Babür Hüseyin ÖZBEK
Toplum olarak eski yıllara göre reflekslerimizi, duyarlılıklarımızı yitirdiğimize dair izler ve hatta bunu kalın çizgilerle gösteren belirtiler var. Yüzde ellinin üzerinde rey almış bir siyasi parti ile yönetiliyoruz. Bugün bile desteği artan veya bize öyle propaganda ile beyinlerimize şırınga edilen bilgiler mevcut. Bu paralelde düşündüğünüzde; “ben ve benim gibiler yanlış yapıyoruz. Çünkü ölçüp tartıyorum, iktidar ve onun paralelindekiler gibi düşünmem mümkün değil,” sonucuna varıyorum.
Eskiden olsa böyle durumlarda ülke ayağa kalkar, milli şuur şahlanır, tepkiler, gösteriler her yeri sarar, sorumluluk makamında olanları caydırır ve çoğunlukla da korkutur, yarınlarından endişe duymalarına sebep olurdu. Bugün şartlar o günlerden daha kötü. Nasıl mı diyeceksiniz: “ben bu ülkenin güney doğusunda bugün, bugün olmazsa yarın federe veya otonom -ki şimdilik yapısı önemli değil- bir ‘Kürt Devleti’ kuracağım” diyor, iç ve dış destekli “Çoksesli Kürt Korosu.” “Bu ülkeyi 5 yıl mı olur, 25 yıl mı olur bölüp aşağıdaki Barzani’nin demokrat otonom Kürt yapısı ile birleştireceğim” diyor, bölücü sözcüleri. Ama benim yöneticilerim, (benim değil) toplumun iktidarı; “hayır, ben açılımlara devam edeceğim” diyor. Ve dediğini de yaparak açıldıkça açılıyor.
Milli yapımız, ırki özelliklerimiz mi değişiyor? Böyle sessiz, ıssız, donuk, değil radar, elimizdeki dürbünü bile kullanamıyor, ufka, Türkiye’nin çevresine bile sağlıklı bakamadan seyrüsefere devam ediyoruz.
İki hat var; onların üzerine lokomotifini koymuş yürütüyor Sayın Erdoğan. Biri kapitalist ABD güdümlü hat, diğeri açık veya kapalı şeriat isteklerini de kapsayan, din refleksli Arap Kültürü’ne açık, çıkışı dar, sığ bir yaşam. Lokomotif o iki demir çubuk ray üzerinde şu ana kadar ilerledi, hata yapsa da giderildi. Bundan sonra o raylarda onarılması güç kazalara sebep olacak, yolu ebediyen kapatacak çalışmalar yapılıyor. Bekledikleri lokomotif ülkenin umutlarını, yarınlarını taşıyor. Eklediğiniz vagonlarda her tarafı kırıp dökecek ve imha edecek malzemeler var. Bu malzeme kurulmasına ortam hazırladığınız; “Demokratik Otonom Federe Kürt Yönetimi” veya adını ne koyarsanız koyun sonuçta bu ülkeyi bölmeye yönelik sürekli canlı tutulan bir zehirli organizma.
İlerde mutlaka şu sualleri soranlar olacak:
1 – Güney doğudaki o topraklar kaybedilirken hangi parti iktidarda idi? Ve ülkeyi kim yönetiyordu?
2 – Ordunun başında o 3-4 dönemde hangi genelkurmay başkanları vardı?
3 – Türkiye’nin müttefikleri kimlerdi?
4 – Kamuoyu hangi nedenlerle, hangi baskı unsurları kullanılarak susturuldu? Din mi? Para mı? Yoksa her ikisi de mi?
5 – Eğer demokrasi var idi ise, muhalefet ne yaptı?
6 – Hukuk, “Susturulmuş Hukuk” tan gayri, evrensel adaleti savunan, “Türk etiketli hakim ve savcılar” çıkmadı mı?
7 – Dünya tarihine zaman zaman yön veren, bazen de akışı değiştiren Türkleri bu “Akıl Tutulması”na iten neydi?
8 – “Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur.” diyecekler. Ancak bugün itibariyle daha testi kırılmadı, zedelenmeler var.
9 – Batılı ülkeler (AB) ve ABD sürekli; “ SAVAŞMAYIN–ANLAŞIN” tavsiyesinde bulunuyorlar. Devamında ise PKK, KCK ve ülkelerinde ki terör odaklarını destekliyorlar. Bu tutum size hiçbir şey izah etmiyor mu?
