MAKYAVELİZM, MAKYAVELİST VE İDEALİST SİYASET FELSEFESİ
Safter TANIK
Makyavelizm;1469-1527 yıllarında yaşayan, ünlü İtalyan düşünür ve siyasetçisi Niccolo Machiavelli tarafından, siyaset felsefesi alanında ortaya atılmış bir düşünce akımıdır.
Batı siyaset biliminin gerçek anlamda ilk teorisyenlerinden biri olarak kabul edilen Makyavel’in düşünceleri, daha ziyade tarih bilgisi ile politik tecrübelerine dayanıyor.
Düşünceleri ise 1513’te yazdığı Principe (hükümdar) adlı eserinde yer almaktadır.
Makyavel; bu eserinde, erdem ve iktidar kavramlarından yola çıkarak Prens’in iktidarı ahlak ile değil, kurnazlıkla elinde tuttuğunu, buna dayanarak da halkı yönettiğini söylüyor.
Makyavelist Siyaset Felsefesi
Makyavel’e göre; “Siyasetin kendi bağımsız alanı ve kanunları vardır. Burada ne din, ne de ahlak kurallarına yer yoktur.”…”Esas olan amaçtır. Amaca hangi yoldan ulaşılmasının bir önemi yoktur. Amacı gerçekleştirmek için de yapılacak her şey mubahtır. Doğru olan şey ise amaca ulaştırandır.”.
Görüldüğü gibi, makyavelist politikalarda; dini ve ahlaki hiçbir değere yer yoktur, acımasızlık vardır. Bu nedenle hedefe varmak için her yolu mubah sayan, hiçbir dini ahlaki kuralı dikkate almayan politikalar için de makyavelist tabiri kullanılır.
Makyavelist Siyaset Felsefesinin Etkileri
Makyavelist siyaset felsefesi; 19. yüzyılda pozitivist, materyalist, pragmatist ve emperyalist düşüncelerin ilham kaynağı olmuş.
İdealist Siyaset Felsefesinin Tepkileri
Makyavelizm; özellikle 19. yüzyılda pozitivist, materyalist, pragmatist ve emperyalist düşüncelere ilham kaynağı teşkil ederken, idealistlerin de yoğun eleştirilerine maruz kalmış.
İdealist Siyaset Felsefesi
İdealistlere göre; “Siyaset biliminin tabii ki bağımsız bir alanı ve kanunları vardır. Hile-yalan-dolan-iftira-takiye-riya-yüzsüzlük-densizlik-basitlik vb. tutum ve davranış bunun kanunları olamaz. Böyle bir siyasete de siyaset değil, hilekârlık-yalancılık-düzenbazlık-edepsizlik-şarlatanlık denir.”…”Siyaset kuralsızlık değildir. Ahlaki değerler olmadan da siyasetin kanunları belirlenemez.”.
İdealist Siyaset Felsefesinin Etkileri
20. yüzyılda, idealizmin öne çıkması ile makyavelist politikalar cazibesini kaybetmiş. İdeolojik söylemler, makyavelist söylemlerin yerini almış.
Siyaset, ideoloji ve doktrinlere göre şekillenmiş, ideologlar ile bilge kişiler de siyaset arenasının aranılır kişileri olmuş.
Dönemin siyasetçileri; savundukları düşünce sisteminin temel felsefesinden tutun, millet-devlet-ekonomi-din-milli kültür alanına kadar, her konuda kurulu bir saat gibi bir şeyler söylemeye çalışmış.
Bilgi dağarcığında bir şey olmayanlar, susmayı tercih ederken boş konuşanlar da kırdığı potlarla eleştirilmiş, hafife alınmış.
Makyavelist bir tutum ve davranış sergileyenler ise oportünist (fırsatçı)-revizyonist-pragmatist (faydacı)-işbirlikçi-yalancı-müfteri-ilkesiz samimiyetsiz-sorumsuz-basit-densiz-şarlatan suçlaması ile karşı karşıya kalmış.
Bunun için bunlar, ya zayıf-etkisiz-önemsiz kişiler olmuş, ya da siyaseti terk etmek zorunda kalmış.
Hele rüşvet ve-suiistimal, hiçbir siyasetçinin maruz kalmak istemediği, adeta idam fermanı niteliğindeki ağır bir suçlamaya dönüşmüş. Ancak; vebali ağır olduğundan, “laf olsun” diye de yapılamamış.
Bu durum; siyaset arenasına, erdemli-bilgili-ilkeli-ilgili-samimi-sorumlu kişilerin girmesine vesile olurken, aynı zamanda da siyaset ve siyasetçi seviyesinin yükselmesi sonucunu doğurmuş.
Lider-ideolog ve hatiplerler, toplumun yakından takip ettiği en gözde kişiler olmuş, halkın idolü haline gelmiş.
