Ahmet B.Karabacak
Samimiyetlerini
Ve
Mücadelelerini
Unutamayacağım
ÜÇ ÜLKÜCÜ ŞOFÖR DOST
1)
KÂMİL BEY
Türk Milliyetçileri elbette toplumun her kesiminde kendi fikirlerini savunmakta, bu kutlu fikri şahsiyetleriyle temsil etmektedirler. Türk-İslâm düşüncesinin yayılması ve güçlenmesi için bugün bütün dünyada, ülkücüler tarafından kıyasıya bir çalışma vardır; olması gerekir. Toplumun her tabakasındaki inanan insanlar vatanın birliği, insanımızın refah ve saadeti için elden ne gelirse yapmaktadırlar. Bugün bu böyledir; dün de böyle idi, yarın da böyle olacak…
Önce şoför Kâmil’den (Benim kendisine hitabımla Kâmil Bey’den) söz açmak istiyorum: Onunla galiba ya parti binasında ya da milliyetçilerin o günlerde vazgeçilmez mekânı olan Marmara Kıraathanesinde tanıştık. Orta boylu, sağlam yapılı, kır saçlı, benden yaşça büyük biri idi Kâmil bey. Konuşmaları ve sohbetleri dikkatlice dinler, gerektiği ve itiraz etmek istediği zaman, hükmedici sesiyle, gayet mantıklı cümlelerle söze karışırdı. Anlatıyor: “ 27 Mayıs hükümet darbesinden sonra, o zaman sempati duyduğum Demokrat Parti kapatıldı. Mahkemelerdeki saçma sapan iddiaları dinleyince, o kızgınlık ile, Demokrat Parti’nin yerine kurulan Adalet Partisi’ne kaydımı yaptırdım. Parti beklenmedik şekilde seçimleri kazandı ve iktidar oldu. Elbette memleket için iyi işler yapacağını ümitle bekliyordum. İlk hayal kırıklığını, tescilli bir mason olan Süleyman Demirel’in genel başkan olmasıyla yaşadım. Fakat gene de ilçe binasına gidiyor, çalışmaları takip ediyordum. Olaylar benim beklediğim gibi yürümüyor, ilçeyi idare edenler dahi bir yığın yolsuzluk yapıyor, devleti nasıl soyarız diye plânlar yapıp duruyorlardı. Bir gün ilçe binasına partinin önemli adamlarında ve bakanlarından biri geldi. Kendisine ilçe idarecilerinin davranışlarını anlatmak istedim. Adam konuşmam bitmeden sözümü kesti, o kadar partilinin içinde “Kâmil bey, Kâmil bey, bu dört kuplu kazan, bir ucundan tut sen de kazan” dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm. O zaman sigara içerdim. İçtiğim sigaranın paketinden 3×5 santim ebadında bir kâğıt çıkardı. Hemen onu çıkardım, partiden istifa ettiğimi yazarak kendisine verdim; çektim gittim…”
1965 yıllarında, dağılmış ve çökmüş bir partinin; C.K.M. P.’nin başına geçmişti Türkeş. Koskoca İstanbul’da iki ya da üç ilçede göstermelik teşkilât vardı. Bizim bulunduğumuz Fatih İlçesi tamamen dağılmıştı. Kâmil beye, Fatih’te teşkilât kuracağımızı, yönetime girip girmeyeceğini sordum. Tereddüt dahi etmeden “evet” dedi. Hatırladığım kadarıyla yaşlı bir berber olan Musa bey, okula giderken kendisinden alış-veriş ettiğimiz kırtasiyeci Naci ağabey, sevgili dostum banka veznedarı Bahri Yüzlüer, ileriki yıllarda silahlı bir saldırıyla vefat eden Niyazi Adıgüzel ve şimdi isimlerini hatırlayamadığım bazı idealistlerle ilçeyi teşkilâtlandırdık. Odasında yürürken yıkılacağından korktuğumuz bir yer kiraladık. Herkes ay başlarında, binanın sahibi kadın gelince, cebinde ne varsa ortaya koyar, kirayı öderdik. Kâmil bey öncülük eder, parayı toplar, kadına verirdi.
Kâmil bey, eski bir Dodge marka arabası ile dolmuşçuluk yapar, evini geçindirir; araba bize lâzım olunca onu her zaman hazır bulurduk. Birkaç defa, benzini ortaklaşa koyarak Söğüt şenliklerine gittik. O, her toplantının, her yürüyüşün, her çalışmanın isimsiz bir kahramanı idi. Rahmetle anıyorum.
________________
Yazarımızın yakında yayınlanacak olan “Üç Hilâl’in Kahramanları” adlı kitabından