10 – “Fransız yetkililer PKK ve Kürt örgütlerine çifte standart uyguluyorlar… Bunların çoğu maalesef siyasi mülteci muamelesi görüyor, bir anlamda dokunulmazlık zırhı oluşturuluyor…” diyor, Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu. Yani bana göre “Kürtler’ e Fransız Öpücüğü” konduruyor demek istiyor. T.C. Hükümeti buna karşı nasıl bir tedbir alıyor? Cevap yok!
SÜLEYMAN DEMİREL’İN AY-YILDIZLI KOL DÜĞMELERİ
Bağnazlık, tek düzelik, yanlış yolda ısrar ve düşünenlerin fikirlerinin dikkate alınmadan devam edilmesi. 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bir gazeteye verdiği demeçte; “Silivri’den zulüm feryadı yükseliyor” diyor. Ve de kendine düşen görevi tek cümlede özetliyor: “Türkiye bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atıyor” diyerek iktidara gittiği yolda anlaması gereken, “altın vuruşu” nu yapıyor, hatalı gidişatı işaret ediyor. Ama gel gör ki, siyasi yönetime yakın elemanlar, onun söylediği sözlerle, neyi, niçin uyardığı ile ilgilenmiyorlar. Demeci verirken üzerinde elbisede bulunan aksesuarlarla; gömleğinde ki al-yıldızlı kol düğmeleri ile ay-yıldızlı kravat iğnesi ve gene ceketinin yakasındaki ay-yıldızlı broşla ilgileniyorlar. “O cumhurbaşkanlığı yaptığı uzun dönemde, neden gereğini yapmamış ve şimdi neden her yerini ay-yıldızlı işaretleri içeren şeylerle doldurmuş” miş? Abuk-subuk bizi yönetenlerin, danışmanlarının ilgilendiği şeylere bakar mısınız?!
Madem darbeleri araştırıyorsunuz ve de konu Sayın Demirel; tarihin en kritik M.G.K.(Milli Güvenlik Konseyi) toplantısının yapıldığı 28 Şubat (1997) de ne kararlar alındı, getirin dosyayı, açıklayın. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve de Genel Kurmay Başkanı İ.Hakkı Karadayı. O gün alınan kararların oluşturduğu fırtına hala devam ediyor. Bu iddiaya itirazı olan var mı?
Sonuçta bugünkü iktidarın oluşmasında, Ergenekon, Balyoz, Poyraz köy…gibi haksız ağır tutuklamalarda, “Kürt İsyanı”nın yön değiştirmesinin temelinde, 28 Şubat M.G.K. Kararları ve onun saptırılarak uygulanamaması yatıyor. Apo’ nun, PKK’nın bile satıh genişletmesinde o gün alınan kararların iyi uygulanamaması, uygulayacak iktidarın iktidar gücünü kaybetmesi yatıyor.
Yoksa çapınız nedir, ne kadardır belli. 9’uncu Cumhurbaşkanının kol düğmeleri ile uğraşmak, her şeyi bırakıp ondan bahsetmek; vay benim Anadolu insanımın reylerine vay!
Devlet, devleti temsil eden iktidar Kandil’le, İmralı ile ve de onun yerli işbirlikçileri BDP ile meşgul. Binlerin şehit olduğu, hala kanlarının yerde kaldığı Güney Doğu dağlarında, ovalarında, teke tek çarpışmış, ülkenin şanlı ordusunun üst rütbeli subayları, paşaları, amiralleri tutuklu.
Güdümlü haber kanallarına dikkatle bakın; İmralı’ya giden Apo’nun kardeşini, Paris’te ki iç hesaplaşmayı ve de Mali’de ki Fransız müdahalesini öncelikle veriyorlar. Sonra da MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tutuklu eski Genel Kurmay Başkanını İlker Başbuğ ve gene tutuklu milletvekili Engin Alan’ı ziyaretini önemsemeyerek, geriye alarak, gerçek değerini yansıtmadan veriyorlar. Evet, o gün (14 Ocak 2013), beş büyük televizyon kanalından 3’ü böyle bir haber çizgisi takip etti. Yani siz şehit yakınları, siz hapishanelerde yatan kahramanlar, eşkıya kadar da hükmünüz yok; bunu bilesiniz! Olan bazılarında da göstermelik, aldatmaca ile lâf kalabalığı ile örtülüp, gerçek acı çeken, geride bekleyen toplumun, “ Sessiz Çığlığı” görmezden geliniyor.
