“Ülkücü İrade ve MHP Kurultayı” başlıklı bu ikinci yazımda kurultay sürecinde/sırasında ve sonrasında yaşadıklarımı/bildiklerimi/duygu ve düşüncelerimi anlatacağım.
Bilindiği gibi 2002 seçimleri sonucunda meclis dışına itilmiş olan MHP yok olmamış, toparlanarak %14.7 oy oranı ile tekrar parlamentoya girme başarısı göstermiştir.
MHP, bu başarısını 2009 Yerel seçimlerinde de tekrarlamış %16.5 oy oranı ile 483 belediye kazanarak yükselişini devam ettirmiştir.
Milliyetçi Hareketin bu beklenmeyen başarıları milletimiz hakkında kirli emel taşıyanları endişelendirmiştir.
Şer odakları “Türk Milliyetçilerinin siyasi teşkilatı MHP’yi ele geçirip milliyetçiliği ılımlılaştırmak ya da yöneticilerini itibarsızlaştırıp parçalamak için geçmişte başarısız olan hain planlarını revize ederek yeniden uygulamaya koymuşlardır.”
Bu hain planı gördüğüm/anladığım andan itibaren sağlığımın elvermemesine rağmen inandığım/hayatımı adadığım Türklük davasına hizmet için “Evet MHP” başlıklı yazımı yayımlayarak “pek çok ülküdaşım gibi” mücadeleye katkı vermek için tekrar sahaya indim.(*)
MHP’yi itibarsızlaştırıp meclis dışına atarak yok etme planının her türlü yöntem kullanılarak uygulandığını, partimiz aleyhine yürütülen kirli kampanyayı aklı başında her Ülkücü fark etti ve cansiperane göreve koştu.
Anayasa Referandumunda yapılanlar/söylenenler, 2011 Genel seçimleri sırasında yaşadıklarımız, hareketimize hazırlanan suikast konusundaki tespitimizin ve her şeye/her engele rağmen bütün Ülkücülerin sahaya inmesinin şart olduğuna dair inancımızın/kararımızın ne kadar doğru olduğunu göstermiştir.
Seçimlerde MHP’yi yıkamayan şer güçler amaçlarından vazgeçmemiş “MHP’yi ele geçirip ılımanlaştırmak, bu olmazsa parçalayıp yok etmek projelerini” bu kez il/ilçe kongreleri ve büyük kurultayda gerçekleştirme gayreti içine girmişlerdir.
Kongreler sırasında bazı ülküdaşlarımızın haklı taleplerinin arkasına saklanan fitne “bizim dilimiz olmuş, bizim kimliğimize bürünmüş” ve varlığımızı/birliğimizi ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
Allah’a şükürler olsun ki 3 Aralık 2012’de başlayan kurultay sürecinde küresel güç ve gönüllü köleleri, bunların işbirlikçileri amaçlarına ulaşamamış, Ülkücü İradenin karşısında bir kez daha hezimete uğramıştır.
İl/ilçe kongrelerini değerlendiren beş yazımda da bu sonucu ”Ülkücülerin zaferi” diye nitelemiştim.(**)
4 Kasım 2012 tarihinde yapılacak Kurultayımıza katılmak ve bu konudaki savaşımızda yeni bir zafer yaşamak için 2 Kasım günü Üst Kurul Delegesi olarak Ankara’ya geldim.
İki gün-iki gece delege arkadaşlarımla ve siyasi deneyim sahibi dostlarımla yoğun görüşme ve temaslarda bulundum.
Bu temaslarım sırasında dikkatimi çeken en önemli husus 10 yıl aradan sonra tekrar sahaya dönen Sayın Şefkat Çetin’in ne yaman bir teşkilatçı olduğu ve delege üzerindeki etkisi oldu.
Sayın Koray Aydın taraftarlarının Şefkat Çetin’e ateş püskürmesinin sebebini delege üzerindeki büyük etkisini gördükten sonra daha iyi anladım.
