
Ahmet B.KARABACAK
Samimiyetlerini
Ve
Mücadelelerini
Unutamayacağım
ÜÇ ÜLKÜCÜ ŞOFÖR DOST
3)
ALİ TERZİOĞLU
“Üç Hilâlin Hikâyesi” adlı kitabımda anlattım: İstanbul’da Ülkü Ocakları’nın ilk nüvesi, İstanbul Orman Fakültesi’nde Secaattin Terzioğlu ile sonradan İstanbul Orman Başmüdürü olan Ali Sırtlı’nın öncülüğünde Ülkücü Milliyetçiler Derneği adı ile kurulmuştu. Bu derneğin tüzük çalışmalarını benim yayınevinde beraberce yaptık. Sonra bu dernek Orman Fakültesi Ülkü Ocağı olarak isim değiştirdi ve çalışmalarına böyle devam etti.
Secaattin Rize Çayeli’li yiğit bir Karadeniz çocuğu idi. Tavizsiz bir imanın sahibi olması, dürüstlüğü çevresini etkiler, ciddiyeti ile de saygı uyandırırdı. Yayınevine hemen her hafta gelir, istişare ederdik. Bilmiyorum, belki tanıştıktan bir veya iki yıl sonra, yanında biri ile geldi. “Amca çocuğum” diye tanıştırdı…
Ali Terzioğlu ortadan daha kısa boylu, şivesini kaybetmemiş, her konuşmasıyla zekâsını belli eden, hemen bütün Karadenizliler gibi hareketli biri idi. Eyüp mıntıkasında şoförlük yaptığını söyledi. Kendisini o zamanlar lüks sayılacak Şevrole marka bir arabası vardı.
Ali bey yaşça biraz büyük olmasına rağmen bana, belki de müşterilerine olan alışkanlığından dolayı “ağabey” der, yanıma sık sık uğrar, müşterileriyle ve arkadaşlarıyla yaptığı konuşmaları aktarırdı. Yukarıda adını verdiğim kitabımda, partiye sızmak isteyen bir Yahudiyi nasıl ortaya çıkardığını yazmıştım…
Bir gün elinde kalın, ciltli bir kitapla geldi. Arabasına binen bir müşteri, biraz sohbetten sonra, belki de onun konuşkanlığını görünce vermiş bu kitabı. Baktım; Kitabı Mukaddes diye bir kitap. Bu kitabın İncil ve Tevrat’tan alınan, fakat onların bir kısmını reddeden bir kitap olduğunu az-çok biliyordum. Bu kitap, Yehova Şahitleri diye bilinen, enternasyonal bir tarikat mensuplarının inandığı ve okuduğu bir kitaptı. Ali beye; “bunlar Yehovacı” dedim. Öyle imişler. Kendisini toplantılarına davet etmiş kitabı veren Yusuf (aslında Yasef) isimli adam. Randevu vermiş. Ali beye devam etmesini söyledim, “Kendini belli etme, inanmış görün, zarar verirler” dedim.
Ali bey bir yıl kadar bunların yanına gitti. Her buluşmadan sonra gelip bana bilgi veriyordu. Onun iyice itimat telkin ettiğini hissedince, iki arkadaşının bu fikirleri merak ettiğini Yusuf’a iletmesini söyledim. Adam hemen randevu vermiş, görüşmek istemiş. Ben kadim dostum rahmetli Yücel Yedidağ’ı da alarak Ali beyin arabasıyla, Silivrikapı’da, mezarlıklar içinde, iki katlı, metruk görüntülü ahşap bir binaya gittik. Üst kata çıkınca iki adam gördük. Birini hemen tanıdım. Bu, Beyoğlu, İstiklâl Caddesi’nde bulunan Türk-Alman Kitabevi’nin kitap bakmağa gittiğim zamanlar gördüğüm yaşlı, zayıf, dişleri dökülmüş adam idi. Yusuf ise elli yaşlarında biri. Ellerinde Kitabı Mukaddes, biri okuyor, diğeri tefsir ediyor.Biz de kendimizi dinden imandan anlamayan, babamız Türk, annemiz Rum diye tanıttık, şoför olduğumuzu söyledik. Ben bunları daha çok basından duyuyor, ne yapmak istediklerini merak ediyordum. Bizi test etmek için İslâm’ın aleyhinde konuştular; sesimizi çıkarmayınca propagandaya başladılar: Bunların inancına göre cennete yalnızca Yehova Şahitleri gidecekmiş. Bunların cennetleri ise dünyada, bizim Van ilimizin olduğu yerlermiş. O gün, dünyadaki sayılarının on milyon civarında olduğunu söylemişti. Şimdiki hürriyet(!) ortamında, bizim akıllı(!) siyasetçilerimizin sayesinde Türkiye’de epey çoğalmışlardır.
Baktım, deli saçması şeyler. Ali beyi bir türlü bırakmak istemiyorlarmış. Taksi durağına gelip, bizleri tekrar getirmesi için uğraşmışlar bir süre. Sonra Ali bey onları kovaladı galiba…
Ali bey Türk milliyetçiliğinin bir savunmacısı gibi görüyordu kendisini. Her yerde konuşuyor, mücadele veriyordu. Onun bu gayretli çalışmasını gören parti yetkilileri kendisini Eyüp ilçe Başkanı yaptılar. O sıralarda bizim gençler kadar partililer de bölücülerin ve komünistlerin hedefi halinde idiler. Bakırköy, Kartal, Zeytinburnu ilçelerinde ya başkanlar vuruluyor, ya da partililer şehit ediliyordu. İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı ve oğlu da o aralar şehit edildi.
Ali bey şoförlük yaptığı için açık hedefti. Kendisi her gün Eyüp taksi durağına geliyor, müşteri bekliyordu.
Böyle bir gün, bir sabah oğlu ile arabasında müşteri beklerken gelen hainler onları kurşun yağmuruna tutmuşlar. Her ikisi de orada, arabanın içinde vefat etmiş… Bir kahramanı da böyle kaybettik. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun…
________________
Yazarımızın yakında yayınlanacak olan “Üç Hilâl’in Kahramanları” adlı kitabından