
“İmralı’daki kitle katliamcısı Öcalan’ın söylediklerine göre; PKK’nın dağıtılması, silahlara veda etmesi söz konusu değil” diyen Yeniçeri, “Bebek katili Öcalan, “AKP ile başkanlık ittifakına girebiliriz” diyor. Başkanlık sistemi ile terör veya Kürt isteklerinin ne ilgisi var? Sırrı Süreyya’ya “yaz Sırrı” derken, Erdoğan da TBMM’ye, “geçir şu Anayasayı” diyecektir. Erdoğan iktidarı alıp ilhamını kitle katliamcısı Öcalan’dan verecek Türkiye’ye yeni bir nizam…Bu sözleri duyanlar, AKP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını İmralı’ya taşıdığını sanır. 14 yıldır İmralı’da hapishanede yaşayan birisinin kendisine biçtiği misyon budur. Yalnız Türkiye’yi değil, bölgeyi de kendisinin yönettiğini sanıyor” dedi.
Yeniçeri’nin açıklamaları şu şekilde:
“Bu kadar cehl ile devlet nasıl olmaz berbad
Sadrazam umuyor düşmeni candan imdad”
Tutanaklar Çözüm Değil Yıkım Diyor!
Barış için AKP’nin umudu haline getirilen İmralı’daki kitle katliamcısı Öcalan şunları söylüyor:
—AKP’yi 10 yıldır ayakta tutan benim… Biz AKP’yi çıkartan gücüz!
— ‘İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik.
— Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk!
— Darbecilere karşı AK Parti’yi koruyup kolladık!
— MİT’in ‘gayri-milli’ ellere düşmesini engelledik,
— Başbakan’ın tutuklanmasını önledik!
— ‘Ne ev hapsi ne de af, bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız… Başarılı olursam, ne KCK tutuklusu kalır ne başkası’.
— ‘Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek… Ne eskisi gibi yaşayacağız ne de eskisi gibi savaşacağız… Şimdiye kadar yaşadıklarımız devede kulak kalır.
— ‘Başarılı olursak, yepyeni bir Cumhuriyet’e… Radikal demokrasi, tam demokrasi, Anadolu ve Mezopotamya’nın tam demokratikleşmesi, hazırlığım bu yönde’.
— “Komisyonlar kurulacak. Hakikat Komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz. Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var…”
Yani PKK’nın dağıtılması, silahlara veda etmesi söz konusu değil tam aksine çekildiği sanılan yerlerde “gerillanın daha da büyütülmesi” söz konusudur.
— ‘Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız başkanlık ABD’deki gibi olmalı.
“AKP ile bir başkanlık ittifakına girebiliriz” diyor. Başkanlık sistemi ile terör veya Kürt isteklerinin ne ilgisi var?
Belli ki bu şahsi istek AKP’ce bir pazarlık kozu olarak öne sürülmüş.
Öcalan’ın : “Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır” sözlerinden “Demokratik özerklik” modelinden vazgeçilmediği ancak dayatmanın ertelendiği anlaşılıyor.
Kritik nokta Anayasa’nın 66. maddesi… Öcalan o maddeyi Sırrı Süreyya’ya dikte ettiriyor:
“Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyetine bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.”
Öcalan Sırrı Süreyya’ya “yaz Sırrı” derken, Erdoğan da ‘TBMM’ye geçir şu Anayasa’yı’ diyecektir. Erdoğan iktidarı alıp ilhamını kitle katliamcısı Öcalan’dan verecek Türkiye’ye yeni bir nizam!
Bu sözleri duyanlar AKP’nin, Anayasa uzlaşma komisyonu çalışmalarını İmralı’ya taşıdığını sanır. On dört yıldır İmralı’da hapishanede yaşayan birisinin kendisine biçtiği misyon budur. Yalnız Türkiye’yi değil, bölgeyi de kendisinin yönettiğini sanıyor.
Bu sözleri söyleyenin bir ileri aşamada “ben Napolyonum”, “İsa’yım” derse kimse şaşırmamalıdır!
AKP’nin muhatap aldığı, devletle sözüm ona görüştürdüğü adam budur! O, ‘Komplo’larla düşünen, her şeyi kendisine bağlayan megaloman bir bebek katilidir. Sözlerinde tahrik var, tehdit var, sabotaj var, provokasyon var, ne aranırsa o var! Sağduyu yok, çözüm yok, pişmanlık yok, terörizmden vaz geçtiğine yönelik bir belirti yok.
