Babür Hüseyin ÖZBEK
Yıl bitti. 2012’nin son günleri… Ailenizde, çevrenizde neler konuşuluyor? Okuduğunuz gazetelerde iç, dış ve magazin haber sıralamasında hangi konular, sizleri ne kadar ilgilendiriyor?
Memleketin bütün meseleleri bitti, her şey normal, Başbakan dizi filmlere kadar müdahale edebiliyor. “Muhteşem Yüzyıl” adlı tarihi içerikli diziyi de birilerine şikayet ediyor, gözdağı veriyor. Bu üst düzey tepki film yapımcılarını ürkütüyor. Devamındaki ilk bölümde Hürrem Sultan’ın başı örtülüyor, namaza durduruluyor. Hatice Sultan kapanıyor. Onlara sorarsanız “hak ve özgürlükler” müdahalesiz ve en iyi şekilde kendileri tarafından uygulanıyor.
21 Eylül 2012 günlerden Cuma, vakit akşamüzeri, bazı televizyon kanalları “Silivri Zindan’ları” önünde canlı yayındalar. 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde 21 aydır süren ve 108 duruşma sonunda çıkan sonuç açıklanacak. Buradan itibaren, “365 sanık, 156’sı Bahriyeli; bu size ne ifade ediyor?” adlı 4.Ekim.2012 tarihli yazımdan aktarıyorum: …Kötü ve sıkıntılı bir gündü. Üzüntü, çığlık ve ağlama sesleri arasında “Silivri Meydan Muharebesi” yaşandı… Tek tek kişiler değil T.S.K. ve ağırlıklı olarak “Bahriye Camiası” cezalandırıldı. Yüzlerce asker ailesi perişan edildi. Kısa sürede bu davada gündemden düşecek…
23 Ağustos 2012, Şemdinli’de “Kürt İsyanı” başladı. PKK, KCK ve daha ne kadar içte ve dışta bölücü varsa toptan, “Kandil Kontrollü” saldırıya geçti. Bu bölgede kurtarılmış alanlar oluşturmak, T.C’yi alt etmek, yenmekti amaç. 19 gün süren çatışma “Kürt Zaferi”ni ilan edemeden hainlerin bozgunu ve üzüntüsü ile sadece o günler için bitti. Umutları başka bahara kaldı.
Kıyamet ne zaman kopacak? Asırlar önce Meksika’da yaşamış Maya Medeniyeti’nden geri kalan bir takvime göre bu tarih 21.Aralık.2012’yi gösteriyordu. Marduk gezegeni Dünya’ya çarpacak, kıyamet kopacak ve böylece insanlığın da sonu olacaktı. Ancak yeryüzünde üç yerde yaşayan insanlar sağ kalabilecekti; biri İzmir-Selçuk’un Şirince köyü, diğerleri ise Fransa ve Sırbistan’daki dağ köyleriydi. Beklenen, umulan, rivayet edilenler gerçekleşmedi.
DIŞARIDA KOPAN FIRTINA VE TAURUS DENİZ ÜSSÜ
Güney hudutlarımız İskenderun’dan İran’a kadar yumuşak karnımız, sıkıntılı bölgelerimiz. 2013’te Suriye ve Irak’ta küçük parçalı devletçikler oluşabilir. Şimdiden olağan dışı gelişmeleri kestirmek mümkün değil. Süper gücün yeni gelecek dışişleri bakanı 69 yaşındaki Massachusetts eyalet senatörü John Kerry, ABD Senatosu’nda her iki partinin de desteğini alacağa benziyor. Burada “Neo-Con.”’ların gücü, başkan üzerindeki etkisi ne olur, belli değil. Çünkü bölge üzerinde, “kara bulutlar” gibi bir “Amerikan baskısı” var.
Esat ha gitti, ha gidiyor! “Kuzeyde – Rus desteği” kademeli olarak düştü. Düşmeye de devam edecek. Ancak Akdeniz’de tek Rus deniz üssü Taurus ve çevresinde mutlaka gene Rus destekli küçük de olsa bir devlet kurulacak.Karadeniz ‘deki SIvastopol Üssü’ne harcanan büyük miktardaki giderden buraya para aktarılıyor. Eski kızıl ordunun denizlerdeki temsilcisi Taurus’u kolay terk etmeyeceğe benziyor.
Yıllar önce Karadeniz’de bir Rus limanında gene bir Rus denizci, “biz Ruslar burada (Karadeniz demek istiyor) dün sizden üstündük, bugün de üstünüz, yarın da üstün olacağız” demişti. Doğru söze ne denir! Yetmedi, Karadeniz’e ilaveten şimdi de Akdeniz’de İskenderun’un 110 deniz mili (205 km.) aşağısında güçlü bir Rus deniz üssü oluşuyor. Rus sempatizanlarının, Moskova hayranlarının dikkatine.
Karadeniz Ereğlisi’nde, karadan veya denizden her geçişimde, 30-31 Mart 1915’de Osmanlı Donanması’nı taşıdıkları kömürle besleyen; yüklü, kalkışa hazır, ticaret gemilerini Rus Karadeniz Donanması’na ait 5 kruvazör ve fırkateyn tarafından, “baskınla limanda batırılışları” aklıma gelir. Hüzünlenirim!
