CEMİYETİMİZİN KURTARICILARI;
BÜYÜK İNSAN NESLİ
Muhammed Büyükköroğlu
Cemiyetimizin içerisinde sürüklendiği manevi bunalımdan, ruh buhranından onu çekip kurtaracak olan büyük insan neslidir. Akif’in ‘Asımın Nesli’ diye Çanakkale mahşerine gönderdiği bu nesildir. Ziya Gökalp’in ‘Düşmanın ülkesi viran olacak, Türkiye büyüyüp Turan olacak’ dediğinde hülyalarını süsleyen, dirilişimizi gerçekleştireceğine iman ettiğimiz düşlerde beklenen büyük insan neslidir. Üzerine ölü toprağı serpilmiş olan Türk- İslam dünyasını silkeleyerek aslına rücu etmesini sağlayacak olan bu iman anaforudur. Pasifize edilen benliğimizin bir başkaldırışını organize ederek âleme nizam verme ülkümüzü bayraklaştıracak olan bu kitledir: Büyük İnsan Nesli. Bu anaforun inşası bir şahıs yahut bir zümre tarafından olmayacaktır. Yer yer ve zaman zaman buna benzer çalışmalar olsa da bu hareketlenmeler sadece alamet olmaktan öteye gidemeyecektir. Bilakis yayı olmadan manevi aşkla gerilip hedefe varmak üzere atılan bir ok gibi direkt olarak Cenabı Allah’ın inayetiyle olacaktır.
Kıyamet gibi bir hakikattir o. Ne öne alınabilir, ne de ertelenebilir. “ Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez” hadisinde şifrelenen gerçeklerdendir o. Vakti geldiğinde kader onu sahneye sürecek ve tarih değişecektir. İnanan insanın ümitle, özlemle beklediği büyük insan neslini, küfür cenahı ise korku ve endişeyle beklemektedir. Belki yarın, belki yarından da yakındır beklenenin gelmesi. Ihlamurlar çiçek açtığı zaman mı gelir yoksa şafak söktüğü zaman mı gelir bilinmez, ancak o gelecektir insanlık için sur’a üflenmeden…
Kör dünyanın sağır idrakine haykırıyorum Niçe’nin dediği gibi “Büyük insan olacaklar çıkın halkın arasından”. Evet yanlış değil dediğim; çıkın halkın arasından. Çünkü halkın arasında yetişen nesil dava adamı değil ‘hayat adamı’ olabilir sadece. Hayat adamı olanların ise öz yatağından uzaklarda sahraya akan cemiyeti kendi mecrasına sokmasını bekleyemeyiz. Hayat adamı olanların cemiyeti özlediğimiz ‘İslam Cemiyeti’ne çevirmesini temaşa edilemez.
Günümüz insanı maddi doyumsuzluklar ile manevi açlıklar içerisinde hapsolup ‘ahsenitakvim’ boyutundan ‘belhum adal’ boyutuna sürüklenmiştir. “Asra yemin olsun ki insan gerçekten zarardadır.” Kendini arayan beşeriyet bugün cemiyet ve cemaat şuurunu kaybetmiş, mazinin sayfaları arasında insanlığı kaybolmuş bir kuru kalabalık hükmündedir. Beşeriyetin tarihini kısaca bir mütalaa ettikten sonra şu kanıya vardım ki; Cemiyetin inkişafı ancak ve ancak büyük insan neslinin zuhuru ile olabilir. Bu nesli inşa etmeden dirilişin gerçekleşeceğini ummak abesle iştigaldir. Bu kaideye inancım amentüye inancım gibi katidir. Burada yeri gelmişken büyük İnsan Neslinin de vasıflarını vermek de fayda görüyorum.
Büyük insanın ilk vasfı; O muhite uymaz, muhiti kendisine uydurur. Uyduramazsa çarpışır. (1)Mücadele insanıdır o. Hareket insanıdır. Mücadelesinde yalnız olmuş veya kalabalıkların önünde olmuş bir farkı yoktur onun için. Mukaddes bir dava vardır. Davaya giden düz lakin inişli çıkışlı bir de yol. Yolun dışında yolcuyla, hancıyla ilgilenmez o. Bir cemredir dava adamı. Havaya, suya, toprağa düşer gibi basamak basamak iner göklerden. Çoğu insan farkına varamaz belki; ancak dünyayı değiştirir o. Zaten insanın görevi de bu dünyayı “öteki” ne yaklaştırmak, “öteki”ni de bu dünyaya getirmek değil midir?
İkinci vasfı; Büyük insanın hayatında zikzaklar yoktur. Hayatı düz bir şeritte seyreder. Belki keskin bir u dönüşü görülebilir, fakat bu manevra tektir ve karanlıklardan nura geçiştir. Kesinlikle zikzaklar, devirlere, zaruretlere göre değişen tutum ve davranışlar yoktur onun hayatında. İmkân değil iman adamıdır o. Aynı zamanda cemiyeti sürükleyici bir güçtür büyük insan. Farkına çabuk varılır büyük insanın. İlk başlarda cemiyet rahatsız olur onun fikirlerinden. İnkılabı anlayamaz çoğu insan. Dava adamı yalnız başına çıkar, ne ezalar görür inandığı yolda. Daha sonra yılgın kalabalıklar içerisindeki fikren ve ruhen ölmemiş olanlar peşine takılır büyük insanın. Suya atılan bir taştır o, bir işaret. ‘ Önceden hazırlanış olanlar için bir işaret kâfidir. Çürümüş nesiller için bütün işaretler boşuna.’
