21 GÜNÜN HİKÂYESİ VE “DURAN ADAM”
Babür Hüseyin ÖZBEK
Birikti, bazen tahrik edildi, üzerine gidildi ama halk hareketlenmedi. Ne zamanki yaşamına, davranışlarına, yemesine – içmesine ve hatta ibadet edip etmediğine bakılarak müdahale edileceğini hissetti, harmanlanarak hareketlendi. 28 Mayıs’ta kıvılcım çaktı. 31 Mayıs 2013’te Cuma’yı cumartesi’ye bağlayan gece kendiliğinden o anda ismi konulan “Gezi Parkı Eylemleri”nin ilk zirvesini yaptı.
Planı yok, programı yoktu. Kim nasıl yönlendirecek, lideri kim olacak, öyle bir sıkıntı da olmadı. Sular aktı, köpürdü, setini, kanalları zorladı, beyaz köpükler Anadolu kentlerine kadar yayıldı. Bir ara baraj kapaklarını atar, sistemi yıkar mı diye düşünenler oldu. Korkanlar kadar, “Keşke, nerede o günler!” diye avuçlarını ovuşturanlarda vardı.
Birkaç kalem, köşelerinde sadece Topçu Kışlası direnişi olarak gördükleri Gezi Parkı Eylemleri’ni 1917’de St. Petersburg’da Rus Çarı’nın Kışlık Sarayı’na binlerce kişinin saldırısı ile eşleştirmeye kalktılar. Yavan, anlamsız fakat içlerinden geçen maksadı göstermesi bakımından görüşleri belirleyiciydi. Vuran-kıran azınlığa yol gösterenler kazanamazlar. İktidarın gitmesini isteyen, çağdaş yaşamak isteyen, değerlerine sahip Gezi Parkı Eylemcileri iktidara geri adım attırdı. Türk milleti adına bu bir başarıdır. Şiddet bitti. Eylemlerin etkisi ise şekil değiştirerek, düşük kesafette “duran adam”larla devam ediyor. Ve de zaman zaman tekrar şiddetlenerek süreceği kesin gibi. Soruyorlar: “birileri-dış güçler içimizi mi karıştırıyor?”
Eğer bir şeyi anlayamıyorsak, anlamak istemiyorsak buna bir dış güç etiketi yapıştırıyoruz. Olur ya Amerika, Rusya veya İsrail. Duran Adam sembolü; o modern dansçı, genç Erdem Gündüz 18 Haziran saat 18:00’de dış güçlerden mi emir alarak eyleme geçti? “Yok, canım sen de!” 85 yaşındaki Amerikalı siyaset bilimci Gene Sharp 1973’te 3 ciltlik, “Şiddetsiz eylem politikası” adlı bir eser yazmış. Yapılan Duran Adam eylemi onun benzeri, onun taklidiymiş. Yalan! Biz, biz Türkler böyle bir eylem yapamaz mıyız? Her şeyde neden illaki yabancı parmağı arama hastalığına müracaat ediyoruz bilmem! Millet olarak bu kompleksi mutlaka yenmeliyiz.
Böyle toplumsal hareketlere katılan kitlelerin içinde umulanın üzerinde öne geçme, kendini gösterme, “ben liderim” demek isteyen kişiler vardır. Ama 28 Mayıs’ta başlayan 31 Mayıs-1 Haziran’da ilk zirvesini yapan ve 17 Haziran’da da, Gezi Eylemleri’nin 21’inci gününde Duran Adam’la “şiddetsiz eyleme” geçen toplum hareketinde kimse öne çıkmadı, “ben bu eylemleri yönetiyorum” demedi. Görünmüyor, ama arkada bu kişi var plan ve projede onun görüşleri hakim diyen, diyebilen de yok. Demek ki bu iktidara, iktidarın tavır ve uygulamalarına ani bir toplum refleksi ile güçlü bir “dur” demesidir. Başarılıdır.
Cumhurbaşkanı Gül; “10 senede kurulan imaj 10 günde yıkıldı”, “gezi zehirlenmesi”nin diğer kurbanlarının barış süreci olduğu şeklinde değerlendirildi, imajı verdi. 63’ler; “Biz raporumuzu verdik, işimizi bitirdik.” diyorlar. Akil İnsanlar üzgünler. İstedikleri başarıyı gösteremediler. İktidar burada da yenildi. Yapma, suni, dökme suyla değirmenin taşını döndürmeye kalktılar, beceremediler.
Akil İnsanlar hareketi, Taksim Gezi Parkı Eylemleri ile kucaklaşsın, PKK ve KCK cephesinde de olumlu sonuçlar doğursun istediler; olmadı. Şer cephesi-bölücü mihraklar, Gezi Eylemleri’ni bloke edip, kumanda edebileceklerini düşündüler ama değil isteklerini yaptırmak, onlara hiç fayda sağlamadı. Kürtçü militan milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in onca çabalarına rağmen dağıldılar. Sadece vuran-kıran Marksist, marjinal gruplar ise görevlerini yaptılar. Onlar için AKP, CHP veya MHP fark etmiyor.