Başbakanın “çözüm” dediği süreç budur; muhatap olarak aldığı da bu adamdır!
İmralı’daki kitle katliamcısı TBMM’nin ne yapması gerektiğini, hangi komisyonların kurulması gerektiğini de söylüyor: “Hükümetin inisiyatifiyle TBMM’nin onayından geçmiş ve hazırlayacağı önerilerle hukuki engelleri kaldırılmasına yardımcı olacak bir Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun teşkil edilmesi. Komisyonun teşkilinde tüm taraflar arasında azami muvaffakat aranacaktır…Bu biçimde yasal engellerin kaldırılması halinde PKK, yasadışı konumdaki varlığını…Bir kurul denetiminde Türkiye sınırlarının dışına çıkarabilecektir. Daha sonra bu güçlerini kontollü olarak değişik alan ve ülkelerde üslendirebilecektir. Bu aşamada kritik olan nokta, PKK siyasi ve tutuklu ve hükümlülerinin bırakılmasıyla PKK silahlı güçlerinin sınır dışına çekilmesinin birlikte planlanmasıdır. ‘Biri diğersiz olmaz’ ilkesi geçerlidir…”
Tutanakların Sızması AKP’yi Panikletmiştir!
AKP’nin kurmayları da Öcalan-BDP ekibinin görüşmelerini sızdıran tutanaklardaki söylemleri tekzip etmekle meşguller. Hükümet taraftarları sızdırılan bu tutanaklar yüzünden büyük bir panik yaşamışlardır.
AKP’nin kurmayları sanki görüşmeler sırasında oradaymış gibi sızdırılan görüşme hakkında kanaat bildirmekte ve adeta tutanaklarda yazılanları Öcalan’a yakıştıramamaktadırlar:
AKP’li Ömer Çelik, ”görüşme tutanaklarına” ilişkin ”Bu ifadelerin çoğu aktaranların spekülasyonudur” nereden biliyorsa? Egemen Bağış, “yalan yanlış tutanak” diyor, doğrusunu kendisi biliyormuş gibi!
Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan “Yalan-yanlış şekilde tutulan bazı notlar veya değerlendirmeler” diyor.
Demek ki doğru olanı, yalan-yanlış olmayanı, gerçek olanın ne olduğunu kanaat bildiren bu zevat biliyor.
İmralı’da neyin konuşulduğunu ya da neyin konuşulmadığını nereden biliyorsa Hüseyin Gülerce de “İmralı’da hiç konuşulmayanlar, sanki konuşulmuş gibi yazılıp, anlatılıyor” diye kanaat bildiriyor.
Malum zevatın savunma psikolojisi içinde takındığı tavır, Türkiye’de ne kadar çok Öcalan uzmanının (!) olduğunu da göstermektedir.
Devlete, millete ve tarihe diz çöktürme operasyonunun baş aktörü olan Başbakan Erdoğan’ın tutanakların içeriğiyle ilgili olarak hiç konuşmaması da dikkat çekicidir!
Tutanaklara Değil Sızma ve Sızdırmaya Dikkati Çekenler!
Birileri tutanaklar sızar sızmaz, savunma refleksi içerisinde zevahiri kurtarmak adına işin özüne değil sızma biçimine dikkatleri çekmiştir.
Bilinçli olarakÖcalan ile BDP’liler arasında ki görüşmelerin, kim tarafından sızdırıldığı hususu üzerinde yoğunlaştırılmıştır. Malum odaklar nasıl sızdırıldı? Sızdıranların amacı nedir? Ne biçimde sızdırılmıştır? Bu sızdırma sabotaj mıdır? Barış sürecine (!) yönelik suikast mıdır? Provokasyon mudur? Sorusuna cevap aramaya koyulmuşlardır.
Böylece halkın kamuoyundan, Öcalan’ın ne söylediği, ne talep ettiği ve neyi amaçladığı hususları kaçırılmış olmaktadır.
Öcalan ile pazarlık edilenin ne olduğu ve onun bu görüşmelere, kendine ve AKP iktidarına yüklediği anlam kamu oyunun dikkatinden kaçırılmak istenmiştir.