Cemiyetin müjdeleyicisi büyük adamın üçüncü vasfı münzevi oluşudur. Onlar kalabalıklar arasında yalnız yaşarlar. Halkın içerisinde halkla beraber olabilenlerdir onlar. Oluş aşamalarında daima inziva vardır, daima bir dağ. Hz. Nuh’ da Cudi Dağı, Hz. İbrahim’de Nemrut Dağı, Hz. Musa’ da Tur Sina Dağı, Hz. İsa’da bir başka dağ ve son peygamber Hz. Muhammed’ de Hira ve Sevr mağaraları bunun için en güzel örnekleridir. Dava adamlarının oluş sürecinde ya bir dağ yahut bir mağaranın olması gerçekten dikkate şayandır. Allah, Musa peygamberle bir dağda konuşmadı mı? Nuh peygamberin tufan üzerinde yüzen gemisini bir başka dağın üzerinde selamete kavuşturmadı mı? En son peygamberine ‘İkra’ diye başlayan ayeti kerimeyi bir mağarada göndermedi mi? Belki de ruy-i zeminden yükseklere çıkmak manen yükselmenin ilk şartıdır…
Büyük adamlar Ashap-ı Kehf örneğinde olduğu gibi imanın imkân nispetinde zayıf olduğu bir zaman diliminde belki susabilirler. Ancak bu sükût kesinlikle davayı öz ağızlarla inkâr değildir.(2) Belli bir zaman için susuştur. Unutulmamalıdır ki her rükû bir kıyama ricat eder.
Zamanımızın şeddatları, nemrutları, firavunları sistem, örgüt ve düzenleri de, nice modern ve çağdaş teknolojiyle donanmış olurlarsa olsunlar birer örümcek ağ ve yuvasından başka bir şey değillerdir. “ Örümcek yuvasıysa, gerçekten yuvalar içinde en zayıf yuvadır.”(3)
Ve bir başka vasıf olarak büyük adamların devlet ve ikbal mevkilerinden uzak olduklarını görüyoruz. Tarih ve kader onları, o mevkilere getirse dahi asla amaçları değildir. Araçtır, vesile olabilir ancak gaye için. Gerekirse gözlerini kırpmadan terk ederler makam ve mevkii.
Büyük adamlar tarih boyunca daima çile ve ıstırap çekmişlerdir, belki de en kötüsü terkedilmişledir. Sefaletin pençesinde hayat sürmüşlerdir. Onlar için maddi haz diye bir duygu olmamıştır hiç. İster büyük adam diyelim ister davamı adamı diyelim; protoplazmasına kadar inen bir aşkla diriliş muştusudur o. Cemiyetin yeniden dirilişini gerçekleştirecek olan kadro onun kadrosudur. Ona Mehdinin ordusu da desem yanlış demiş olmam diye düşünüyorum. “ Ey örtülerine bürünen kalk ve korkut” parolasıyla yola çıkıp “ Benim ismim güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır” ödevini sırtlanan, Kızılelma yolcusu alperendir o. Bir yüzü yavuz diğer yüzü yunustur onun. Tertemiz, kir bulaşmamış ulvi bir ülkünün neferi, mefkûrecisidir o.
Hacimce küçük olmasına rağmen içeriği bakımından çok önem arz eden bu yazıyı bir sonuca bağlamak gerektiğinin farkındayım. Bu yazının her cümlesi bir sonuç mahiyetinde olduğu için yazıma Üstat Yavuz Bülent Bakiler ’in çok manidar olan, halimizin izahı bir dizesiyle son vermek istiyorum.
“ Hala tevekkülde mi kararlısınız yoksa
Sükût neyi halleder yaran oyuk oyuksa”
KAYNAKÇA
1- Topçu, Nurettin. M.Akif. Dergâh Yayınevi
2- Topçu, Nurettin. M.Akif. Dergâh Yayınevi
3- Karakoç, Sezai. Diriliş Muştusu. Diriliş Yayınevi
4- Karakoç, Sezai. İnsanlığın Dirilişi. Diriliş Yayınevi
5- Karakoç, Sezai. Unutuş Ve Hatırlayış. Diriliş Yayınevi
6- Topçu, Nurettin. Büyük Fetih. Dergâh Yayınevi
7- Karakoç, Sezai. Diriliş Neslinin Amentüsü
8- Kabaklı, Ahmet. Alperen. Türk Edebiyatı Vakfı Yayınevi
9- Arvasi, Seyit Ahmet. Türk İslam Ülküsü. Burak Yayınevi
10- Kösoğlu, Nevzat. Kitap Şuuru. Ötüken Yayınevi