Kurt Siniri!..
Şükrü Alnıaçık
Çinlilerin anlattığına göre bizim eski savaşçı Türkler, iki kilometre menzili olan yaylarında kiriş olarak Kurt siniri kullanırlardı. Balık yağıyla salamura edilmiş kurt siniri… Yayı geyik boynuzundan yaparlardı. Avcılıkta ve savaşta kimse Türklerin eline su bile dökemezdi. Türk oklarının şöhreti, kılıç ve mızraklarından daha ilerdeydi. Türk’ün “alamet-i farikası“, at üstünde dörtnala giderken geriye doğru ok atan süvari figürüydü.
Kurtlar, etinden sütünden ve derisinden yararlanılan hayvanlar değildi. Bir kurttan yüzlerce av yapacak bir sinirin çıkması, bizim için yeterliydi. I. Dünya Savaşında İngilizler için kömür, II. Dünya Savaşındaki Almanlar için petrol neyse Pai-teng savaşındaki Türkler için de “Kurt siniri” oydu.
Ülkücü denince benim aklıma işte bu “kurt siniri” meselesi gelir. Bidayette kurtla arkadaş olan, Bozkurt’u mitleştiren Türk, nasıl yerleşiklere kurt siniriyle üstünlük sağladıysa MHP’nin de kitle partilerine karşı Ülkücüler sayesinde bariz bir potansiyel üstünlüğü olduğu bir gerçektir. Ancak bu potansiyelin, hedefi 12’den vuran bir yay kirişi gibi işlevsel olabilmesi için çalışmak gerekiyor. Salamura edilmemiş bir kurt siniri nasıl kuruyup gidiyorsa, eğitimsiz ve heyecansız Ülkücü de siyasetin doğal ekolojisi içinde öylece kaybolup gitmektedir.
Ülkücü insan tipinin tarih sahnesine çıktığı 70’li yıllardan kalma bir alışkanlıkla “Ülkücü” denince akla önce “gençlik” geliyor. Ülkücü kelimesi, “uzun menzilli bir kurt siniri gibi” enerjik, sert ve delikanlı bir karakteri çağrıştırıyor.
Ülkücülerin sıradan insanlara göre birbirlerine daha benzer, ortak şuur sahibi, ocak kültürlü şahsiyetler olduğu, benim de kati inandığım bir realite… Kurt siniri, don lastiğinden ne kadar farklıysa, bir Ülkücü de midesine hizmetkâr, sıradan bir faniden o kadar farklıdır. Ancak beş parmağın beşini bir kabul etmek ne kadar yanlışsa; Ülkücülerin hepsini aynı fabrikadan çıkmış sentetik parçalar olarak görmek o kadar yanlıştır. 70’lerde Ocak ateşi, bölge, eğitim, kültür, mizaç ve karakter farklılıkları kısmen eritse de yaşanan gerçeklik, Ülkücülere birbirinden farklı özellikler kazandırmıştır.
Sonra 80’ler ve 90’larda yetişen ikinci kuşak, Ocak ateşini 2000’lere taşımıştır. Kurumsal bir tescil mekanizması olmadığı için bugünlerde kendisine Ülkücü denilen her kişi, artan iletişim imkânlarını kullanarak adeta “kurt siniri” gibi gerilmektedir. Ancak bu sinirli kirişin dava okunu hangi mesafeye atacağı, işlem kalitesine yani Ülkücünün eğitimine, heyecan ve müktesebatına bağlıdır.
Daha önemlisi, Türkiye’nin nüfusu nasıl yaşlanıyorsa Ülkücüler de öylece hatta daha hızlı bir şekilde yaşlanmaktadır. Tarih, bugünlerde “orta yaş Ülkücüsü“nün siyasette neler yapabildiğini görmekte ve yetişmiş Ülkücülerin “son hamlesini,” kurt sinirinin menzilini merak etmektedir.
70’lerdeki genç Ülkücülerin, “Devrimci” akranlarının çoğu, çoktan Sosyalizmden Demokratlığa ve Liberal Kapitalizme dönmüşlerdir. Bunlara dönek diyen idealistlerin bir kısmı ulusalcı ve Kemalist olmuşlardır. Onlara da dönek diyen komünistler ise ümidini PKK’ya bağlamış, AKP-PKK ikilisinin “Türkiye Cumhuriyetini çözmesini” bir devrim keyfiyle izlemektedir.
Yine bugünlerde kavgalı yılların, Kayseri ağzıyla “sintir” (sinsi) “Ak” gençleri, merkezkaç aşkıyla dönen bir pervane gibi, fikir gömleğini de değiştirerek, önceliği para ve ekonomik kalkınma olan bir libero-dindar kimlik geliştirmişlerdir. Sistemin arızalarını, dindarlık kisvesiyle istismar eden ve güçlü Atlantik rüzgarını da arkasına alan siyasal İslamcılar, 70’lerde başlayan maçın ilk yarısını galip tamamlamışlardır.
70’lerde Humeyni’nin arkasına takılarak Amerika’ya “şeytan” diyen Siyasal İslamcıların bugün Amerika’yla birlikte İslam ülkelerine Laik rejim ihraç etme misyonunu üstlenmesi, “az İslam bol siyaset” sinsiliğinin son perdesidir.
70’lerdeki bazı ideolojilerin don lastiği gibi sünmesi, “kurt siniri” karakterli Ülkücüler için bir örnek olamaz. Değişimin büyüsüne kapılarak eğilip bükülen ve menzilinden uzaklaşan organizmalar Tarihin çöplüğünde çoktan kaybolup gitmişlerdir. Ancak, Çinlilerin, “kurt siniri“nin etkili vuruş mesafesinden korunmak için ördüğü duvarlar bugün uzaydan bile görünmektedir.
Elhamdülillah Türk’üz, Müslüman’ız… Bu hal, bizi ahlaksızlıktan, döneklikten, kula kul olmaktan, eğilip bükülmekten koruyor. Bu “kurt siniri“yle çekilen oklar, sadece kendi karakterine uygun Bozkurtların kol gücüyle hedefe yöneliyor. Sadece kendi liderinin ve teşkilatının emrini dinliyor.
Bir kemiğin emrinde saatlerce yol giden köpekler havlaya dursun!
Kurt siniri menzillerin Bozkurt karakterli Ülkücülerine selam olsun!..