ÜÇ HİLÂLİN KAHRAMANLARI
Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu
Ahmet B.KARABACAK
Türkçede çok sevdiğim bir söz vardır: “Marifet iltifata tabidir.” Bunu hayatımda pek çok kere gördüm. Birçok gerçek donanıma sahip olan kişi ortam bulamadıkları ya da yaptıkları bir iş çevre tarafından ilgi görmeyince, desteklenmeyince kabuklarını kıramamış, kendi dar çerçevelerinde yaşayıp gitmişlerdir. Daha önce bazı yerlerde yazdığımı hatırlıyorum: Bir döneme damgasını vuran S.Ahmet Arvasî önü açılmasa idi belki bir öğretim üyesi olarak yaşayacak, emekli olup köşesine çekilecekti. Son dönemin en önemli romancısı olan Mustafa Necati Sepetçioğlu, “ haydi biraz övüneyim” benim zorlamam olmasaydı belki bir Sosyal Sigortalar Kurumu Şefi olarak kalacaktı. Bunları neden anlatıyorum?
1967 yılı 29 Mayısında İstanbul’un fetih yıldönümü günü bir kutlama yapmak istedik. Yayınladığım Millî Hareket dergisinin organizasyonu çerçevesinde, Türk Günü adı ile İ.Ü.T.B. salonunda gençliğe yönelik bir toplantı idi bu. Bayraklar ve afişler hazırladık. Edebiyat Fakültesi hocalarından, çok sevdiğim Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, İ.Ü.T.Birliği genel başkanı Ufuk Şehri, yazar ve siyasetçi İlhan Egemen Darendelioğlu, Batı Trakya uzmanı Ahmet Kayıhan konuşmacı olarak katılacak, ben de açılış konuşmasını yapacaktım. Toplantıda takdimleri yapacak olan, şimdi Yar. Doç. Sakin Öner o sırada İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci idi. Konuşmacıları seçerken; “ağabey, dedi bizim fakültede bir hocamız var, edebiyat doktoru. Kendisinin İstanbul’un fethi konusunda bir de küçük kitabı yayınlanmış. Çok iyi bir Türk Milliyetçisi. Onu da konuşmacı olarak davet edelim…” Necmettin bey, Sakin beyin davetini hiç nazlanmadan kabul etmiş. Çok kalabalık olan bu toplantımızda, belki de ilk defa halka açık olarak konuşmuştu…
Necmettin Hacıeminoğlu 1932 de Maraş’ta doğmuş. Ailesi Darendeli. İlk yılları da orada geçmiş. İlk ve ortaokulu Darende ve Osmaniye’de, liseyi Adana’da tamamlamış. 1959’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş. Kısa bir süre lise hocalığı yaptıktan sonra, bitirdiği fakülteye asistan olarak girmiş. Ben kendisi ile, sözünü ettiğim toplantı vesilesi ile tanıştım ve dostluğumuz vefat ettiği 26 Haziran 1996 tarihine kadar kesintisiz devam etti.
Necmettin bey, kızıl ordunun Türkiye’deki uzantıları ile bölücü Kürtlerin her tarafı ateşe verdiği, Türk aydın ve ülkücü gençleri her gün katlettikleri bir ortamda yaşadı. Bir taraftan fakültedeki öğrencilerine millî şuur aşılamağa çalışırken, bir taraftan da o sıralarda neşredilen milliyetçi yayınlarda yazılar yazıyordu. Milliyetçilerin gazetesi Hergün’deki ateşli yazılarında siyasileri ve gençleri uyarıyor, duyarsız idarecileri hiç çekinmeden sert bir dille tenkit ediyordu. Bu arada Türkiye’nin muhtelif yerlerinden gelen konferans tekliflerini hiç çekinmeden kabul ediyor, çok sert konuşmalar yapıyordu. (Yusuf İmamoğlu’nun şehit edildiği, öğretim üyelerinin tehdit edildiği, öldürmek için, milliyetçilere ağabeylik yapan Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın odasının basıldığı bu fakülte o sıralarda komünistlerin hedefleri arasında idi.) Anarşinin doruk noktalara vardığı 1979 yılında, Hergün gazetesinde çıkan bir yazısı sebebiyle, askeri mahkeme tarafından tutuklandı. (O günlerde Türkiye genelinde sıkıyönetim ilân edilmişti) 40 günlük bir tutukluluk döneminden sonra bırakıldı; fakat mahkemesi devam etti. Beraat etti. Ama onun yazılarından ve çalışmalarından rahatsız olan 1980 darbesinin Kenan Evren liderliğindeki, pek çok Türk gencini acımadan ve çoğunu da haksız yere asan çetesi, Necmettin Beyi fakülteden uzaklaştırdı ve işsiz bıraktı. İki yıl öğretmen olan eşinin aylığı ile geçinmek zorunda kaldılar. Çetenin etkinliğini kaybettiği 1985 yılında Trakya Üniversitesine profesör olarak tayin edildi. Orada dokuz yıl çalıştı. 1994’te yeniden İstanbul’a, kendi fakültesi saydığı İstanbul Edebiyat Fakültesine geldi…
Necmettin bey, o karışık günlerde pek çok dergi ve gazetede yüzlerce makale ve hepsi birbirinden değerli kitaplar yazdı ve neşretti. Bu kitaplardan biri de benim yayınevinin yayınları arasında basılan Türkiye’nin Çıkmazları adlı kitaptır.
