
Şükrü Alnıaçık
1970’lerin başında Sosyalist cuntayla BAAS tipi devrim hazırlığı yaparken yakalanmanın hikâyesini, “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” başlığıyla şahsileştirerek, “davadan dönmeninkitabı”nı yazan gazeteci Hasan Cemal, İTC’nin meşhur üç paşasından Cemal paşanın torunu.
Cemal, 12 Eylül rejiminin askeri mantığını hedef alan 12 Kasım 2009 tarihli bir yazısını iki gün önce bir kızgınlık üzerine MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye “yansıtarak” yeniden yayınlamış bulunuyor.
Eğer gazeteciliğin kitabında, Ali’ye yazılan bir yazıyı, bütün nüansları göz ardı ederek Veli’ye göndermek varsa, biz bunun âlâsınıyaparız. Umumi bir yazı yazar, etiketleyip bütün benzer adreslere postalarız. Aşağıdaki yazı, bütün benzer ağızlı yalı sosyalistleri için yazılmıştır. Özellikle PKK aşığı Altanlar ve Hasan Cemal bu yazıdaki insan tipi için en uygun modellerdir.
Devrimci Yalı Sosyalistleri
1960’ların başı, “kentte” özellikle de “Avrupa’dan önceki son çıkış” görüntülerinin bol olduğu İstanbul’da bir sosyal dönüşüme tanıklık ediyordu. Erken kentleşmiş Osmanlı semtlerinde kavga etmeyi bilmeyen daha doğrusu dayak yemekten çekinen parlak gençler zuhur etmeye başlamıştı.
Bu kadim kentin nebati yağla beslenen çocukları, bir erkeklik gösterisinde bulunmaları gerektiğinde, köydeki tereyağı yemiş kuzenlerinin İstanbul’a geldiği yaz aylarını beklerlerdi.
Genellikle eski memur ailelerinin çocukları olan bu müvekkil kavgacılar, rakiplerine tükürerek kavgayı tahrik ederler, kendi yumruklarıyla pek kavga etmezler, olsa olsa aradan bir tekme denk getirmeye çalışırlardı.
Bunlar, Sayıştay denetiminden epeyce önce zengin olan Osmanlı zadegânınınahfadı, yalı çocuklarıydı. Kavga işlerini genellikle ırgatlıktan terfi etmiş bahçıvanların çocuklarıyla samimiyet kurarak hallederler, yara bere almaktan da ciddi ciddi sakınırlardı.İyi kavga eden bir Anadolu çocuğu, bu “küçük monşerler” için eve getirilip aileye takdim edilecek bir hizmetli adayıyla, bakkaldan küçük mamalar ısmarlanabilecek cins birav köpeği arasında bir değere sahipti.
Bu çocukların gözünde, “ana dili farklı bir kentte” kendini ispatlamak için daha fazla çalışması gereken bir “doğulu” çok daha değerliydi. Onu kendisini rahatsız edenlerle dövüştürmek, bir”dağ Türkü”nü cesaret ve yiğitlik sınavlarına sokmak çok daha kolaydı. 1960’larda ideolojik sokak kavgaları başladığında kendi canları çok kıymetli olduğu için, sokağınhırçın takımında yer alarak maçı rahat çıkarmak isteyen bu yalı çocukları,keyiflerineuygun gördükleri kan ve devrim kokulu Sosyalist fikirleri benimsediler.
İyi araştırıldığında görülecektir ki; 1960’ların ilk Sosyalistleri, laikliği barlarda, diskolarda yaşayarakdinle bağını çoktankoparmış “erken kentli kolej çocukları”yla onların gözüne girmeye çalışan “geç kentlidağ çocukları”dır.
Kentlilerin kitabi lafazanlıklarına karşı,diğerlerinin yumrukları ve silahları vardı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları gibiApo ve PKK da böyle bir ilişkiden doğmuştur. Bugün hala yalı sosyetesinden HasanCemal’le, Halfeti’liApo arasında bir gönül bağı varsa; bunun psikolojik sebeplerini, 1960’ların toplumsal erozyonlarında aramak gerekir.
Moskovacı İstanbul fikir sosyetesinin yönettiği Sosyalist İşçi Partisi 1965’ten sonra “Doğu mitingleri” düzenlemeye başlamıştı. Yalı çocukları, devletin ve ideolojik statükonun omurgasını oluşturan “Müslüman orta sınıfla başa çıkabilmek için” kolay kavga edecek dağ Türklerini yani Kürtleri harekete geçirmek istiyorlardı.
GS Lisesi mezunu Mehmet Ali Aybar, Amerikan Koleji mezunu Behice Boran, Paşa torunu Hasan Cemal, Sosyalist teoriye bağlanarak, Milliyetçiliğe karşı Halkçılığı önerirken doğu mitinglerinde atılan “halklara özgürlük” sloganıyla, etnik bölücülüğe giden kanlı yolun taşlarını da döşediler.
Hasan Cemal’deki “suçu polise atma, askere atma, demokratik siyasetçiye atma…” ve nihayet, “milliyetçiliğeçamur atma” yansıtmasının temelinde bu pişmanlıklar ve suçluluk psikolojisi yatmaktadır.
PKK’nın yaptıklarını normal görüp, göstererek terörün körmantığına bir debriyaj balatası gibi güç ve destek sağlayan bu utanmaz yalı çocukları, viski bardaklarındaihanetiyudumlarken,hesabı dağdaki bulanık dereden su içen genceyıkmakbizeyeterince adil gelmiyor.
Evet, dağdaki askerî çözüm,gerçekten de çözüm değildi. Sorun belki de bu yüzden bugüne kadar çözülemedi. Çözüme, 1970’lerden,9 Martçılardan, cuntacı soldan başlamak gerekiyordu.
Devrim macerası peşinde koşarken Türk ordusunukliklerebölerek Mehmetçiğin Mehmetçikle çatışmasıiçin hazırlık yapan, sonra da bunu beceremeyince, gariban Kürdü tahrik edip Mehmetçiğin üzerine salan, 25 yıl sonra da “kimse kızmasın” diyerek kendifikir oynaklığını kaleme alan…
“Yalıteröristleri”nden başlamak gerekiyordu.