Şükrü Alnıaçık
Türk milletinin yüz karası olan Sevr Antlaşması, aslında bir Paris Antlaşmasıdır. Bizi Fransa’dan İsviçre’ye, Paris’ten Lozan’a getiren etken, Kurtuluş Savaşı komutanlarının tarafsız yer aramaktaki hassasiyetidir. Yukarıdaki sloganı atmadan önce biraz tarihten bahsetmemiz gerekiyor.
Tarihçiler, Atatürk’ün Nutuk”ta Lozan’la Sevr arasında yaptığı karşılaştırmayı yanlış yorumlamışlardır. Bu, önemli bir “diplomatika hatası”dır.
Akdeniz Bölgesinin İtalyanlara, Antep, Maraş, Adana, Malatya ve Sivas’ın Fransızlara “verileceği” okuması doğru bir yaklaşım değildir. Bu illerde “nüfuz bölgeleri” kuruluyordu. Bu devletler, Anadolu’da “daha kapitülasyonlu bir ticari hayat” yaşamak üzere kendi bölgelerini tanzim edeceklerdi. İngilizler de “Hakkâri, Şemdinli, Yüksekova ve Şırnak’ta” aynı haklara sahip olacaktı. Misak-ı Milli’nin parçası olan Musul dahil Irak, Filistin, Ürdün ve Arabistan İngiliz mandası, Suriye ve Lübnan Fransız mandası, oluyordu. İngiltere Kerkük petrollerinden Fransa’ya da pay verdiği sürece Fransa, bu haksız bölüşüme itiraz etmemişti.
Biz sultani ve övgücü tarih anlayışı yüzünden asıl tehlikeyi ıskaladık ve ABD’nin Wilson’dan beri bölgede cirit atmasına fırsat verdik. “Lozan’a niye rezerv koyuyorsun? diyemedik. Nedir bu Ermeni patırtısı… “Kardeşimiz Kürtler” nasıl bu hale geldi? Diye ciddi uyanışlar sağlayacak sorular sormadık. İnzibati meselelerdir dedik geçtik. Sevr’in biricik “uygulanabilir” sonucunun “Türkiye’den Ermenistan’ın ve Kürdistan’ın koparılması” olduğunu dikkate alan bir dış politika geliştiremedik.
Burada dikkatle anlaşılması gereken husus, Paris planının hayali bir bıçakla Türkiye’yi zihnimizdeki Sevr haritasına göre bölme, Fransa’ya İngiltere’ye İtalya’ya toprak verme planı değil; doğrudan doğruya Ermenistan’ı genişletme ve Kürdistan’ı kurma planı olduğudur.
1918’de Galiplerin patronu olan İngiltere, Türkiye’den 1920’de iki tane devlet kopararak Çanakkale’nin, Kafkas harekâtının, 1915 Tehcir Kararnamesinin, Kuttü’l-amare’nin geriye gidersek Malazgirt’in, Niğbolu’nun, Mohaç’ın rövanşı almış olacaktı. Kurulacak devletler “Ermenistan ve Kürdistan”dı.
Erzurum’daki 15. Kolordu’yu Mondros’a rağmen terhis ettirmeyerek ve terhisi hızlandırma yönündeki İngiliz ültimatomu üzerine bölgeye atanan Mustafa Kemal Paşayı da bir Teşkilat-ı Mahsusa operasyonuyla “başkomutan” yaparak bu oyunu bozduk.
9. Orduya bağlı 15. kolorduyu Almanlardan bile sakınmış, 33. Kafkas Fırkası adıyla tümen seviyesinde göstermiştik. Niyetimiz, Çarlık Rusyası yıkılınca Azerbaycan’la bütünleşmekti. Amerika’nın dahi bölgedeki olaylara müdahil olmasına yol açan petrol tröstü “Standart Oil’in Bakü Petrollerine olan ilgisi,” Bölgede müttefikler arasında bile “milli” derinlik stratejilerine yol açmıştı.
Bu ülkelerin değişmeyen ortak hedefi, Türkiye’nin Azerbaycan’dan, Bakü petrollerinden ve Turan ülküsünden uzak tutulmasıydı. Bugün de aynı durum geçerlidir. PKK terörünün Rusya çökerken yani bölgede boşluk oluşmak üzereyken gündeme gelmesi tesadüf değildir.
ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın ve Almanya’nın “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarında NATO’ya bağlı bir ordunun yüzlerce üst rütbeli subayının tutuklanmasına “sessiz” kalmaları, yukarıdaki olaylara göre izlenen dış politikaların sonucudur.
Almanya’nın Barzani merkezli Kürt sevgisinin PKK’ya doğru yayılmasının ve PKK stepnesi DHKP-C’nin Alman istihbaratı adına adam öldürüp, Japon ve Fransız otomobillerini kundaklamasının sebepleri de yine hammadde – pazar ilişkisidir.
İpten kazıktan kurtulmuş Marksist Kürtlerin “Hepimiz Ermeni’yiz” diye yollara döküldüğü 2000’li yıllarda bir “soykırım” lakırdısı sürekli gündemde tutulurken, kanlı PKK terörünün, lastik gibi uzamasının başka bir mantığı da yoktur.
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’nin, utanmadan İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan PKK’lı “Sakine’yle görüşürdük” diyebilmesinin sebeb-i hikmeti de bu tarihi arka planda yatmaktadır.
Türk Başbakanı’nın Fransız sömürgelerini dolaştığı saatlerde “fahişeler kenti” Paris’in PKK’lı kadınlar için birdenbire “güvenilmez” olması da “tesadüf” değildir. Yaşlı Cumhurbaşkanı bilse de bilmese de Avrupa, “bana daha fazla illegal atık gönderme, yaşatmam” mesajı vermektedir.
Elçilerimizin Asala tarafından katledildiği yıllarda stadyumlarda attığımız, “Ermeni uşağı katil Fransa” sloganı biraz eskimiş gibi görünüyor; ama Paris, “Avrupa’dan damızlık getirelim de kalkınalım” diyen ilk pozitivist devrimci Abdullah Cevdet’ten beri bizim illegallere kucak açtığına göre statların yeni sloganı yazıldı bile…
“Terörist yuvası, katil Fransa!..