İKİ YAZARA GÖRE KÜRT
AHMET B. KARABACAK
Epey önce, yetmişli yıllarda, sağ-sol kavgasının doruğa doğru tırmandığı günlerde, benim yayınevine Cağaloğlu’nda, han içinde ofis olarak kullanmak için bir oda kiraladım. Odanın karşısında dostum ve arkadaşım, iyi bir hukukçu olduğu kadar yüksek kültürlü, idealist yazar Ergun Göze’nin avukatlık bürosu vardı. Bizim yanımızdaki odada ise GE-DA diye bir kitap dağıtım firması. Bu firmanın sahibi Nurer Uğurlu tanınmış bir sosyalist politikacıydı. Benim için o, o gün kızıl bir komünist, Rus uşağı, vatan haini biri idi. Ben ise ona göre gözü kanlı bir faşisttim. İkimiz de birbirimizi tanıyor, karşılaştıkça şöyle istemeden selâmlaşıyorduk. Sonraki yıllarda, o handan ayrıldıktan sonra birbirimizi bir daha görmedik. Ya da ben görmedim. Bilmiyordum; Cumhuriyet gazetesinde yazıyormuş. Bir süre önce onun bir yazısını okudum. Benim için, millî meselelere pek yakın olmadıklarını düşündüğüm bir sosyalist yazdığı için önemsedim. Bizim çoğumuzun da desteklediği bir tezi seviyeli bir şekilde ele almasına sevindim. Bugün Kürtçülük yapanların, haydi bize kulaklarını tıkıyorlar, hiç olmazsa bir zamanlar beraber oldukları bir yazara inanmalarını ne kadar isterim.
Bu yazıya geçmeden önce, kendisine, Kürt diyenlere karşı, büyük sosyolog, fikir adamı merhum Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp’ın, pek çok kişiye ders olacak bir şiirini buraya almak istiyordum:
Bana Türk Değilsin Diyene
Ben Türk’üm diyorsun, sen Türk değilsin.
Ben İslâm’ım diyorsun, değilsin İslâm.
Ben ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için isterim ilâm.
Türklüğe çalıştım zevkim için
Ummadım bu işten asla mükâfat.
Bu yüzden bu kadar felaket çektim,
Hiç bir an esefle demedim heyhat.
Hatta ben olsaydım Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni..
İlk gayem olurdu Türk Milliyeti.
Çünkü, Türk kuvvetli olursa mutlak,
Kurtarır her İslâm olan milleti.
Türk olsam, olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan, olmasan sen Türk düşmanı.
Çünkü, benim gayem Türk’ü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı.
Türklük hem mefkûrem, hem de kanımdır,
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil.
Türklük hadimine Türk değil diyen,
Soyca Türk olsa da piçtir, Türk değil.
İşte aşağıda eski sosyalist Nurer Uğurlu’nun Kürtçülük yapanlara yol gösteren yazısı:
“Türk-Kürt Aynı Kökten mi?
Çizgi üstadımız Turhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesinin üçüncü sayfasında çok güzel, çok anlamlı bir karikatürü çıkmıştı.(19.12.2005) Ünlü çizerimizin bu karikatürü beni böyle bir makaleyi yazmaya yöneltti dersem Sezar’ın hakkını Sezar’a, Turhan Selçuk’un hakkını Turhan Selçuk’a vermiş olurum.
Ön Asya topraklarında yaşayan Kürtlerin kökenleri konusunda çeşitli söylentiler vardır. Bu söylentiler şöyle özetlendirilebilir: Kürtler Kardu, Haldi ve Gürcülerle ırksal bağlantısı bulunan bir halktır; İranlı bir kökten gelirler; Arap kökenlidirler; Orta Asya’dan göç etmiş Turanlı bir boydurlar.
Şerefname (Kürt Tarihi) yazarı Bitlis’li Şeref Han’a göre Kürtler Cen soyundandırlar. Bu soyun anayurdu Doğu Türkistan’ın Çin sınırına yakın bir bölgedir. (Bk.Şeref Han, Şerefname (Kürt Tarihi), Arapçadan çeviren Mehmet Emin Bozaslan, Ant yayınları, İstanbul, 1971 ).
Kürtlerin kökenleri:
Kürtlerin kökenleri konusunda bilimsel sayılabilecek görüşler de şöyle sıralanabilir: Kürtler, Hint-Avrupa soyundan gelen İranlı bir halktır. MÖ VII: yy’da Urmiye Gölü güneyinde Bohtan’a (Dicle Irmağı’nın kollarından Bohtan Çayı) doğru göç ettiler. Bu görüş, Rus Doğu bilimcisi Wladmir Mirnovsky tarafından Brüksel’de toplanan XX. Uluslar arası Doğu Bilimcileri Kongre’sinde (1 938) ileri sürülür. W. Mirnovsky’ ye göre Kürtlerin Beth-Kardu bölgesinde (Eruh, ŞırnaK, Cizre) yaşayan Bohtanlılar olması gerekir. Bunlar, MÖ VII. yy’da İran ve Anadolu’ ya yayılan İskitlerle (Sakalarla) birlikte ortaya çıkarlar. Bu tarihten önce bu bölgede Kürt adına rastlanmaz. Gerek Elegeş yazıtında geçen, gerek Ön Asya’da görülen Kürtler, İskitlerin baskısıyla ya da daha başka etkenlerle önce İran’ın Zağros Dağları bölgesine geldiler, üç yüz yıldan çok buralarda kaldılar. Bu süre içinde İran kültürünün etkisiyle Oğuzca olan dilleri Farsça ve Arapçayla karışarak bugün Kurmanci (Kırmancı) denilen dil ortaya çıktı.
Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde (Kars, Erzurum, Van, Hakkâri) kaya resimleri ve Cunni mağarasındaki (Erzurum yakınları) Orhon benzeri yazılar, çeşitli yerlerdeki kayalara kazınmış eski Türk işaretleri ve Tirişin (Van, Hakkâri sınırı) kaya resimleri Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgede olması ve Orta Asya’da Sibirya ve özellikle Yenisey yöresindeki resim ve işaretlerle yakın benzerlikler göstermesi bilimsel açıdan çok ilgi çekici sayılmıştır.
Elegeş Yazıtı
Yenisey bölgesindeki Elegeş yazıtı 10 kadem, 9 pus yükseklikte ve 2 kadem, 2 pus genişliğindedir. Taşın en kalın tarafı 10 pus, yukarı tarafı da 6,5 pustur. Pürüzlü bir kum taşı olan yazıt, griye çalan esmer kırmızı renktedir. Taşın biçimi düzensiz ve yukarı doğru daralmış bir durumdadır. Yukarıdan aşağıya doğru derin yarıklar ve çatlaklar vardır. Taşa bir takım şekiller yapılmış, sonra yazıtı meydana getirilmiştir.
Ünlü Türkolog Wilhelm Radlof, yazıtın birkaç kopyasını çıkarmış ve bunları okumaya çalışmıştır.(1894) Yazıtın bir yerini inceleyen V. Thomsen, W. Radlof’ un okumasını hatalı bulmuştur. (V.Thomsen, Inseription de I’Orkhon Dechiffrees, MSFou,1 894) Yazıt bilimsel olarak tam Hüseyin Namık Orkun tarafından okunmuştur. Orkun’a göre yazıtın 8 satırında şöyle bir cümle yer almaktadır:
“ Kürt elinin Alp Urungu altunlu okluğumu bağladım belde. Ülkem Otuz Dokuz yaşında”
Hüseyin Namık Orkun, yazıttaki bu cümleyi şöyle değerlendirmektedir: “Kürt el kan ibaresini Nemeth de bahse mevzu etmektedir. (Ahonfoglao magyarsag kialakulasa, 251 ) El kan sözü sonradan İlhan şeklini almıştır. İran’daki Moğolların, daha doğrusu Moğol hükümdarlarının bu unvanı taşıdığı malûmdur. Burada Kürt adlı bir kabilenin bahse mevzu edildiği göze çarpar. Kürt sözü Türkçede çığ, kar yığını anlamına gelir. Macar âlimleri eski Macar kabilelerinden Kürt-gyarmat kabilesinin ismini buradaki Kürt kabile adıyla birleştirmektedir. Hatta bu Macar kabilesinin içinde Yenisey havalisindeki bu kürt kabilesinin bulunduğunu dahi kabul etmektedirler” (Hüseyin Namık Orku n, Eski Türk Yazıtları. Türk Dil Kurumu Yayınları. 1987)
Ünlü Macar Türkolog Prof. Dr. Laszio Rosanyı da bu konuda şunları yazmaktadır: “Macarların bir zamanlar Göktürk Konfederasyonu’na bağlı olduklarına dair etnik hatıralar vardır. Kürt boyu büyük bir ihtimalle Yenisey Türk yazıtları’nda gösterilen Türk Konfederasyonu’na bağlı Kürt kavminin kalıntıları olabilir… Türk kökünden gelen oymak adları şunlardır: Yormatı (yorulmayan) Kürt (kar çığı) Ker (Dev) Kesi (Parça) Tarhan,Ynag (Rütbe unvanları). Bunlar arasında Kürt kavmi adı Yenisey çevresi yazıtlarında da geçer. Bu kavmin Batı’ya kopan bir bölüğü Türk hegemonyası çağında Macarlarla karışıp kaynaşmış olabilir. (Prof. Dr. Laszio Rosanyı, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara,1 971 )
Dış kaynaklı kışkırtmalar:
Bu konuda N.J. Marr, Helimut Ritter, August Friedrich Pott, Theodor Nöldeke, Paul Haupt vb. gibi tanınmış bilim adamları ve araştırmacılar da çeşitli değerlendirmeler ortaya koymuşlardır. Türkler ve Kürtlerin aynı kökten geldiklerini bilimsel olarak belgelemeye çalışmışlardır. Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat, Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ve Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu gibi bilim adamlarımız da bu konudaki düşünce ve görüşlerini açıklamışlardır.
Tarihsel belgeler, araştırmalar ve bilimsel değerlendirmeler kanıtlamaya çalışmıştır ki, Türkler ve Kürtler aynı kökten gelmişlerdir. Onun için denebilir ki, bugün Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoğun olarak yaşadığı silahlı çatışma, tarihsel ve bilimsel belgelerin de açıkça gösterdiği gibi, bir kardeş kavgasıdır. Dış kaynaklı bir kışkırtma olduğu kanıtlanmış bulunan bu kardeş kavgasına son vermek, bilimsel araştırmaların da bize açıkça gösterdiği gibi tarihsel bir zorunluluk, kaçınılmaz bir görevdir. Bu tarihsel görevi yerine getirme de başta Türk ve Kürt halkı olmak üzere, herkese düşen çağdaş bir sorumluluktur.
Bu sorumluluğumuzu yerine getirmek için yarın çok geç olmasın !”
Bu yazı, 2006 Ocak ayında yazılmış. Ben yeni gördüm. Dün Mau’culuk , Lenin’cilik yapan, ama insaflı olan pek çok kişi şimdi bu durumdadır. “Ulusalcıyım” diyen kişiler vatanın bölüneceğini görünce, Türk Milliyetçilerinin yıllardır savundukları noktaya geldiler. Nurer Uğurlu’nun son cümlesi çok önemli bir tespit. Umarım Türk aydını uyanır ve aziz milletimize doğru yolu geç kalmadan gösterir…