Tek Merkez, “Genel Merkez”
Şükrü ALNIAÇIK
Bu bir reklam veya propaganda yazısı değildir. “Söz konusu vatan” olduğu için de olabildiğince sakin ve saygılı yazmaya çalışacağım. Biz “Ocaklı“yız. Muhataplarım arasında eski dostlarım, kardeşlerim, hocalarım ve saygı duyduğum Ülküdaşlarım olduğu kadar, omuzuna güven duymadığım insanlar da var. Bu durum, üslubumu yumuşatsa da yazının sağlam bir muhabbet omurgasına oturmasına engel oluyor.
MHP Genel Merkezi, Devlet Beyin yıllardır sürdürdüğü “Ülkücü tertip ve istihdam siyaseti” sayesinde, mazinin bütün ülkücülerine ve bu vatan için omuz omuza yürümek isteyen herkese kapılarını ardına kadar açmış olduğu halde “Milliyetçiler” henüz akl-ı selim çatısının altına girebilmiş görünmüyor.
Devlet Bey’in, kuruluş aşamasında onur üyesi olduğu Ülkücü Yazarlar Derneği’ne gösterdiği “ne gerekirse yaparız, kaleminize de müdahalemiz olmaz” teveccühünden sonra “Taş Medreseli Ülkücüler“in MHP çatısı altına altında kurumsallaşması, Ülkücü hareketin MHP Genel Başkanı seviyesinde atttığı müspet adımlardır.
Ülkücülerin, MHP’nin dışında görev alabileceği sivil kurumlar, yan kuruluşlar elbette olacaktır. Ancak bir siyasi harekete güç veren unsurlar, ne tank ne top ne de tüfektir. “Vur” deyince vuranların, “öl” deyince ölenlerin hareketi temsil konumundaki liderin elini güçlendiren “disiplini“dir. Unutulduysa hatırlatalım, Ülkücülük böyle bir şeydir.
PKK’nın kandile “acemi bolşevik” otobüsleri kaldırdığı şu günlerde belli belirsiz milli cephe, milli merkez, milli siyaset çalışmaları yapılıyor, başlıklar, sloganlar, kapaklar klişeler üretiliyor. Sanaldan gerçeğe aperatif yeni oluşumlar ortaya çıkıyor. Mütevazı veya iddialı yeni örgütler kuruluyor. “Sivil toplumun tesiri altındaki Türk kültürlü Türkler,” gündemin medeni tehdit kısmını algılıyor, ancak strateji analizi yapmıyor. MHP’nin dışında siyaset yapma ve genel merkez dışında merkez kurma arayışları, tarihteki “kadıdan, şeyhten, mehdiden fetret şehzadesi üretme” çabasına benziyor.
Tarih, sayfaya indiğinde yani olaylar kitaba girdiğinde zaman hızlanır. Öyle ki; başıyla sonuyla önüyle arkasıyla 300 yıl süren ve aslında hala devam eden “Anadolu’nun Türkleşmesi” sürecini, kestirme sevdalısı beyin hücrelerimiz, tek bir güne “26 Ağustos 1071’e” sıkıştırıverir.
Bunu da geçelim, 11 yıl sürmüş fetret devri, bizim için bazen tek bir satırdan ibarettir. “Şehzadeler arasındaki taht kavgasını Çelebi Mehmet kazandı ve devleti dağılmaktan kurtardı.”
Oysa fetretin onbir yılında yaşananlar, son onbir yılda yaşananlardan daha önemsiz ve basit olaylar değildir. Bundan yüz yıl sonra tarih AKP’nin milli fetretini de bir kaç satıra sığdırmakta fazla zorlanmayacaktır. “AKP’nin cumhuriyet karşıtı güçlerle yürüttüğü karşı devrim, Milliyetçiler tarafından bastırıldı.”
