Şükrü ALNIAÇIK
Hareketin olduğu yerde bereket ihtimali kadar kaza riski de vardır. Siyasi hareketlerde ağır abi pozlarında devinimsiz durarak kaza riskini sıfıra indirmek mümkündür; ancak böyle bir atalete “Milliyetçi Hareket” denilemez. Geçtiğimiz hafta Milliyetçi Hareket Partisi Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaşadığı “ODTÜ’lü gençler hadisesi” de böyle bir yol kazasıydı. Türkkan, samimiyetinden şüphe duymadığımız, bireysel hareketliliği ile zaman zaman gündem yaratan bir vekilimiz. O yüzden iletişim eksikliğinden kaynaklanan hatalar yapması, durgun siyasetçilere göre bir hayli fazla…
Başbakan’ın ODTÜ yerleşkesindeki bir törene katılmasını fırsat bilerek yasadışı güç gösterisine girişen sol gruplar, barikat kurup ateşe vererek polisle çatışmış ve yaralananlar olmuştu. Bunlardan biri de başına gaz bombası isabet eden Barış Barışık’tı. Türkkan’ın, polisin orantısız güç kullanımına tepki göstermek amacıyla yaralı öğrenciyi hastanede ziyaret etmesi, Ülkücülerin tepkisine neden oldu.
Öteden beri ODTÜ’de ve diğer pek çok okulda, PKK’nın şehir örgütlenmesi olan KCK’ya bağlı “DYGM” ( Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisi) içlerine adam sokarak yönetimlerini etkisi altına aldığı “TKP”yi ve “Öğrenci Kollektifleri” örgütünü de kullanarak Ülkücü gençlere saldırıyor, öğrenim özgürlüklerini engellemeye çalışıyordu.
Pek çok fakültede Ülkücüler, varlıklarını korumak, öğrenim özgürlüklerini ve sınavlara giriş haklarını temin etmek amacıyla PKK’ya karşı toleranslı olan ideolojik gruplarla mücadele ediyorlardı. ODTÜ olayına öncülük eden “Öğrenci Kolektifleri” de bu grupların başında gelmekteydi. Yönetiminde PKK’lı etnik unsurlar bulunan Marksist Öğrenci Kolektiflerinin, Türk bayrağına düşmanlık konusunda bölücü örgütten aşağı kalır bir tarafı yoktu.
Ülkücülerin dava arkadaşı olduğu kadar milletin de vekili olan Lütfü Türkkan’ın, olaylarda yaralanan ODTÜ eylemcisini hastanede ziyaret etmesi hiç şüphesiz politik bir muhalefet etkinliği olarak da görülebilirdi. Ancak yıllardır Dil Tarih’te, Siyasal’da ve Hukuk Fakültesinde yaşanan olaylarda Barış Barışık ve onun gibilerin eline Ülkücü kanı bulaşmış olması, Ülküdaşlarımızın haklı tepkisine neden oldu.
Bu tepkinin makul bir seviyede ve dava arkadaşlığı çerçevesinde bırakılması, Ülkücü ahlakına ve disiplinine yakışan bir mecburiyettir. Nitekim Lütfü Türkkan bir açıklama yaparak, “bilgi eksikliği nedeniyle hata yapmış olduğunu ve bundan sonra, başta Dil-Tarih olmak üzere Ülkücü öğrencilerin sorunlarının takipçisi olacağını” bildirdi.
Biz de kendisini “bölgeden” de tanıyan bir hemşerisi olarak Ülkücü öğrencilerin “güçlü bir müttefik kazandıklarını” samimiyetle söyleyebiliriz.
Dil Tarih’te Neler Olmuştu?
Çok değil, daha 40 gün önce Osman Akşit adlı Ülkücü öğrenci, kolektif bir hain saldırıda kalbine yakın bıçak yarası almış ve bizim de tanık olduğumuz bir güvenlik operasyonu sonucunda 13 DYGM’li tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Bu hassas konuyu köşemizde gündeme getirdik ve Ortadoğu olarak defalarca manşete taşıdık.
Son olayların başlangıcında, 3 Nisan 2012’de Ülkücülerin yegâne hakimiyet bölgesi olan Kantine yönelik “bayrak indirme” saldırısı, 8 kişilik Ülkücü grubun yalnız başına yaptığı bir karşı hamleyle önlenmişti.
Kantindeki bayrağın duvardan indirilmesine karşı harekete geçme mecburiyeti, genellikle savunma vaziyetinde olan 8 arkadaşımızı, saldırgan durumuna düşürerek, çeşitli cezalar almalarına neden olmuştur. En önemlisi, sayıları bir elin parmakları kadar olan Ülkücülerin kıt kanaat geçinmelerini sağlayan “öğrenim katkı bursları” kesilmişti.
Yazın çeşitli işlerde çalışarak öğrenim harçlığı biriktiren ve Ankara’da kalmaya, okullarına devam etmeye çalışan bu kardeşlerimize bugüne kadar ciddi bir özel burs desteği sağlanamamıştır. Şiddete maruz kalan Ülkücü öğrenciler, bu saldırganlıkla cebelleşirken aldıkları cezalar nedeniyle okullarını uzatan ve ailelerine yük olmaya devam eden, tamamı asgari ücretle geçinen ailelerin çocuklarıdır.
Ülkücü hareketin bugünkü hassasiyeti olan “her türlü provokasyona karşı son derecede dikkatli olunması” çağrısına disiplinle bağlı olan bu gençlerimizin, son yol kazasında bozulan morallerinin istenmedik davranışlara yol açmaması, en büyük temennimizdir. Duygusal tepkilerimiz, “hayırdan şer, şerden hayır doğar” bilincinin ötesine geçmemelidir.
Unutulmamalıdır ki; kalbinden yaralanan Osman kardeşimize Acil serviste “Sakın kaygılanma, genel merkez arkanızda” derken Lütfü Bey de bu cümlenin içindeydi.
Milliyetçi Hareket Partisinde siyaset yapmanın eşsiz onuru yanında farklı zorlukları da vardır. Lütfü beydeki dinamizmin, gençlerimiz ve Ülkücü hareketin meseleleri için önemli bir avantaj olduğundan eminiz. Er meydanında Ülkücünün Ülkücüden başka dostu yoktur.
Gün, birbirimizi yaralama değil, yaralarımızı sarma zamanıdır.