Necmettin bey fakülteden çıkınca vakit buldukça yayınevine gelir, onu görünce toplanan gençlerle yorulmadan uzun süreler sohbet eder, sorularını cevaplardı. Bu konuşmaların onu rahatlattığını hisseder, devamlı davet ederdim.
1967 yıllarıydı. Türkeş bey, her ay aksatmadan yaptığı gibi İstanbul’a gelmiş, bir basın toplantısı yapmıştı. Ben yayınevinde otururken bir genç geldi, Türkeş’in beni, Hacıeminoğlu’nun Fatih’teki evinde beklediğini söyledi. Gittim. Orada Türkeş ve Necmettin Beyle beraber, milliyetçi sosyolog ve kıymetli araştırmacı dostum Prof. Dr. Mehmet Eröz, gene üniversiteden öğretim üyesi Alev Arık, belki hatırlamadığım bir iki kişi daha Türkiye’nin geleceğini tartışıyorlardı. Benim o sırada neşrettiğim ve partinin tek yayın organı olma özelliğini taşıyan Millî Hareket dergisinin nasıl daha etkili olabileceğini konuşmak, sıkıntılarımı öğrenmek için beni çağırmışlar. Zaten Necmettin bey ve Mehmet Eröz dergide yazıyorlardı. Türkeş onlara, bana daha çok yardım etmelerini, daha başka hocaların da dergiye katkı sağlamalarını söyledi. Orada saatlerce ne yapabiliriz diye konuştuk. Galiba içimizde en ateşli olan da Necmettin Hacıeminoğlu idi.
Yazının sonunda, belki merak eden olur ve araştırılır diye onun yazdığı gazete, dergi ve kitaplarının bilebildiğim kadarının adlarını vermek istiyorum:
Gazeteler: Bizim Anadolu, Hergün, Orta Doğu, Tercüman. Dergiler: Millî Hareket, Bozkurt, Büyük Türkiye, Devlet, Hisar, Töre, Türk Dili, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu. Kitapları: Bilimsel olanlar: Lehçetü’l-Hakâyık, Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i ve Dil Hususiyetleri, Türk Dilinde Edatlar, Fuzulî, Türk Dilinde Fiiller, Karahanlı Türkçesi Grameri, Harezm Türkçesi Grameri, Türk Edebiyatında Tahliller ve adını hatırlayamadığım fetihle ilgili küçük bir kitap. Düşünce ve mücadele kitapları: Türkçenin Karanlık Günleri, Türkiye’nin Çıkmazları, Milliyetçi Eğitim Sistemi, Milliyetçilik-Ülkücülük-Aydınlar. Ve bir hikâye kitabı: Yeni Bir Dünya.
Bu yazıyı hazırlarken bazı tarihleri hatırlamama yardım eden Hacıeminoğlu’nun dostu ve arkadaşı Prof. Dr. Necmettin Sefercioğlu’nun, Hacıeminoğlu ile ilgili bir makalesi şöyle bitiyor: “Özü sözü bir, sevecen, Türklük ve Türkçülük konularında duyarlı ve mücadeleci bir ülkücü olan Hacıeminoğlu’nun, unutulmaması gereken bir toplum önderi olduğu düşüncesindeyim.” Bu sözlere katılıyorum ve Necmettin beyin daha da fazla övgüye lâyık olduğunu düşünüyorum. Zor zamanların böyle kahramanlarını vefakâr Türk milleti unutmaz. Allahın rahmeti üzerine olsun.