Siyasi Hareket Alanları
Şükrü Alnıaçık
Demokrasi deyince akla seçim, seçim deyince sandık, sandık deyince seçmen listeleri, listeler deyince muhtarlık, muhtarlık deyince mahalleler ve köyler yani insanlar geliyor.
İnsanların bulunduğu yer, ne metropolün geniş caddeleri ne de parklar ve meydanlardır. İnsanlar mahallelerde ve köylerde yaşarlar.
Köy ve mahalle muhtarlıkları, devletin kendi insan unsuruyla buluştuğu sinir uçlarıdır. Askerlik şubeleri ve vergi daireleri bu yüzden genellikle muhtarlıklar üzerinden vatandaşa ulaşırlar.
Osmanlı Demografisi üzerine çalışırken dikkatimi çekmişti. Harita üzerinde koca koca vilayetler, vilayetlere bağlı sancaklar, sancaklara bağlı kazalar, kazalara bağlı köyler ve nihayet dağı bayırı aşıp tarlalardan içeri girince “insan“a ulaşıyordunuz. Devlet insana en yakın yere, kasabaya “kadı“yı koymuş, adaleti oradan dağıtıyordu. Aşağı yukarı her köyde mevcut “imam“lar da “kadı naibi” idi.
Bu yüzden coğrafya atlasları genellikle aldatıcıdır. Bir ülkenin şehirlerine harita üzerinden baktığınızda geniş arazileri görebilir, dağları, gölleri, ovaları ve çölleri takip edebilirsiniz. Ancak eğer siyaset yapıyor ve insana ulaşmak istiyorsanız, bakmanız gereken yer, mahalleler ve köylerdir.
Vilayetin azameti karşısında genellikle “ilçeler“in önemi gözden kaçırılmaktadır. Ancak öteden beri devletin kırsal alanla temas noktası olan “ilçeler” siyasetin nabzının attığı değerli nüfus öbekleridir. Haddizatında büyük kentler de çeşitli sebeplerle büyüyüp öne çıkmış eski “kaza“lardır. Vilayetler dahi, merkez ilçesi dahil olmak üzere birer “ilçeler birliği“nden ibarettir.
Şunu demek istiyoruz ki Balgat, Dikmen, Öveçler, Yıldız, Huzur vs. mahallelerini iptal ettiğinizde Çankaya diye bir ilçe ortada kalmaz. Çankaya, Mamak, Yenimahalle, Keçiören… İlçeleri yoksa Ankara diye bir il yoktur.
Bu yüzden de mesela bir siyasi partinin Ankara il teşkilatı, aslında bir “ilçe teşkilatları koordinasyon merkezi” anlamına gelmektedir. İstanbul için de durum bundan farklı değildir. İlçe başkanlıkları bu yüzden ilden aşağı bir mertebe değil, ili il yapan faaliyet alanları, “halkla ilişkiler” noktalarıdır.
İlçeyle il arasındaki bu ilişkinin bir benzeri de beldeler, köyler ve mahallelerle ilçe arasında kurulmuştur. Halka ulaşmak isteyen siyasetçinin bu demografik kargaşayı aşmak için takip etmesi gereken yol, “sandığa doğru yola çıkan aileyi arayıp bulmak” yani köye ve mahalleye ulaşmaktır.
Aileye ve bireye ulaşmanın çeşitli yolları vardır. Bu yollardan birincisi, doğrudan temas yani yüz yüze gelip, tokalaşmaktır. Bu tokalaşmanın yoğun ve verimli olabilmesi için seçim zamanı ilçenin çarşısında yapılan temas yeterli değildir.
Mahalle veya köy, insanın var olma, yaşama ve yetişme alanıdır. İnsanların en güzel hatıraları çarşıda pazarda değil, mahallede veya köyde teşekkül eder. Bu yüzden de iz bırakmak isteyen siyasetçi, seçim zamanı değil, her zaman köye ve mahalleye girebilmelidir.
İldeki toplam oy potansiyeline, bir önceki seçimlerde alınan toplam oy üzerinden fal açarak, liderin ideolojik söylem ve kürsü hitabet cazibesine yaslanarak, konjonktür rüzgârı bekleyerek siyaset yapmayı ben Umman balıkçılığına benzetiyorum.
Rüzgâr buldukça hızlanan bir taka, elindeki zıpkınla takanın ucuna çıkmış bir yiğit, güneşin durumuna göre yüzeye çıkan bir balık ve haydi rastgele diyen bir miço… Böyle bir av, sonunda keyif veren bir kahramanlık olabilir; ancak Ummanlıların, Norveçli balıkçılarla rekabet şansı bulunduğunu söylemek mümkün değildir.
Bu dönemde kitle partileriyle yürütülen siyaset de bir tür balıkçılık gibi görünüyor. Ancak bunun için önce modern usullerle balığı üretmek, beslemek, çoğaltmak gerekiyor. Etrafı sosyo-ekonomik duvarlarla çevrilmiş balık havuzlarında, muayyen zamanlarda yapılan bakımlarla çoğaltılmış seçmenler ve zamanı gelince kepçeyi daldırıp çıkaran siyasetçilerle bir tür kültür balıkçılığı…
Ustalar bilir, balığın yeri nasıl plajlar değil de kaya dipleriyse seçmenin elinin tutulduğu noktalar da mahalleler ve köylerdir; siyasetçinin “seçmene uzanan kolu” ise ilçelerdir. Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimlerde özellikle ilçe teşkilatlarına sanıldığından daha büyük bir sorumluluk düşmektedir.
İl ve ilçe teşkilatları arasındaki uyumsuzluk ve çekişmenin ihanet seviyesinde zarar vereceği bir sürece girmiş bulunuyoruz. İllerin seçim meydanları Genel Başkanın hitabet sorumluluğunda olduğuna göre, il başkanları ilçeleri, ilçe başkanları da köyleri ve mahalleleri “siyasi hareket alanları” olarak görmelidir.
Yerel meseleleri merkeze alarak önce siyasi vizyon ortaya konulmalı sonra da mahalle mahalle, köy köy gezerek; meseleler, milletimize anlatılmalıdır.