Görüşmelerim sonunda kurultayımızın üç Genel Başkan adayı ile yapılacağını,
Kurultayımıza aklıselimin/Ülkücü ferasetin hâkim olacağını,
Ülkücülerin, kendileri üzerinden yapılan bütün hesapları/sinsi planları bertaraf edecek bilinçte/kararlılıkta olduğunu gördüm ve rahatladım.
“Başbuğ Türkeş” sloganları arasında divan başkanı seçilen Tuğrul Türkeş’in yerini alması sonucu MHP 10.Büyük kurultay resmen başladı.
Salonda ve salon dışında onbinlerce ülkücünün “Başbuğ Türkeş/Devletin başına devlet gelecek/Devletin başına Koray gelecek/Bozkurt Musavat” sloganları Ankara semalarında yankılanıyordu.
Bu kurultay görülmeye/yaşanmaya değer görkemdeydi ve hafızalardan hiç silinmeyecek güzellikteydi.
Bazı küçük tatsızlıklara, organizasyon hatalarına rağmen Kurultay bir şölen havasında başladı ve aynı şekilde de bitti.
Ülkücülerin kavgasını, birbirini kırmasını naklen yayınlamak için mevzi almış yerli ve yabancı tasmalı medyanın hevesi kursağında kalmış, şer odakları bir kere daha hezimete uğratılmıştı.
Adayların anlaşmaları sonucu önce Genel Başkanlık sonra da Merkez Yönetim Kurulu (MYK) seçiminin yapılmasına karar verildi.
40 imzayı tamamlayan ve Genel Başkan adaylığını kesinleştiren üç aday vardı.
Sayın Devlet Bahçeli’nin 401, Sayın Koray Aydın’ın 72 ve Sayın D. Musavat Dervişoğlu’nun 43 imza ile aday olduğu divan tarafından ilan edildi.
Sayın Musavat Dervişoğlu MYK için bir liste vermedi. MYK için Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Aydın’ın verdiği iki liste vardı ve bu listeler açıklanmadı.
Daha doğrusu Sayın Devlet Bahçeli’nin MYK listesi delegelere ulaşmıştı ama Sayın Koray Aydın’ın MYK listesi sır gibi saklanmıştı.
Bu alışılmadık bir durum idi ve MYK konusunda ciddi bir sıkıntının olduğunun da göstergesiydi.
Sayın Bahçeli MYK için 125 kişilik bir çarşaf liste yapmış delegelerin 75 asil 25 yedek MYK üyesini bunlar arasından belirlemesini istemişti.
Delegenin bu karardan ve listedeki 125 isimden memnun olduğunu ancak bilinen bazı isimlere “yine mi bunlar” diyerek tepki gösterdiğini gözlemledim.
Ayrıca belirtmeliyim ki ayrı bir anahtar liste olmadığı için bu çarşaf listenin bana göre pratikte pek değeri yoktu.
Genel Başkanlık ve MYK adaylık başvuruları tamamlanıp başvurular kesinlik kazandıktan sonra gündemin Genel Başkan adaylarının konuşması maddesine geçildi.
Sayın Devlet Bahçeli, kurultayın açılışında konuştuğu için ikinci kez konuşma yapmayacağını divana bildirmişti.
Bu sebeple Divan Başkanlığı sadece Sayın Aydın ve Sayın Dervişoğlu’nun konuşacağını duyuruldu.
Coşkulu tezahüratlar arasında Önce Sayın Koray Aydın, sonra da Sayın D.Musavat Dervişoğlu konuştu.
Üç Genel Başkan adayımızın da konuşmalarının analizini, bu konuşmalarla ilgili izlenim ve görüşlerimi serinin üçüncü yazısında anlatacağım.
Yalnız adayların konuşmaları sırasında yapılan ve doğru bulmadığım bir hususu bu yazımda belirtmek isterim.
Adaylar konuşurken taraftarların kürsü önüne yığılmaları, kendi adayları için lehte, rakip adaylar için aleyhte yaptıkları tezahüratlarında aşırıya kaçarak kraldan fazla kralcı davranmaları delegeyi etkilemek şöyle dursun tepkisine yol açtı.