Öcalan ile BDP’lilerin görüşmelerinin halk tarafından öğrenilmesi AKP’yi panikletmiştir. Suçüstü yakalanmanın telaşıyla, AKP’liler panik halinde açıklama üstüne açıklama yapmaktadır.
Kitle Katliamcısı Öcalan ile İnsanlık Düşmanı PKK’nın İmajını Düzeltenler!
Başbakan’ın da stratejisini belirlerken ilham aldığı liberal kalem erbapları ile hükümet var güçleriyle cellat başı Öcalan’ın ve terör örgütü PKK’nın imajını değiştirmeye çalışıyor. AKP hükümeti de sözde ölüm oruçları sırasında Öcalan’ın liderliğini ve etkinliğini pekiştirmişti. Gelinen aşamada eli kanlı, bebek katili caniye yeni sıfatlar verildi. Bunlardan bazıları şunlar: “Dini bütün Öcalan”, “Akil adam Öcalan”, “Barış adamı Öcalan” ve nihayet “Makul muhatap Öcalan”.
Muhataplık o kadar çok sıradanlaştı ki Öcalan’ın statüsünü daha da yukarılara çekenler oldu. Ezgi Başaran şöyle yazmış: “Bu safhada güçlü iki liderin masaya oturması ülkeyi karaya çıkaracaktır”.
Öcalan tutsaklardan söz etmiş, karşılıklı olarak iki taraf elindeki tutsakları bıraksın demişti. Eyüp Can bu sözlerden yola çıkarak Öcalan’a olmayan vasıflar yüklüyor: “Öcalan artık sadece PKK’nın lideri değil ayın zamanda bir PR’cı. Cumartesi günü PR’cı gibi mesaj vererek doğrudan ilk iletişimini yaptı…Aslında ona kalsa PKK’ya direkt talimat verecek ama önceden hazırlığı yapılmadığı için mesajını temenni olarak veriyor!”
Önceki şaşkın siyasiler “Kürt Gerçeğini” tanıdılar, Erdoğan’ın AKP’si ise bir adım öne geçti ve “Kürt Sorunu”nu tanıdı. Giderek sıra terör örgütü PKK’yı tanımaya geldi. Bunun içinde PKK terör örgütünün imajını düzeltmek gerekiyordu. O da yapıldı. CHP’li Aygün kendisini alı koyan ya da kaçıran (!) PKK’lılar için “iyi çocuklar” diyerek yolu açtı. Ardından Arınç ve güdümlü ekip “dağdaki PKK’lılar için ağlamayan insan değildir” diyerek imaj onarımı operasyonuna büyük katkı verdiler.
Nuray Mert, amacın ne olduğunu açık biçimde ortaya koydu ve şöyle dedi: ”PKK bir terör örgütü değil… Devletler kendilerine baş kaldıranları ‘terör’ diye tanımlar” açıklamasını yaptı.
Şu sıralarda PKK’nın TSK’nın muadili bir “kurtuluş örgütü” olduğu vurgusu giderek yaygınlaştırılmaktadır. Bazı duayen (!) yazarlar artık PKK’ya terör örgütü demiyor. PKK’lı militanlara da medyanın önemli bir kısmı artık “gerilla” diyor. Uyguladığı vahşi ve acımasız kör şiddetle binlerce insanın kanına giren PKK bir anda Murat Yetkin’in yaptığı gibi “yasadışı örgüt” unvanıyla tarif edilmeye başlanmıştır.
AKP iktidarı dikensiz gül bahçesi modeliyle hareket ettiği için bazı gazetelerin haber güdüsüyle yayınladığı İmralı Tutanaklarına büyük tepki gösterdi. Hükümet, her şeyin gizli kapaklı bir biçimde yürütüyorken neden “Önder Apo’nun” ifade ettikleri yayınlanmıştı? Hükümet bunu hazmedemiyor. Halbuki, bu sızan tutanaklardaki sözler Başbakan Erdoğan’ın güvenilir muhatap gösterdiği Öcalan’a aitti.
Sızdıranlarla da muhtemelen AKP hükümetinin yeni müttefiki BDP’lilerin içinde seçerek adaya gönderdiği unsurlardır!
Başbakan Erdoğan, bu kadar güvendiği, önem verdiği ve bundan dolayı da devlete muhatap kıldığı adamın sözlerinin dışarıya sızmasından niye korkuyor? Hani Öcalan ile görüşmeler şeffaf bir biçimde yapılıyordu?