Gücü ile kıyaslanmayacak ölçüde, mütevazı bir yaşamı olan ve ilkeli-samimi-sorumlu-dürüst-inançlı-kararlı bir duruş sergileyen bu kişiler, halkın siyaset kültürünün gelişmesine de yol açtı.
Bunun için bir tek hareket ile yüzbinleri peşinden sürüklediler, en ufak söylemi bile olay oldu.
Neo Makyavelizm
21. Yüzyıla doğru, küresel kapitalizmin dünyada egemen olması ile makyavelist politikalar ve politikacılar tekrar öne çıktı.
Bu yeni düzende; nasıl olsa birileri yeni bir yaşam felsefesi ortaya koymuş, devlet-millet-din tanımı yapmış, ekonomik politikalar ile evrensel kültürü dayatmıştı. Bunun için başka bir sisteme, düşünmeye ve mantık yürütmeye ne gerek vardı.
Bunun rüzgârına kapılan yılların komünist-sosyalist-dinci-milliyetçi devleri, sanki Tanrı’dan bir vahi gelmiş gibi bir gecede liberal oldular.
“Kötü para, iyi parayı kovar” deyişi ile siyaset arenasını önce ideologlar ve bilge kişiler terk etti. Bunu, ilkeli-ilgili-samimi-sorumlu kişiler takip etti. Bunların yerini ise “değerli kişiler” hariç, genellikle mafyatik-nüfuslu-fırsatçı-menfaatçi-faydacı cebi şişkin ayan ile bilgisiz-bencil-bireyci-aşırı hırs ve ihtiras sahibi-tatminsiz-görgüsüz-
gösteriş meraklısı yeni yetme siyasetçiler doldurdu.
Bunun tabii bir sonucu olarak; partiler, git-gide ideolojilerinden uzaklaşarak renksiz bir görüntüye dönüştü. Bu değişim, örgütlü toplumlarda bir ölçüde frenlenirken, örgütsüz toplumlarda ise rayından çıktı. Dolayısıyla siyasi yapı, pragmatik-popüler politikaları öne çıkaran liderlerin sultasında, aslında birbirinden fazlaca farkı olmayan partilerden oluşan bir şekil aldı.
Altyapı örgütleri ile toplumun çeşitli kesimlerine nüfus eden, siyasi harekete eleman kazandıran, yetiştiren ve bununla kadrolarını inşa eden partiler, bu özelliğini terk ederek altyapıdan yoksun, halktan uzak, neden-niçin-nasıl-ne şekilde geldiği belli olmayan, gelişigüzel kadrolardan oluşan, verimli çalışamayan, kaynakları kurumuş çöle benzeyen bir yapıya dönüştü.
Neo Makyavelist Siyasetçi Tipi
Yeni siyasetçi tipinde; erdem-bilgi-sabır-cesaret-çalışkanlık-parti ve davaya bağlılık, öz geçmiş fazlaca aranan özellik değildi. Daha çok cebinin şişkinliği, nüfuslu olması, titri ve lidere olan bağlılığı önemliydi. Bu ölçü, sürekli fikir ve parti değiştiren, fırsatçı-menfaatçi-şarlatan-kraldan çok kralcı bir politikacı tipini ortaya çıkardı.
Bana necilik-sahte mütevazılık-gösteriş bir marifet sayıldı. Bu da medeni cesaret ve yapıcı eleştirenden mahrum, şartlar ne olursa olsun “evet efendimci” ürkek, pısırık bir siyasetçi tipini üretti.
Bu tür siyasetçiler; liderleri, her şeyi bilen-gören-duyan-hata ve yanlış yapmayan dokunulmaz bir kutsal varlığa dönüştürürken, aynı zamanda onların da kendilerini fildişi kulesinde sanmalarını sağladı.
Oysaki mezarlıklar; kendilerini vazgeçilmez, mevki ve makamı baki, yaşamı ebedi sanan insanlar ile dolu idi. İnsan bunları görünce; “Sen neymişsin be abi” demekten kendini alamıyor.
Siyasetteki bu eğilim, sadece siyasetin git-gide seviye kaybetmesine neden olmadı. Siyasetçilerin de toplumun en az güven duyduğu kesim olmasına sebep oldu.
Bugün; ne partilerden ne de ideolojilerden bahseden var, sanki partiler liderlerin malı olmuş gibi, liderlerin adı ile anılıyor.
Buna rağmen; dünyada karizmatik lider yok gibi, bu da erdem ve bilgi sahibi üstün yetenekli insanların olmayışı ile değil, mevcut sistemin düşünce ve mantığı ile ilgili.