Bu durumu ve Genel Başkan adayları için yapılan karşılıklı tezahüratlarda ıslıklamayı/yuhalamayı/konuşmaları engelleyici davranışları “Ülkücü adap” ile bağdaştıramadığımın/hoş ve doğru bulmadığımın bilinmesini isterim.
Sayın Aydın ve Dervişoğlu’nun konuşmalarından sonra vakur içinde Genel Başkanlık seçimlerine geçildi.
Yapılan seçimlerin sonunda Sayın Bahçeli 725, Sayın Koray Aydın 441 ve Sayın Musavat Dervişoğlu da 48 oy aldı.
Sayın Devlet Bahçeli 725 oyla ilk turda Genel Başkanlık seçimlerini kazanmıştı.
“Ülkücü İrade” altıncı kez çok net olarak “Devlet Bahçeli” demiş ve “Devlet Bey’in liderliğini” tescil etmişti.
Diğer adaylar ve taraftarları bu sonucu büyük bir olgunlukla karşılamış Ülkücü hareketin basiretini/olgunluğunu/büyüklüğünü dosta düşmana göstermiştir.
Kavga, kargaşa/bölünme beklentileri boşa çıkartılmış Ülkücüler arasına sokulmak istenen fitne bir kez daha bertaraf edilmiştir.
Genel Başkan belli olduktan sonra Sayın Koray Aydın’ın 75 asil, 25 yedek üyeden oluşan blok MYK listesi açıklandı.
Ancak Sayın Aydın’ın MYK listesine yine bu listede yer alan bazı isimlerin tepkili olduğunu gözlemledim.
Nitekim başta Özcan Yeniçeri olmak üzere bazı önemli isimler “bizim adımız bu listeye bilgimiz dışı yazılmıştır. Adımızı listeden çıkarın veya yok sayın” diye Kurultay Divan Başkanlığına dilekçe verdiler.
Bu tepki MHP kurultaylarında pek görülmeyen bir tepkiydi ve Koray Bey taraftarları arsında üzüntü yaratmıştı.
Divan önünde Koray Bey açısından son derece manidar olan bir durum yaşandı. Ayrıntılarına girmek istemediğim yaşanan bazı tatsız durumlar sonunda “listeden çıkma isteği” kabul edilmedi.
Sonuçta her iki MYK listesi divana verildiği şekilleri ile oylandı.
MYK Listelerinin analizini, duyumlarımı/bilgilerimi/görüşlerimi sonraki yazımda anlatacağım.
Bu yazımda sadece beni şaşırtan ve üzen iki hususu kısaca değinmek istiyorum.
Ülkücü akademisyenlerimizden olan Sayın Ümit Özdağ kurultay öncesi bir düşünce kuruluşu olan 21.Yüzyıl Enstitüsünde ve akademik çalışmalarla milletimize ve Türk Milliyetçiliğine hizmete devam edeceğini ancak aktif politikadan çekildiğini açıklamıştı.
MHP Kurultayı ile ilgili olarak da “ Değişimden yanayım ve Sayın Koray Aydın’ı destekliyorum” diye hem yazmış hem de TV’de açıklama yapmıştı.
Ben, Ümit Beyin bu kararına katılmamakla beraber saygı duymuş ve bu düşüncemi de açıklamıştım.
Bazı dostlarım “Ümit Özdağ Koray Beyin MYK listesinde yer alacak “ demiş, ben de bunu söyleyenlere çok emin bir şekilde “Aile geleneği/müktesebatı ve konumu gereği Ümit Hoca sözünden dönmez” demiştim.
Ne var ki Sayın Koray Aydın’ın MYK listesi açıklandığında Sayın Özdağ’ın ismini Koray Beyin MYK listesinde hem de 4. sırada görünce çok şaşırdım ve çok üzüldüm.