Demek ki, Başbakan Erdoğan’ın İmralı’daki terörist başıyla yaptırdığı görüşmelerin halka yansımasını istemediği tarafları var. Türk Milletinin kabul etmeyeceği şeylerin terörist başıyla görüşüldüğü ve halkın bunları bilmesinden hükümet korktuğu anlaşılıyor.
Tutanakları yayınlayan gazeteye duyulan öfkenin altında bu korku var. Başbakan, gerçekleri kamu oyuna duyurmak ve halkı bilgilendirmekle görevli medyanın gözünü korkutmak için tehdit ediyor. “Böyle bir haberi atamazsınız, atmamalısınız” diyor.
Bundan böyle gerçekler, bilgiler, belgeler ve haber değeri olan süreçler değil de Başbakanın ve AKP iktidarının ihtiyaçlarına uygun manşetler atılacaktır. Aksi takdirde Başbakan “o taşı önünden çeker atar!”
Başbakan halka hesap verecek yerde halktan hesap soruyor!
Suçüstü yakalanmanın telaşı içinde bağırıyor, çağırıyor, halkın kendisine güvenmesini istiyor.
Sayın Başbakan daha öncede “Öcalan’la görüştü diyen şerefsizdir, alçaktır” diyordu…Neredeyse ne diyorsa tersini yapan bir Başbakana halkın güvenmesi için hangi sebep var? Onu açıkla Sayın Başbakan!
“Kürt sorunu vardır” sözlerinize mi, “Kürt sorunu yoktur” diyen sözlerinize mi? Rasmussen Nato Genel Sekreteri olamaz diyen Erdoğan’a mı, Rasmussen’i Nato’ya genel sekreter yapan Erdoğan’a mı? Zina bizim sorunumuzdur diyen Erdoğan’a mı, Avrupa’nın istediği gibi zina düzenlemesi yapan Erdoğan’a mı millet inansın?
Ey AKP bu ne pişkinliktir!
Sayın Başbakan, halka sizin başınızı aşağıya eğdirecek bir şey yapmam diyorsunuz!
Daha ne yapacaksınız! Öcalan’ı devletle muhatap kılmak yeteri kadar utanç verici değil midir?
Gazi’ye “Gaziliği istismar etme” diyorsunuz. Asıl siz Sayın Başbakan, Başbakanlığı istismar etmeyiniz!
“Genel af” yok diyorsunuz. Zaten siz özel af çıkartıp sonra da yaygınlaştıracaksınız! Siz de yok yok Sayın Başbakan!
Sayın Başbakan!
TSK’nın neredeyse komuta kademesinin tamamını tutuklattınız! Yıkıma karşı koyma ihtimali olan herkesi darbeci ilan edip içeri tıktınız! Periyodik yayın gibi belirli aralıklarla tutuklamalar yaptırarak insanların korku ve endişe içinde yaşamasını salıyorsunuz!
TSK’nın elini ayağını bağlayıp resmen PKK’nın önünü açtınız!
Generaller terörist; teröristler general oldu sayenizde.
TSK suç örgütü, darbeci ilan edilirken PKK “gerilla”, yasa dışı örgüt ve nihayet “kurtuluş örgütü” sıfatını aldı.
Balyoz, Ergenekon, Casusluk davaları bahane edilerek, PKK’yla görüşmelere, Öcalan’ın önünde diz çökmeye karşı çıkması muhtemel milli subaylar içeri alınmıştır.
Yayınlanan tutanaklar iyi okunulduğunda Öcalan, silah bırakmaktan ya da çekilmeden daha çok anayasayla ilgilendiği görülüyor. Taktik bir çekilmeyi bir çok şarta bağlıyor ve çekilme olması halinde çekilenlerin yerini dolduracak milislerin şimdiden hazırlandığı iması yapılıyor. Öcalan, terörü sona erdirmek değil dayatmalarının kabul edilmemesi halinde “50 bin kişiyle” yapılacak bir halk savaşından bahsediyor. İmralı canisi Öcalan, “Tayip Beyin başkanlığını destekleriz” diyerek görüşmelerin Öcalan-Erdoğan ikilisinin geleceğine yönelik olarak gerçekleştiğini de farkına varmadan itiraf etmiş oluyor.
Kandil Yavaştan Alıyor!