Neo Makyavelist Politikalar
”Dün dündür, bugün bugündür.”… “Benim memurum işini bilir.”…”Vefa denilen şey, İstanbul’da bir semtin adıdır.”… ”Tencerenin dibi kara, seninki benden kara.”… “Köprüyü geçinceye kadar, ayıya dayı diyeceksin.”…”Kimin arabasına binersen, O’nun türküsünü söyleyeceksin.”… “Bal tutan, parmağını yalar.”…”Üzümünü ye, bağını sorma.”…”Düşene bir tekmede sen vur.”…”Sona kalan, dona kalır” vb. sözler, bu yeni siyaset anlayışının şifreleri oldu.
Geçmişi sürekli karalamak, devri sabık yaratmak, “en iyi savunma taarruzdur” deyip rakipleri yerden yere vurmak, güce dayanarak çevre ve rakipler üzerinde tahakküm kurmak, demagoji, ajitasyon, cehalet örneği ve ağıza alınmayacak laflar bu tür siyasetin strateji ve taktikleri haline geldi.
Neo Makyavelist Politikaların Halka Yansımaları
“Üzüm üzüme baka, baka kararır” misali, siyaset ve siyasetçi seviyesindeki düşme halka da yansıdı.
Siyasete İlgisizlik ve Siyasetin Dizaynı
Halk, siyaset ve siyasetçiye soğuk bakmaya başladı. Bu önce siyasete ilgisizliği, daha sonra da siyaset kültürsüzlüğünü doğurdu.
Halkın Yeni İlgi Alanı
Tüketim, AVM’de alışveriş ve gezinti, futbol, tatil, eğlence, cinsellik, yarışma, sanal âlem ve akla gelmeyecek birçok şey gençliği sürekli meşgul eden ve gündeminden düşmeyen oyuncaklar haline geldi.
Ülke ve toplumsal olaylara en duyarlı olan orta sınıf, fatura ve taksit ödemesi ile meşgul.
Beyler ve ağalar, fırsat ve menfaat peşinde.
Dar gelirli “Bana ne vereceksin?” diyenler arasında. Bunlar, “herkesin verdiğinin bir fazlasını vereceğim” diyenlerin değil, sağlamcı bir mantıkla verenlerin peşine takılmış.
Üniversitelerin İşlevini Yitirmesi
Bilgi ve düşünce üretme görev ve hedefini üstlenen üniversiteler, daha çok öğrenciye hizmet ve diploma verme derdinde.
Sendika ve Gençlik Örgütlerin Marjinalleşmesi
Toplumun önemli bir dinamiği olan sendika ve öğrenci dernekleri, marjinal bir hale gelmiş.
Koltuğuna Sıkı Sıkıya Sarılmış Başkanlar
Mesleki örgütlerin efsane başkanları, hanedanlıklarını sürdürme kararlığında.
Uluslararası Sivil Toplum Örgütlerinin Etkinliği
Uluslararası sivil toplum örgütleri, iktidara yön verme sevdasında.
Medyanın Pembe Dünyası
Toplumu aydınlatma ile görevli medyada; spor-pembe diziler, yarışma ve eğlence programları seyircinin en çok takip ettiği programlar olmuş. Yetmişlik ihtiyar delikanlılar bayan arıyor, yetenekler çok ama ortada bir yetenek yok.
Siyaset Kültürsüzlüğü
Kahvehanelerde sözü sohbeti dinlenir bilge kişilerin yerini taş ustaları almış. Sohbet konusu ise para, spor, iddia, alt-üst muhabbetleri ile ilgili.
Bilgiye bir talep yok. Herkes biliyor, ama bilmediğini bilmiyor.
Cebi şişkin bey-ağalar ile mevki ve makam sahibi kişiler, sohbet ortamının vazgeçilmez odağı. Bilge kişiler değil, bunlar revaçta.
Halkın Siyaset Gündemi
Halkın siyaset gündeminde, liderler ile dini-mezhebi-etnik konular dışında bir şey yok. Dindar, dinden bahseden çok ama ahlak sukut etmiş. Bireysel çıkarlar ön, ülke ve toplumsal çıkarlar ise arka planda. Güçlü ve önde gidenler de tercih konusu.
Bunlar, halkın siyasete olan ilgisi ile siyaset kültürünü ortaya koyan göstergeler.
Sonuç olarak; ideolojiler ve doktrinler olmadan siyaset yapılamaz. Düşünce sistemi ve ilkelerin olmadığı bir siyasette, bilge kişiler ile ilkeli-ilgili-samimi-sorumlu kişiler yer almaz. Erdemli ve bilgili kişilerin olmadığı bir ortamda seviyeli, yüksek siyaset yoktur. Seviyeli, yüksek siyasetin bulunmadığı bir ülkede, halkın ne siyasete ilgisi ne de siyaset kültürü vardır. Böyle bir halktan da karizmatik liderler değil, kendine biçilmiş rolü oynayanlar çıkar.