BU SEFER GÜNDEMİ DEĞİŞTİRMEYE GÜCÜ YETMEDİ
Yetkilerini, biraz da derebeyi gibi, diktatör gibi kullanan Başbakan daha düne kadar gündemi istediği gibi, keyfince belirledi. İstisnalar hariç de böyle devam etti. Ancak 1 Haziran’dan sonra şartlar onun kontrolünden çıktı, “Çapulcular” dediği genç insanlar iktidarı, iktidarsızlaştırdılar. Günde bir-iki defa yerine göre dört-beş defa, bazen de altı yerde konuştu. Reuters’a, BBC’ye, CNN’e veryansın etti. Faiz lobisi dedi. Gene dış mihraklardan, uluslar arası komplolardan dem vurdu; ne etti, ne dedi ise gündemi değiştiremedi. İstanbul ve Ankara’da geniş katılımlı mitingler yaptı. “Biz buradayız” demek istedi. Ama gündemi gene değiştiremedi. Yankılandı, Çin’de, Brezilya’da ses verdi.
Başbakanın politikasını savunan bir kitle var. RTE’nin ağzının içine bakıyorlar, her söylediği doğru, her yaptığı şey iyi. Ve hatta ülke menfaatlerini en iyi o ve onun ekibi düşünüyor. Hayır, hayır beyler lütfen kafanızı kaldırıp çevrenize bir bakın! Örnek mi istiyorsunuz: ayda en az iki defa İmralı ziyaretçileri Öcalan’ın hatırını sorup, direktiflerini alıyor, neticeyi Ankara’ya ve Kandil’e iletiyorlar.
İktidarın emir, kontrol ve direktifleriyle PKK silahları ile Anadolu topraklarını terke devam ediyor. Onlara hoşgörü, askeri, korucuyu katleden militanı görmezden geliyor; Akil İnsanlar’la bunun halk nezdinde alt-üst her neyse temel taşlarını döşüyor. Ama gel gör ki bu hoşgörüyü “Gezi parkı Eylemcilerine” (kıran dökenler hariç) neden gösteremiyor. İsminin başında adalet yazıyor, fakat işe bakın ki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin halka yönelik eşitlik anlayışında, vicdanlara, akla, fikre dayanan bir yön yok.
Biz böyleyiz; “bir kere ayranımız kabarmaya görsün.” Hani siz de ayranı seversiniz Sayın Başbakan fakat bu ayran bu iktidarı bozacak, çökertecek gibi; görünen, bilinen çok şey eskisi gibi değil. Çünkü gündemi bile belirlerken zorlanıyorsunuz da!
GELECEK YILLARI ETKİLEYECEK BİR 21 GÜN HİKÂYESİ
Başbakan sürekli konuştuğu için takip etmek, ne söylüyor, nasıl bir psikoloji içinde konuşuyor, bilmek, görmek, değerlendirmek, sizlerin de bildiği gibi zor. 17 Haziran’da “Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu” toplantısında herhalde danışmanlarının da desteğiyle doğru şeyler söyledi. Doğru, fakat eksik, yanıltıcıydı; tereddütler yarattı. “Sizler birer Fatihsiniz, gönül fethetmede birer akıncısınız. Her biriniz kendi alanınızda Mustafa Kemal olmalısınız…” dedi. Güzel cümleler kurdu. Katılmamak elde değil.
Türk milliyetçilerinin kullanmaktan her zaman gurur duydukları “Atatürk” kelimesini bilinçli olarak kullanmıyor. “Kurtuluş Savaşı”nı zaferle sonuçlandıran Gazi Mustafa Kemal’i sahipleniyor. Cumhuriyeti kuran, şapka ve harf devrimini yapan T.C’nin banisi “Büyük Adam” ı o kelimeyle “Atatürk” adıyla anmıyor. Gene art niyetli, gene yetersiz.
Kendine inanan, arkasından gelen kitleleri böyle yönlendiriyor, eksik yönlendiriyor. Taksim ve Gezi Parkı boşaldı boşaltılmaya ama kendisine muhalif insanların beyinlerini boşaltamadı. Geri adım attı, ama hâlâ inandırıcı değil. Belki de pandoranın kutusu yeni açılıyor.
O 21 günde, uzun yıllar konuşulup tartışılacak şeyler oldu, olmaya da devam edecek. Basit görünen bir eylem “toplumsal direniş”e döndü.
Eylemlerde “önder” veya “kurtarıcı” beklenmedi, talimat ve emir alınmadı. İktidar dışındaki partiler bile ne olur, ne olmaz diye “Gezi Eylemleri” ne başlarda uzak ve mesafeli durdular. Sağ-sol, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, Milliyetçi (Kemalist) – İslamcı Taksim de yan yana iktidarın despotluğuna, ben yaparım olur, gerekirse ezerim…gibi tutumlarına ortak başkaldırdılar.
Bizi yönettiğini söyleyen, T.C’nin zirvesindeki yetkililer “mesaj alındı” diyorlar. Alınsa da, alınmasa da “Duran Adam” duruyor. Ama temsil ettiği fikir radar skobunda, ekranı tarayan süpürme hattı gibi, Anadolu’yu ve hatta Anadolu’nun çevresini, Türk ve İslam hinterlandını tarıyor, etkiliyor ve ışıklarını yayıyor.