günü”ne çevirivermiştir. Tabii ki hükümet ve devletin tepesinin Türklük adına işgâl ettikleri makamda bulunanlar bu görüşleri hançerlemek için fırsat aradıkları görüşleri en azından doğru değildir ama bırakın Türkçülüğü “Türk” adını bile fazla dile dolamanın yanlış olduğu ve “Diğerleri”ni ürküteceği görüşündedirler.
Esasında Türk Milliyetçiliğinin özel adından başka bir mânâ ifâde etmeyen “Türkçülük” deyiminden bu kadar ürkmenin hiçbir anlamı yoktur. Hatta eğer bu ürküntü masumâne sebeplerle izâh ediliyor ise böyle bir düşünce tarzı sakattır. Türk Milliyetçiliği başka bir milletin ne varlığına ve dirliğine ne de siyâsî açılıma karşı değildir. Hele hele şahıs, kavim, kabile boy etnisite anlamında böyle bir karşılık hiçbir sûrette mümkün değildir. Ancak başka bir milletin milliyetçiliği Türk Milliyetçiliğine anlam veren toprak-kültür-dil-din gibi aslî unsurları ortadan kaldırmayı amaçlıyorsa o zaman karşılık vardır ki bu da sanırım fiili durum, yani savaş sebebidir. Yani bugün sanıldığı gibi Türk Milliyetçiliği Türkiye içinde yaşayan kendine Türk hissetmeyen insanların mensubiyetlerine savaş açmak onu ortadan kaldırmak anlamına gelmiyor. Yeter ki bu gönül-kültür-dil-din gibi masum ve haklı sebeblerle sınırlı kalsın..
Bir kişinin âilesini, yani ana-baba ve kardeşlerini sevmesi ile milletini sevmesi arasında Allah aşkına ne fark vardır? Netice itibariyle sosyal bir varlık olarak millet âilelerin iştiraki değil midir? Esâsında küçük bir millet olarak tarif edilebilecek olan âile fertleri arasında nasıl sıhri müştereklik kadar keder-sevinç ve tasada bir olmak önemli ise, milletin de gerçekde en güzel tarifi budur.
Pekiyi milliyetçilik ırkçılık mıdır? Ne alakası var Allah aşkına! Bir kere ırkçılık kendinden sayılmayan insanları aşağılamakdır. Bunun en güzel örneği de Hitler ve Mussolini faşizmidir ki bu hereketlere de hiçbir zaman ve hiçbir yerde “Milliyetçilik” gözü ile bakılmamıştır. En fazla “Nasyonal Sosyalizm” olarak tanımlanmıştır ki literatürel olarak milliyetçiliğin hiçbir şekilde “Sosyalizm” ile ilgisi olmadığı aksine karma bir görüş olduğu ve her topluma göre değişiklikler gösterdiği ispatlanmıştır. Sözgelimi bazı milletlerde milliyetçiliğe din temel olurken, bazılarında dil, bazılarında ise kültür gibi müesseseler milletleşmenin tutkalı olmuşlardır.
Milliyetçiliğin günah olduğu görüşler de tamamen uydurmadır. Ne İslâmiyet ne de Hıristiyanlık veya Musevilikte böyle bir şey söz konusu değildir. Aksine Hz.Muhammed’in hayatının her safhasında Arap Milletine sevgi vardır. Öyle ki Araplar’ın dışındaki Müslümanlara evvelce “Acem” denildiği halde bu deyim sonradan sadece Farslar’a münhasır olarak kullanılmıştır. Gerçekte Araplara göre Arabın dışındaki milletlerin Müslümanlığının ustalığı bile söz konusu olmayıp sadece “Acemi”den gelen “Acem”dir. Böyle bir düşünce şeklinin doğru ve yanlışlığını tartışmak da çok anlamlı değildir. Çünkü doğruluğunu ispat edecek yüzlerce örnek verilebileceği gibi yanlışlığı husûsunda birçok örnekleme yapılabilir. Hülâsa olarak İslâmiyetin ilk yıllarından itibaren Arabın Arablığı sevmesinin kınandığına dair bir hâdise yoktur. Yanlış olan “Kavmi Asâbiyet”dir.. Kültür çerçevesi içinde kaldığı müddetçe Arablık da Türklük de haram değildir. Aksine bizdeki meşhûr mesele göre “Aslını inkar eden haramzadedir”..
Bir yanlış kanaat de Türk Milliyetçiği veya Türkçülük denildiği zaman ırkçılık gibi “Turancılık” da çağrıştırılmaktadır. Bu da çok yanlış bir düşünce tarzıdır. Bir kere “Turan” bir millet adı değil bir coğrafyanın adı olup, İran ötesi Moğolistan berisi, “Türk Coğrafyası”na verilen ve kaynağı “Efsane” olan bir düşüncenin ürünüdür? Enterasan olan da “Milliyetçi” olan “Irkçı”, “Irkçı” olan da “Turancı” olmak zorundadır. İşte özellikle “Atatürk” adı etrafında birleşenler yıllardır bu saplantı ile uğraştıkları için “milli” olan herşeyi inkâr edenlerin “Atı Üsküdar”ı geçmiştir”..
İçinde bulunduğumuz asrın teknolojik gelişmeleri eğer, “Turancılık Türk Birliği” demekse bunu fazlasiyle gerçekleştirmiştir. İnternet ürünleri olan sosyal paylaşım siteleri veya sosyal medya aracılığı ile dünyanın neresinde olursa olsun birkaç kelime ile de olsa bütün Türkler birbirini görebilmekte ve anlaşabilmektedir. Irkçılık dediğimiz şey ise daha saçma olup “Arab”a serbest “Arap” olmayanlara yasaktır. Bu sebeble daha İslamiyet’in ilk yıllarından itibaren böyle bir zihniyet hiç değişmemiştir.
Bizim Başbakan’ın da her kafasının bozulmasında “Irkçılar-Kafatasçılar” diye bizim gibi zulüm görmüş öksüzlerin üstüne gelmesi doğru değildir ve bunun vebalini ödeyemezler. Kendileri ve Sayın Cumhurbaşkanımızdan bizler birkaç yaş öndeyiz. Acaba biz Atsız ve Türkeş evlâtlarına zaman; ortaokulda mı, lise veya üniversitede mi veya Şam’da mı kafalarını ölçmüşüzdür. Yetiştirdiğimiz dünya kadar insanın reylerini alıp emirlerinde çeşitli makamlarda çalıştırıyorlar. Bırakın bizi, yetiştirdiğimiz “İslâmcılar”ın hangisinin böyle psikopatlığını gördüler.. Vallâhi ben hakkımı helâl etmem.. Mâlum kul hakkı da pek önemli.. Bakalım ne olacak. Şahsen beni kimsenin fikri ilgilendirmiyor. Ama ben siyasi mânâda Türkçü, dini anlamda İslâmcı, milletime aşk anlamında soycu, kültürel anlamda Turancı’yım.. Kimi alâkadar eder..