2006 yılındaki Genel başkan adaylığına olumlu baktığım, adaylık sürecinde ve sonrasında yaşadıklarına da tepki verdiğim Sayın Özdağ’ın açık beyanları ile çelişen bu durumundan dolayı hem üzülmüş hem de kendisi ile ilgili söylediklerim için dostlarıma karşı mahcup olmuştum.
Çünkü benim gözümde Sayın Ümit Özdağ “Tanımaktan/sohbetinde bulunmaktan onur duyduğum rahmetli Muzaffer Özdağ’ın oğlu ve üzerimde büyük emeği olan Hatay’da Ülkücülüğün tohumlarını ekmiş değerli büyüğüm Emin Dağıstanlı’nın yeğeni, genç Ülküdaşlarımın lider adayı gözü ile baktıkları Ülkücü bir siyaset bilimcisiydi.”
Sayın Özdağ’ın değeri/önemi/kişiliği ile ilgili duygularım ve hakkındaki müspet düşüncelerim devam etmektedir ancak siyasi alanda güvenim ciddi biçimde sarsılmıştır.
Beni üzen ve şaşırtan birinci konu budur… “O kadar yıllık deneyime rağmen siyasi açıdan kötü yanılmıştım”
…..Ve mutlu son….kurultay sona ermiş kazananıyla kaybedeniyle Ülkücüler kol kola dağılmıştı.
Önceki yazımda da ”Kurultay salonu Arena’dan ayrılırken yolda ve otelimizde Sayın Koray Aydın Bey taraftarı olan bazı Ülküdaşlarımızın “yeni bir seçim için olağanüstü kurultay toplayacağız” dediklerini ve hemen ardından yerli/yabancı tasmalı malum medyada/sosyal medyada bunun dillendirilmesini partimiz adına oldukça manidar bulduğumu belirtmiştim.
Bu söylem, hareketimizin geleceği adına beni üzen/şaşırtan ve endişelendiren ikinci husustur.
Endişemin sebebi bu söylemi dillendiren arkadaşlarımızın sadece taraftar değil yıllarca teşkilatın her kademesinde görev almış yönetici veya delege arkadaşlarımız olmalarıydı.
“Olağanüstü kurultay” toplantısının nasıl olabileceğinin şekil ve usulü parti tüzüğünün 63.maddesinin 3-4 ve 5. paragraflarında açık bir biçimde yazılıdır ve Parti Tüzüğünün 63.maddesine göre “olağanüstü kurultaylarda seçim olamaz” denilmektedir.
MHP Parti Tüzüğün bu açık hükmünü yöneticilik de yapmış olan idareci vasıflı Ülküdaşlarımızın bilmiyor olmaları mümkün değildir.
Buna rağmen “Hemen değil ama yerel seçimlerden sonra olağanüstü kurultay konusuna bakacağız” denilmesi düşündürücüdür.
Uyarılara rağmen yönetime olan güveni/otoriteyi sarsıcı, mevcut yönetimi itibarsızlaştırıcı bu tür söylemlere ve sahiplerine dikkat edilmeli, teşkilatların bu konularda önlem alması sağlanmalıdır.
Ülkücü duruş/söylem/eylemlerimizde birlik ve beraberliğimizi sarsmadan MHP’nin başarısızlıkları üzerinden yapılacak her türlü hesabı bozarak seçimlerden zaferle çıkmamız için Ülküdaşlarımızın bu tür söylemlerden uzak durması şarttır.
Hırs bazen çok şey kaybettirebilir. İçinde bulunduğumuz şu hassas dönemde akıllı/tedbirli/temkinli/basiretli birlik içinde olmalıyız.
Eğer kişisel ihtiraslarımız aklımıza hâkim olursa Dimyat’a pirince giderken korkarım ki evdeki bulguru da kaybedeceğiz.
“Ülkücü İrade ve Kurultay-3 “ yazımda buluşmak üzere esen kalın…
Ne Mutlu Türk’üm diyene!
(*) http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi38376-Evet_MHP.html
(**) http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi63147-MHPde_Kurultay_mi_Meydan_Savasi_mi.html