***
Yıl sonuna bir haftadan az zaman kaldı. Müzmin bir toplumsal hastalığımız var; kadına kötü davranmak, dövmek, bıçaklamak ve hatta öldürmek. Gazete sayfaları, televizyon haberleri arasında bu utanç resimleri, ilkellik ve cahillik görüntüleri ön sıralarda yer buluyor. Bunların tek değil, sosyal, dini, toplumsal ve ekonomik birçok sebepleri var. Eğitim sistemi bilinçli, iyi bir nesil yetiştiremiyor. Islah edilmeli. Yoksa kadının horlanması, aşağılanması, dövülmesinin önüne geçilemez. Hele bir de birden fazla evliliğe, imam nikâhlı 2’inci, 3’üncü eş’e müsaade edersen, göz yumarsan -ki bu bir “Anadolu gerçeği” dir- kadına kötü muamelenin önüne hiç geçemezsin. 2012’de kaç kadın dövüldü, hakları gasp edildi? Kaç kadın hala imam nikâhlı yaşıyor? Lütfen biri çıkıp mesela; “Aileden Sorumlu Bakan” açıklasın ki bu toplum, bu çağı neden yakalamakta “tekliyor, geri kalıyor” ana sebeplerini öğrensin.
YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ
Mevcut siyasi sistemden çoğunluk şikayetçi. “İyi işlemiyor” deniyor. Özellikle devlet dairelerinde bürokrasinin işleyişi kötü, normal akışı tıkıyor; “bugün git, yarın gel” zihniyeti hakim. Arap ülkelerine gidip görenler bilirler; bu toplumda çok kullanılan, her şeyin, evet her şeyin kötü gittiğini de belirten bir söz var: “Bukre İnşallah.” Bu söz özellikle Libya ve Fas’ta iş hayatında çok kullanılıyor. “Yarın İnşallah” demek. Ama işlerin yarın da öbür gün de iyileşmesi, düzelmesi, bilhassa o toplumlarda mümkün değil. Bizden iki kat daha kötü. Kim kimden örnek aldı dersiniz?
Sadece sistemi değiştirsek, eğitim düzenini ıslah etmeden çağı yakalayıp başarılı olabilir miyiz? Önümüzdeki günler ve 2013 yoğun, “yeni anayasa ve başkanlık sistemi” tartışmalarına sahne olacak. Başbakan konuyu ısıtıp ısıtıp tekrar gündeme getiriyor. Gündemi bu yönde oluşturmaya özel gayret gösteriyor.
Bu düzende Başbakan yürütmenin başı. İstiyor ki yasamaya ve yargıya da hükmetsin. Ediyor da. Ama tatmin olmayarak daha fazlasını istiyor.
Anayasa komisyonuna getirilen, “Başkanlık Sistemi Önerisi”nde dünyada örneği olmayan aşırı, ismi sözde demokrasi olan idarelerdeki devlet başkanlarının kullandığı yetkilere talip.
Eğer TBMM’deki bu komisyon kabul eder ve de nihayetinde istediği aşamalardan sonra “yeni anayasa” Sayın Erdoğan’ın arzu ettiği gibi şekillenip onaylanırsa şunlar olacak: Başkan olarak istemediği, ters düştüğü TBMM’nin çalışmasını durdurup fes edebilecek. Daha öteye de gitme yetkileri elinde olacak. Meclisi dikkate almadan isterse ülkeyi kararnamelerle yönetebilecek. Bir yasayı veto edip iade ederse, o yasa kendisine ancak meclisten üçte iki gibi anormal bir çoğunluğun onayından sonra tekrar gelebilecek.
Dünyada 67 ülke başkanlık ve yarı-başkanlık sistemleri ile yönetiliyor. Bunu başarı ile uygulayanlar var; onlara imrenmemek elde değil. Birde bunun tersinin, başarısızlıkların sergilendiği, Orta ve Güney Amerika yönetimleri var. Başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerin kendilerine göre işleyen “Evrensel Standartları” oluşmuş. Güney Amerika ülkelerinden Peru, Paraguay ve Uruguay’da başkana meclisi fes yetkisi verilmiş, ancak bu ülkelerde, bu sistem henüz başarılı değil.
Gene AK Parti’nin başkanlık teklifindeki öneride; bazı yüksek yargı organları mensupları, büyükelçiler ve üst düzey kamu görevlilerini atama yetkisinin verilmesini de istiyor. Bu atamaları ABD. Başkanı yapıyor ama onu senatonun onayı gibi bir kontrol mekanizması da denetliyor.
Başkan eğer hata yaparsa, suç işlerse; onu kim, kimler hangi nedenlerle, nasıl görevden alabilecek? Onu, elindeki gücü kullanırken nasıl denetleyeceğiz, frenleyip diktatör olmasını önleyeceğiz? Yoksa eğer yerli yerine oturursa, bazı eksikliklerine rağmen Fransa ve Rusya gibi 28 ülkede uygulanan yarı-başkanlık sistemi bizde de uygulanabilir. Çünkü çabuk ve vaktinde karar verme, zamanında hareketle; askeri, ekonomik ve sosyal konularda tıkanmalara meydan vermeyen başarılı bir yönetim şekli “yarı- başkanlık.”
Bunu kullanacak kişi Sayın Erdoğan olursa, şahsen danışmanlarına rağmen tereddütlerim ve ülke menfaatleri açısından korkularım oluşuyor.
“Bu yıl da böyle geçti.” 2013 yılı da zor geçecek. Ülkemiz ve onu çevreleyen topraklar isyan, iç harp (Suriye – Irak), ekonomik çıkmaz (Yunanistan) gibi meselelerle boğuşan bir gayya kuyusunun içinde ve hatta tam da ortasında yer alıyoruz. Özellikle ABD ve Arap değil, “Türk Dünyası’nın menfaatlerini kollayıp gözeten” başarılı iktidarlar, yönetimler istemek vatandaş olarak en büyük dileğimiz.