Mahkemeler birden bire KCK’lıları serbest bırakmaya başladı. Buna karşılık da PKK’nın elinde tuttuğu devlet rehinelerinin serbest bırakılması bekleniyordu.
İmralı’da yatan kitle katliamcısının mektubunu Kandil’e götüren ekibi gecikerek kabul eden Kandil’deki terörist başı, bu mektuba verilecek cevabın da on gün zaman alacağını duyurdular.
Erdoğan’ın heyecan içinde bir adım önde olarak adım üstüne adım atmaya hazır olduğunu göstermesine karşın Kandil de elinde tuttuğu kamu görevlilerinin serbest bırakılması konusunu ağırdan alıyor. Erdoğan, BDP heyetinin PKK’nın elindeki kamu görevlileriyle birlikte Türkiye’ye dönmelerini bekliyordu.
Erdoğan, Öcalan ile Karayılan ekibiyle görüşürken Suriye-İran kanadından Bayık-Fehman Hüseyin ise farklı düşünüyor.
Terörist Duran Kalkan’ın çözümden anladığı için çok daha farklıdır: Kalkan aynen şunları diyor:
— “Bu tartışmaları, hem zaman kaybı hem de yanlış görüyoruz. Acaba bu Türk ordusu Kürdistan’daki gücünün yüzde doksanını geri çekecek mi? Türk devlet polisi Kürdistan’dan gidecek mi? AKP Kürdistan’daki yönetimi Kürtlere bırakacak mı? Kürtler kendi seçimlerini yapacak hâlâ gelecek mi? Eğer sorun çözülecekse böyle olacak….Kandil’in gerçek koşulları bunlar!”
Asıl Terör Yeni Başlayacak!
Terör örgütünün kış aylarında ki hareket kabiliyeti sınırlıdır. PKK bu yetersizliğini yıllardır “tek taraflı” ya da “çift taraflı” ateşkes ilan ederek kamufle etmektedir. İktidar bu durumdan yararlanarak “artık terör olmuyor” bu durum Öcalan’la yaptığımız açılım sayesinde oluyor, duygusunu yaratmaya çalışıyor. Bu sahte ve sanal bir görüntüdür. Sorunu Öcalan ekseninde BDP yönetiminde götürmek diğer aktörleri ve faktörleri görmemek son derece yanlıştır.
21 Mart’ta başta Öcalan olmak üzere çatışmasızlık ve silahlı militanların sınır ötesine çekilmesi çağrısı yapılacağı anlaşılıyor.
Bu durumda bir kısım militanlar sınır ötesine çekilebilir. Örgütün elinde rehin olarak tuttuğu devlet memurları da serbest bırakılabilir. Hükümet de bunu büyük bir zafer, barışın ayak sesleri olarak niteleyebilir. Medya çılgınca başlıklar atarak süreç başarıldı imajı yayabilir.
Ancak PKK homojen bir yapı ve tek merkezi olan bir mekanizma olmadığından Öcalan’ın bu talebini ihanet olarak niteleyenler eylemlerini daha da yoğunlaştıracaktır. En azından mevcut yapıdan ve şartlardan bu sonucu çıkarmak çok da yanlış olmayacaktır.
Cumhuriyet Savcıları Harekete geçmelidir!
Çarşaf çarşaf yayınlanan İmralı tutanakları “İkinci Oslo Faciasıdır”. Bu tutanaklar suçüstü yapılmasını gerektiren derecede önemli olan belgelerdir. Terör örgütüne “silah bırakma-yurt dışın teröristlerin çıkarılması görüşülüyor!” diyererek Türk Milleti aldatılmıştır. Millete yalan söylenmiştir. Tamamen suç delili olan bu belgeleri savcılar soruşturmalıdır.
Bu belgeler gerçek iktidarın İmralı’ya taşındığını AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan’ın boşa düştüğünü göstermektedir. Başbakanın telaşının nedeni de budur. Anayasayı “Yaz Sırrı!” komutuyla İmralı canisi kaleme aldırmaktadır. Cumhuriyet Savcıları yıkımı seyretmemeli görevlerinin gereğini yapmalıdır.
AKP iktidarı meşruiyetini ve legalitesini ayaklar altına almıştır. Unutmamak gerekir ki geçmiş dönemlerde bu tür iktidarlara karşı uygulanan ilke şu olmuştur: “Kendini haysiyetten ıskat eden bir hükümetin ıskatı farz olur”.