PARİS’TE, FRANSA’DA, HİÇTE ETKİLİ DEĞİLİZ
Fransa, Paris; bize, Türk’e, özellikle Türk – Müslüman’a karşı bulabildiğim en hafif kelime ile “duyarsız” dır. Paris’te içinde Türk olan, bizi çağrıştıran hiçbir eser, belirgin hiçbir yapı veya iz bırakan şey yoktur. Veya var da ben bilmiyorum. 1975’te Asala büyükelçimiz İsmail Erez’i katletti. Bu katliamın katilleri kasten bulunmadı, zira tersi mümkün değildi. Canlı tutulan bir Ermeni toplumu ve lobisinin, olaydan sonraki tutum ve davranışları bunun delilidir. Ama eğer PKK’nın Avrupa’daki kasası üst düzey yöneticisi, Kandil’in Avrupa’daki yetkilisi, PKK’nın Oslo’da MİT’le yapılan görüşmelerde üst düzey sorumlusu Sakine Cansız ve diğerlerinin öldürülmelerinde Fransa’nın katkısı daha açıkçası, suçu yoksa mutlaka olayı aydınlatacaktır. Türkiye’ye karşı burada yapılan her harekette, her devirde, zamanın Fransız hükümetleri, işin içinde yer almışlardır ve almaya da devam ediyorlar.
Fransa bu konuda bizim “bileğinizi bükemeyeceğimiz” kadar da güçlüdür. Konuşurken ve yazarken bu gerçeği de göz ardı etmemeli.
PKK’yı Avrupa Birliği ortak bildirilerinde, polis raporlarında, terör örgütü kabul ediyorlar. İyi güzel de özellikle Fransa’da bu kararlar neden işlemiyor. Hadi Moskova’daki PKK bürosunu anlıyorum, ancak Paris’teki Kürt kuruluşları-derneklerinin yapılanma nedenlerindeki varoluş sebepleri Türkiye’deki terörü desteklemek, kurulacak, “Anadolu Kürt Otonom İdaresi”nin kurulmasını hızlandırmak. Hangi parti iktidarda olursa olsun, başkanlığa kim gelirse gelsin, “Paris yönetimi” Anadolu’nun dirliğini, birliğini bozmak için hem Ermeni’yi hem Kürt’ü destekliyor. Dün Nikolay Sarkozy, bugün Francoise Holland ne fark eder. Avrupa’da Türkiye’yi zora sokan, vurucu kırıcı kadroları bünyesinde barındıran ülke Fransa’dır. Kürtler’e, sevimli bir “Fransız öpücüğü” ile desteğini Türkiye’ye rağmen dün sürdürdü yarında sürdürecek.
***
Daha yeni, 2-3 yıl önceydi. Eşim ve kızımı buralarda dolaştırıp, şehri tanıtmıştım. Türkler ve Kürtler bu şehrin çoğunlukla Strosbourg St. Denis denilen 10’uncu bölgesinde yaşıyorlar. Ancak burada bir-iki sokak var ki değil Paris’in, sanki daha önce gördüğüm Arap ve Hint kentlerinin garip sokaklarını andırıyorlar. Türkçe ve Arapça, sokak ilanları ve gene Kürtçe-Türkçe konuşan insanlar. Şu anda önümde notlarda var ancak ismini yazmıyorum. Bir kebapçıya geldik mevsim yaz, ben o tarihlerde sigara içiyorum. Restoranda dışarıda oturduk. Çalışanlar Türkçe’den çok Kürtçe’yi daha fazla konuşuyorlar. İki garson teker teker sorup beni istintak ettiler. “Turistiz, geziyoruz” dedim. Doğruydu. Ben de sordum, “siz?”, biri: bir buçuk ay önce Hakkari’den, diğeri sekiz ay önce Diyarbakır’dan gelmişlerdi. Belli ki örgüt üyesi olmalıydılar.
