
“ Barışla devlet, huzurla iktidar kardeştir „
Barış, eski Türklerde “devlet kurmak”la aynı anlama gelmekteydi. Devlet kurma eyleminin en önemli tarafı, boylar arasında “iç barış”ın sağlanması olduğundan barışı ve huzuru sağlayamayan bir kağan, “il tutmuş” yani devleti kurmuş sayılmazdı.
Barış ve devlet kavramları arasındaki bu mana birliği, eski Türklerde “kapalı e” ile telaffuz edilen “el” ve “il” kelimeleri arasındaki anlamsal yakınlığı ortaya çıkarmıştır. Kamu yönetimi ile ilgili bu kısa kelime, zamanla kavramsal açıdan ikiye bölünmüş, “el” kamunun “halk” kesimini, “il” ise kamunun “idare” kesimini ifade etmeye başlamıştır.
Bugün Avşar elleri, el âlem, ele güne karşı, ellere vermem seni gibi ifadelerle halk diline de inmiş olan il kavramı, yeni Türkçede vilayet yerine kullanılan “il” ve sefir yerine kullanılan “elçi” kelimelerinin de kaynağıdır. Elçi, hem “devlet”i düşmanlara karşı korumayı hem de “halk”ı diplomatik çabalarla savaştan uzak tutarak “barış”ı korumayı ifade eden anlam yüklü bir kelimedir.
Bu durumda “devlet adamlığı” bir bakıma, taşıdığı tüm manalarla birlikte kapsamlı bir “elçilik” faaliyeti olmaktadır. Türklerin kültürel genlerine uygun olarak siyaset adamından, yöneticiden beklediği temel görev, “Devleti dışarıya karşı savaştan, içeride de isyandan, anarşi ve kaostan koruyarak halkın huzurunu sağlamak”tır.
Halka böyle bir huzur vaat edemeyen veya başarılı olamayan yönetimlerin Türk siyaset makamında kalıcı olmaları mümkün değildir. Barış ve huzur konusunda “inandırıcı” olamayan bir muhalefetin de “Türk Tanrısından kut alabilmesi” ve “il tutması” yani iktidar olması mümkün değildir.
9 Şubat 1969’da kurulan Milliyetçi Hareket Partisi, 1970’lerde Türk siyasetinin alacalı günlerinde iktidara talip olmuş ve halk tarafından, “iç barışı bozan taraflardan biri olarak tanınma talihsizliği” ile karşı karşıya kalmıştır. Bu haksız şöhret, tabii ki soğuk savaş döneminde Sovyetlerin Türkiye’de devrim ihraç etme politikasından kaynaklanan bir inisiyatif alma mecburiyetinin sonucuydu.
Ancak ne olmuşsa olmuş, Ülkücü hareket, Türk halkına içerideki “kardeş kavgası”nın taraflarından biri olarak tanıtılmıştı. Giderek kadroları daha fazla “Ocaklı Ülkücülerden” oluşan bir siyasi partinin, barışı ve huzuru seçmen tercihlerinin birinci öncülü haline getirmiş olan bir kitleden oy alması son derecede zordu.
İşte MHP’nin 43 yıldır neden bir türlü iktidar olamadığı sorusunun cevaplarından biri budur. Türk halkının özellikle 12 Eylül öncesinin sokak hareketlerinden bunalan orta yaş grubu, MHP’nin ve Ülkücülerin sokaktan, kavgadan ne kadar uzak olduğunu anlamaya çalışıyordu. Seçim dönemlerinde Türk seçmeni, Alparslan Türkeş’te ve Devlet Bahçeli’de tezahür eden bu “barışçı siyasi nezaket”in ne kadar inandırıcı olduğunu sorguluyordu.
Özellikle son 15 yıl içinde Devlet Bey’in Ülkücüler üzerinde yapmaya çalıştığı hayata bakış, siyasi duruş, medeni yaşayış, sosyal imaj ve kültürel vizyon çalışmalarının esbab-ı mucibesi, Türk halkına karşı Ülkücülere “iktidar getirecek inandırıcılığı” sağlama çabasıdır.
Ülkücüler, barış konusunda Devlet beyin dosta düşmana kabul ettirdiği nezaketiyle örneklediği tavrı, inandırıcı söylemlerle ispat etmeli, Türk halkı, MHP iktidarının iç çatışma değil, huzur getireceği konusunda ikna edilmelidir.
“Türk Milleti sensiz asla” sloganı, aynı “il”in sınırları içinde barış içinde yaşayacak “millet”in tanımı hızla yapılmalı, “bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat” sloganı, felsefeyle tahkim edilerek mana burçları, tarihi ve kültürel değerlerle donatılmalıdır.
Bunun için bütün manevi değerleri de harekete geçirerek dervişane bir seferberlik ilan edilmeli, güneydoğudaki isyancı zümre, barışçı ana kitleden ayrıştırılarak, psikolojisi bozuk, ideolojik bir çıkıntı haline getirilmelidir. PKK’nın yaptığı marjinal eylemler, zaten halkın bu gerçeği görmesini kolaylaştırmıştır.
Siyaset, “seyislik”ten türemiştir. Atın terbiye, bakım ve yönetimini ifade eder. Atınızı büyük zaferlere doğru mahmuzlamadan önce ona iyi bakmanız ve her bakımdan güçlü kılmanız gerekir.
Milliyetçi Hareket Partisi, son otuz yıl içinde Marksist edepsizlik ve etnik arsızlık karşısındaki hassasiyetini, Türk ve İslam sevgisinden aldığı kuvvetle dengelemesini bilmiştir. Devlet beyin temsil ettiği demokratik kimliğiyle “iç barış” konusunda ehliyetini ispat ederek mevcut iktidarın yegâne alternatifi konumuna gelmiştir.
Siyasi ümitsizliğin eseri olan savaş çığlıkları, sorumsuzca yapılan sokak edebiyatları, devlet hayatında “önceliği barış olan Türk seçmeni”ni kucaklamaktan uzaktır.
Türk halkı, MHP’nin “iç barışı,” kardeşliği ve ekonomik istikrarı koruyarak terörü bitireceğine inandığı anda, “il tutmak”la arasındaki en büyük engel aşılmış olacaktır.
Unutmayalım ki; Türk muhayyilesinde “barışla devlet,” yani “huzur” ile “iktidar,” birbirinden ayrılmaz kardeşlerdir.