“1921 Anayasasında Özerklik” Palavrası!..
Şükrü Alnıaçık
20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, tam anlamıyla bir anayasa değildir. Savaşın ortasında dosta ve düşmana “yeni bir devletin kurulmakta olduğu” mesajını vermek için acilen hazırlanmış bir teşkilatlanma metnidir. Bu yüzden de bu metne, 1876’dan beri bu kelimeye aşina olunduğu halde “anayasa” anlamına gelen “Kanun-u Esasi” adı verilmemiştir. 1924’te ilk Cumhuriyet Anayasası’nın kabulüyle birlikte Teşkilat-ı Esasiye Kanunu geçersiz kalmıştır.
PKK’nın “1921 Anayasasının Kürtlere özerklik getirdiği” iddiası, devrimci propagandanın kapkara rengi hakkında yeterli fikri olmayanlar için eşsiz bir örnektir. Bazı okur-yazar BDP’liler tarafından, “tabağında boncuk bulmuş gibi” heyecanla dile getirilen bu iddia, eğer Osmanlıca bilmemekten ileri gelen bir cehalet değilse; Atatürk’ü siyasete alet etme hastalığının, bizzat Atatürk düşmanlarına da bulaştığını gösteren kocaman bir yalandır.
Aşağıda 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanununun ilgili 10 – 14. Maddelerinin tarafımdan yapılmış bir sadeleştirmesi var. Burada tamamen bugünkü “İl Genel Meclislerinin işleyişi” anlatılmakta ve “yerel yönetimlerin merkezi hükümete olan kesin bağlılığı” ifade edilmektedir. 11. Madde, “özerklik” ihtiva ettiği iddia edilen maddedir. Bu nedenle bu maddeyi orijinal metin ve günümüz Türkçesiyle sunarak değerlendirmeyi gerekli görüyorum.
TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU (1921 Anayasası)
Madde 10: (Günümüz Türkçesiyle) Türkiye, coğrafi durum ve ekonomik ilişkiler bakımından illere, iller ilçelere bölünmüş olup; ilçeler de beldelerden oluşur.
Madde 11: (Orijinal metin) Vilâyet, mahalli umurda manevi şahsiyeti ve “muhtariyeti” haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’î, adlî ve askerî umum, beynelmilel iktisadî münasebet ve hükûmetin umumî tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyete şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz’edilecek kavanin mucibince Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi Vilâyet Şûralarının salâhiyeti dahilindedir.
Günümüz Türkçesiyle: İl, yerel idari işlerde tüzel kişilik ve “özerklik” (bağımsız emir verme yetkisi) içerir. Dış ve İç politika, anayasal, adli ve askeri bütün uluslar arası ekonomik ilişkiler ve hükümeti genel yükümlülükleri ile yararları birden çok ile yayılan durumlar hariç olmak üzere Büyük Millet Meclisince yürürlüğe konulacak yasalar doğrultusunda Vakıflar, Okullar, Eğitim, Sağlık, İktisat, Ziraat Bayındırlık ve Sosyal Yardım işlerinin tanzim ve idaresi İl Genel Meclislerinin yetkisi dahilindedir.
Not: Son cümlede, İl Özel İdaresinin bugünkü yetkileri ve bakanlıklara bağlı il-ilçe müdürlükleriyle yürütülen faaliyetler kastediliyor. Milli Eğitim Müdürünün, hem Milli Eğitim Bakanına, hem de bulunduğu ilin Valisine bağlı olması uygulaması…)
Dikkat! Muhtariyet kelimesini kendi istedikleri gibi “siyasi özerklik” olarak algılayanlar için: Burada kastedilen, otonomi ifade eden, adem-i merkeziyetçi bir siyasi özerklik değil, belediye özerkliği ve İl Genel Meclisi’nin anayasal bütünlük çerçevesinde yerel yetki kullanma hakkıdır. Buradan asla birden çok ilin birleştirilerek “eyalet-ı mümtâze” tipi bir ayrıcalık içine sokulması beklenemez. Oysa Kürtçülerin, “tek tek vilayetlerle ilgili” bu hükümden “çok sayıda ilin toplu özerkliği“ne giden yolu açmaya çalışmaları, açık bir ayrılıkçı faaliyet, “ırkçı bir imtiyaz” arayışıdır.
Madde 12: (Günümüz Türkçesiyle) İl Genel Meclisleri, o illerin seçmenleri tarafından seçilmiş üyelerden oluşur. İl Genel Meclislerinin toplantı dönemi, iki yıldır. Toplantı süresi yılda iki aydır.
Madde 13: (Günümüz Türkçesiyle) İl Genel Meclisi, üyeleri arasında yürütme yetkilisi olacak bir başkan ile emrindeki birimleri yönetmekle görevli üyelerden oluşmak üzere bir yönetim kurulu seçer. Yürütme yetkisi, sürekli olan bu kurula aittir.
Madde 14: (Günümüz Türkçesiyle) İlde Büyük Millet Meclisi’nin ( merkezi yönetimin) vekili ve temsilcisi olmak üzere vali bulunur. Vali, Hükümet tarafından atanıp; görevi, devletin genel ve ortak görevlerini yerine getirmektir. Vali, yalnız devletin genel görevleri ile yerel görevler arasında bir çatışma, ters düşme olması halinde müdahale eder.
1921 Anayasasının “özerklik içerdiği iddia edilen” maddeleri burada sona eriyor. Türk Milletinin artık bu yalancı demokrasi söylemlerine ve kurnaz palavralara karnı toktur. Buradan başka bir yerde söz konusu iddiayı destekleyen bir mevzuat da yoktur.
Ülkemizde bölücü Kürtçülük, genellikle bu tür yanlış bilgi ve yorumlar üzerine bina edilmiş bir aldatma faaliyetidir. Maksist-Leninist politika, zaten baştan sona “iki adım ileri bir adım geri” taktiğiyle yol alan bir kurnazlık stratejisidir. Cehaleti ve duyguları istismar etmesinin nedeni budur.
Bu durumda bilimden, hak, adalet ve ahlaktan yoksun, sapkın iddialarla yürütülen bir mücadelenin, demokratik bir hak arayışından çok düşmanca bir bölücülük faaliyeti olduğunu düşünenler, asla haksızlık ve samimiyetsizle itham edilemezler.
Türk Milliyetçileri, vicdanı terörle karartılmış bu “yalancı demokratların” kanlı elini havada bırakmaya devam edecektir. Ta ki siyasal İslamcısıyla, bölücü Kürtçüsüyle, AKP’siyle BDP’siyle her kurum, “fikir namusunu” yeniden kuşanana kadar…