Buranın ismi Türk bölgesi ama PKK kontrolünde bir yerdi. Baktım arkamda lokantanın camında bilgisayar çıktılı, kalın punto “15 Ağustos Atılımının 25’inci Yılı Kutlamaları Gar de L’est’te Meşalelerle Saat 18:00’da Kutlanacaktır” gibi bir ilan duruyordu. Paris’te PKK’nın kuruluş ve etkinliği ile ilgili bir kutlamanın yapılacağı işaret ediliyordu. Bu bölge iç hesaplaşmanın olduğu “Rue La Fayetta” caddesine öyle pek de uzak değildi. Daha önce bu bölgeyi gördüğüm için biliyordum. Ancak kızım ve eşim korktular. Zaten göreceklerini de görmüşlerdi, o gün orayı hemen terk ettik.
Pek öyle bize uyan, bizi çağrıştıran, muhit ve sokaklar değil oralar. Köşe başlarında değişik milletlerden, değişik ırklardan fahişelerin fink attığı boktan bir semt. Ama bir Fransız’a sorarsan “Türk bölgesi” diyor.
TÜRK’E KARŞILAR AMA TÜRKÇE KONUŞUYORLAR
Çoğunluğu Paris’te, Fransa’da 150.000 Kürt yaşıyor. Bunların ağırlıklı olarak 130.000 ve üzeri Türkiye kökenli, 20’nin üzerinde dernekleri var. En etkili ve büyük olan Feyka. Tamamına yakını Kürtçe değil Türkçe konuşup anlaşıyorlar. Ama Türk’e de, Türkiye’ye de, Türk kelimesine de karşılar.
İşlek, çok hareketli bir cadde, vakit dar bir zaman (9 Ocak 2013). Paris tam da ayakta. Saat 18-19:00 gibi. 10’uncu bölgede La Fayette caddesinde Kürt Enfermasyon Merkezi’ne giren kişi veya kişiler orayı biliyor olmalılar, dışarıda bilgi veren tanıtan hiçbir yazı, tabela yok.
Üç kadın değişik yerlerinden tabancayla infaz ediliyor. Bu kadar büyük fırtınaya sebep PKK’nın 1978’de 22 kurucu asıl üyesinden biri. Şimdi ise tüm Avrupa’da Kürt örgütlerinin kasası, silah tedarikçisi. Kandil’ in Avrupa’daki en güvendiği kişisi, hep gerilla kıyafeti giyen Sara kod adlı Sakine Cansız ve diğer iki kadının öldürülmeleri. Örgütü zora sokan, üzen, Sakine Cansız’ın kaybı… İnanmış bir fedailerini kaybettiklerini düşünüp ona hayıflanıyorlar.
Ölüm olayında basın ve televizyon kanallarının kullandığı “katliam” kelimesi yerinde değil. Çünkü Anadolu’da katliam yapan kanlı örgütün “katil elemanları” onlar. Su testisi, su yolunda kırıldı. Paris’te hemen hemen bütün bina girişleri şifrelidir. Çünkü aksi pek mümkün değil; özellikle banliyölerde hırsızlık hat safhaya ulaşıyor. O yoğun La Fayette Caddesi’nde kuzey ülkeleri, Belçika ve Hollanda’ya trenlerin sık çalıştığı belirli saatlerde kalabalıklaşan Kuzey Garı (Gare du Nord) tren istasyonuna yakın bu cadde üzerinde bir binada Kürt Danışma Merkezi’nin olduğunu olaydan sonra öğreniyoruz. Dışarda tanıtıcı bir tabela veya yazı yok. Demek ki gelenler, infazı yapanlar, burayı biliyorlar veya şifreyi önceden tespit etmişler. Olayın üstünden bir hafta geçti, hala resmi bir açıklama yok. Türkiye’ye bilgi verilmiyor.
Bu vakayı, eğer kendisi de içinde değilse Fransız Polisi/ istihbaratı (DGSE) çözer.
Diyarbakır, Şırnak, Erbil ve Kerkük hattında, bugün değilse bile ilerde ana gelir kaynağı petrol olan ABD destekli, ikinci bir “İsrail Devleti şablonlu Kürt devleti” kuruluyor. Burada yararı olan, “Fransız Öpücüğü” veren, emeği geçenler içinde siz bugünkü iktidar ve Başbakan yer alırsanız -ki alıyorsunuz-; o Türk aleyhtarları sizi ebediyen alkışlayacaklardır.