İsterseniz “gelecekte geçmiş zaman” kalıbında biraz daha kalalım. İnşallah tarih, önümüzdeki 11 yılı, üç aşağı beş yukarı şöyle yazacaktır: “AKP ve PKK’nın Türklük karşıtı siyasette ileri gitmesi, MHP’yi hızla iktidara taşıdı. Üçüncü kez seçim kazanan MHP’nin bilge lideri, 29 Ekim 2024 ‘te ‘Türk dünyasıyla bütünleşme’ kararını açıkladı.”
Şimdi Türk Milliyetçilerinin bundan daha iyi bir niyazı, MHP’nin iktidara gelmesinden daha mantıklı bir muradı olmadığına göre, MHP’ye güç vermeyen, hatta enerji sapmasına ve güç bölünmesine yol açabilen çare-çözüm arayışlarının tarihi değeri nedir biliyor musunuz?
Kocaman bir “hiç!..”
Hareketin rahatlık zamanlarında örülerek “değerleri” mezara sürükleyen “başkanlar duvarı“nın son yıllarda bizzat Devlet bey tarafından yerle bir edildiğinin farkına varamamış bir çok samimi Ülkücü, MHP’ye destek vererek “Milliyetçi Türkiye’nin temelinde bir çakıl taşı olmak” yerine duygularına teslim olarak, “değerler mezarlığında altın varaklı bir mezar kitabesi” olmayı tercih ediyor.
Hayır tabii ki sivil toplum faaliyetleri yapılmalı, bilim, tefekkür, edebiyat, kültür ve sanat alanındaki eksikler giderilmeli, Ülkücünün o enerji hatlarına sığmayan elektriği, mantıklı bir kanala akıtılmalıdır. Ancak özellikle bu dumanlı havada, “tek merkez genel merkez” düsturu asla terk edilmemelidir.
Türk Milletinin, “moskoflardan, yankiden, nasonlardan” destek almadan, dahili kahpeliklere rağmen ortaya koyduğu örgütlenebilme gücü ve kabiliyeti ortadadır. MHP’nin kurumsallaşması 44 yıl sürmüş; kitleselleşmesi hala devam etmektedir. Milli bünyemizde yeni siyasi maceraları taşıyacak bir zemin yoktur.
Kızılderililere misyoner gitmiş. Akşama kadar anlatmış büyük reis dinlemiş. Anlatmış reisler divanı dinlemiş… Hava kararırken misyoner artık büyük bir ümitle kendisine verilecek cevabı beklemeye başlamış. Reis çubuğunu dilinin ucuyla kenara itmiş, gözlerini yerden kaldırmış. Kızılderililerin yeni ve gayri samimi bir dine ihtiyacı olmadığını tek cümleyle özetlemiş:
“Kaşıyorsun, çok iyi kaşıyorsun ama yanlış yeri kaşıyorsun!..”
Bugünlerde artan milli tansiyonu enerjiye çevirmek üzere yapılan herhangi bir faaliyet, MHP’nin sandık başarısına tahvil edilmedikçe tarihi bir değer kazanamaz. Tam tersine ittifak ve cephe afişleri gibi afaki teşebbüsler, olsa olsa temiz ve ilkeli MHP’nin adının, kurnaz Başbakan tarafından mazisi bulaşık ve hali belirsiz akımlarla harmanlanarak kirletilmesine yol açar.
MHP’nin şaşmayan, eğilmeyen ve bükülmeyen, amansız mücadele çizgisi bellidir. “Biz gittik almadılar” veya “randevu istedik vermediler” ya da “felanca başkan bana dedi ki…” sızlanmaları “milli takva” bakımından zayıf bahanelerdir.
Bütün samimi Ülkücülerin ve aklı başında her Milliyetçinin çatısı altına girilebileceği tek merkez, “MHP Genel Merkezi“dir.
“Söz konusu vatan“sa, mazide kalan kötü hikayelerin tümü, “teferruat“tır.